hurkus
|
Kamelyalar gibi kısa ömürlü kadınlar
Özlem Ertan/Taraf
Hayatın vicdansız bir insana benzediğini düşündüğüm anlardan birini yaşıyor ve nemli gözlerle baktığım gökyüzünde karanlığımı bir nebze olsun dağıtacak bir ışık arıyordum. O sırada Ay, yarısı aydınlıkta kalan yüzüyle bana bakıyor ve “Aradığın ışık bende, görmüyor musun?” diyordu sanki. Ay’a ve onun etrafında durup bana şakacı çocuklar gibi göz kırpan yıldızlara uzun uzun baktığımda, aradığım ışığı gökyüzünde değil kalbimde bulabileceğimi anladım. Ancak karanlık bir mağaraya benzeyen kalbimin neresinde bulacaktım o ışığı? Hele hele ömrü kamelyalarınkinden bile kısa kadınları düşünür ve karanlığıma karanlık katarken nasıl yapacaktım bunu?
Vazgeçtim aramaktan, annesinin sözünü dinleyen uysal bir çocuk gibi karanlığa teslim ettim kendimi ve düşündüm ömrü kamelyalarınkinden bile kısa kadınların kaderini. O kadınlardan biri olan Amy Winehouse’ın sesi dalga dalga kulaklarıma çarparken ölümün zamansızlığına ve acımasızlığına bir kez daha kanaat getirdim. Uyuşturucu, alkol gibi nedenlerin 27 yaşında yetenekli bir şarkıcıyı bu kadar karanlık bir sonla buluşturmasına isyan ettim.
İsyan etmek karanlığı derinleştiriyor ama sonucu değiştirmiyor. Gerçek, zamanın ve isyanların dokunamadığı devasa bir heykel gibi yanı başımda duruyor ve Amy Winehouse’ın genç yaşta hayattan sürülen tek kadın olmadığını bana hatırlatıyor. O kadınların birçoğuyla konuşmadım, seslerini duymadım, yüzlerini görmedim ama yazarların, bestecilerin ellerinde ölümsüzleşen yaşam öyküleri hiç sezdirmeden sızdı kalbime, belleğime.
23 yaşındaydı gittiğinde
Alexandre Dumas Fils’in Kamelyalı Kadın romanına ve oyununa konu olan Marie Duplessis o kadınlardan biri örneğin. Henüz 23 yaşındayken veremden ölen bu elit fahişenin yaşam süresiyle ters orantılı ününü borçlu olduğu insanlardan biri de opera bestecisi Giuseppe Verdi. Alexandre Dumas Fils’in, Kamelyalı Kadın romanının ardından yazdığı aynı adlı oyunu Paris’te izleyen Giuseppe Verdi, bu oyundan çok etkilendi ve Kamelyalı Kadın’ın yaşam öyküsünü opera sahnesine taşımaya karar verdi. Kim bilir belki de Giuseppe Verdi’nin bu öyküye ilgi duymasının temelinde o sırada Giuseppina Strepponi adlı bir kadınla evlilik dışı bir ilişki yaşaması vardı. Malum, 1800’lü yıllarda evlilik dışı ilişkiler yaşayan kadınlar aynı fahişeler gibi toplum tarafından dışlanıyordu. Sebep her ne olursa olsun Giuseppe Verdi iyi ki Kamelyalı Kadın’ın acıklı öyküsünden etkilendi ve sonuçta en güzel operalarından biri olan La Traviata’yı çekip çıkardı bu öykünün içinden.
Paris’te düzenlenen baloların aranan isimlerinden Marie Duplessis, ondan bir roman ve oyun karakteri yaratan Alexandre Dumas Fils’e hiç ama hiç yabancı değildi. Üç Silahşörler, Monte Kristo Kontu gibi macera romanlarının yazarı Alexandre Dumas’nın oğlu olan Alexandre Dumas Fils, bir arkadaşı vasıtasıyla Marie Duplessis’le tanışmış ve onun sevgililerinden biri olmuştu. Ancak Alexandre Dumas Fils, diğer erkekler gibi para ödemiyordu bu genç, güzel ve talihsiz kadına. Yazar o sırada parasızdı ve sevdiği kadının para kazanmak için başka erkeklerle ilişki kurmasını kabul edemediğinden terk etti onu. 1844 yılının eylül ayında başlayan bu ilişkinin 1845 ağustosunda bitmesinden sonra, Marie Duplessis, aralarında büyük besteci ve piyanist Franz Liszt’in de olduğu başka erkeklerin sevgilisi oldu. Fakir bir ailenin kızı olarak doğan ve bol bol okuyup kendini yetiştirerek Paris’in entelektüel ortamlarında her konuda konuşabilecek duruma gelen Marie Duplessis gençliği, güzelliği sayesinde zengin olmuş ama ardında kısa bir ömrün hüzünlü öyküsünü bırakarak henüz 23 yaşındayken veremden ölmüştü.
Alexandre Dumas Fils ise sevdiği halde terk etmek zorunda kaldığı Marie Duplessis’in ölümünden sonra onunla birlikte yaşadıkları kır evine çekilerek Kamelyalı Kadın romanını yazdı. Yazarın üç ayda tamamladığı bu romanda Marie Duplessis’in adı Marguerite Gautier’e dönüşse de anlatılanlar gerçeklere neredeyse birebir uygun kaldı.
Violetta operada acı çekiyor
Giuseppe Verdi’nin La Traviata operasında da küçük bazı değişiklikler dışında öykünün ana hatları aynıydı. Ancak veremin hayattan sürgün ettiği Marie Duplessis bu kez Violetta Valery olarak çıkmıştı karşımıza. İnanır mısınız bazen 23 yaşındayken ölen Marie Duplessis’in çok şanslı biri olduğunu düşünüyorum. Şu dünyada kaç kişiye nasip olur ki hem roman, hem tiyatro, hem de opera kahramanı olmak. Tabii Kamelyalı Kadın’ın sinema uyarlamalarını da işin içine katarsak liste daha da uzayacak.
La Traviata, müziğin renkleriyle boyanmış devasa ve gerçekçi bir tabloya benziyor. Operanın prelüdünde iç içe geçen neşe ve hüzün, eserin renkli, görkemli havasının ardında ne kadar derin bir hüzün yattığını anlatıyor sanki. Karakterlerin ruh durumunu ve atmosferi çizen E Strano, Addio Del Passato gibi aryalar da aynı şekilde onları söyleyen karakterlerin ruhlarının aynası gibi. La Traviata’nın başındaki balo sahnesinde söylenen içki şarkısı Libiamo ne’ lieti calici ise bu operanın adını bile bilmeyen insanların diline takılacak kadar çekici ve popüler.
Bu güzel Verdi operası ve ona konu olan Kamelyalı Kadın’ın aklıma düşmesine müzik yazarı Ufuk Çakmak’ın geçtiğimiz aylarda Pan Yayınları tarafından yayımlanan Elit Bir Fahişenin Öyküsü: La Traviata Üzerine Bir İnceleme adlı kitabı neden oldu. Yazdığı her satırdan bu operayı çok sevdiği belli olan Ufuk Çakmak, kapsamlı ama bir o kadar kolay okunur bir kitap hazırlamış. İlk önce Alexandre Dumas Fils’in Marie Duplessis’le ilişkisini, sonra Kamelyalı Kadın romanının ve oyununun doğuşunu anlatan Ufuk Çakmak, La Traviata ve Giuseppe Verdi’ye geniş bir yer ayırmayı da ihmal etmemiş. La Traviata’nın habercilerinden biri olduğu Operada Gerçekçilik yani Verismo akımıyla elit fahişelerin Avrupa kültür ve edebiyatındaki yerine de birer bölüm ayırdıktan sonra La Traviata’nın müziksel ve dramatik analizine geçmiş. Tüm opera ve müzikseverler bu kitabı edinmeli ve Kamelyalı Kadın’ın hüzünlü ama ölümsüz öyküsünde hayatın farklı yüzlerini görmeli.
Kamelyalı Kadın ve La Traviata’nın ilham kaynağı Marie Duplessis, kamelyaları çok severmiş, Paris’in görkemli tiyatro salonlarına ellerinde kamelyalarla girermiş. Kamelyaları çok seven güzel ve narin bir kadının onlar gibi kısa ömürlü olması ne kadar acı verici, öyle değil mi? Teselli verici olansa kamelyalar gibi kısa ömürlü olan bazı kadınların kitaplarda, operalarda, şarkılarda, seslerde sonsuza dek yaşayacağını bilmek. Tıpkı Amy Winehouse ve Marie Duplessis gibi...
25.07.2011
***
>> Amy Winehouse öldü!
|