Kadınlara da çok eşlilik öneriyor musun Sibel’ciğim?

25 Mayıs 2011 13:51  

 

Kadınlara da çok eşlilik öneriyor musun Sibel’ciğim?

Dünün en çok konuşulan haberi HABERTÜRK’ün sürmanşetindeki “muhafazakâr” aile danışmanı Sibel Üresin’in söyledikleriydi. Üresin şöyle diyordu: “Erkek, bir başkasıyla imam nikâhı yapacağı zaman karısından izin almak zorunda değil. 4’üncü kadına kadar imam nikâhıyla evlenebilir. Ancak 2., 3. ve 4. eşler suiistimal ediliyor. ‘Boş ol’ dendiği zaman kadın ortada kalıyor. Bu nedenle çokeşlilik yasalaşmalı. Yasanın çıkması demek, erkeğin mal varlığına ortak gelmesi demek. Çokeşlilik dinimizde var. Herkes yapamaz ama yapana ‘Niye yaptın?’ diyemezsiniz, şirke girer. Kuran’da var.” “Zengin, kariyerli, parası olan ve cinsel gücü fazla olan erkek çokeşliliği seçebiliyor. Hiçbir kadın fakir bir adamın ikinci karısı olmaz. Erkek, daha cilveli, daha çok gülen, cinsel anlamda kendisini mutlu eden kadına koşuyor. Erkek olsam, çokeşli olurdum.”

Çirkinleşmemeye çalışıyorum ama...
Çok çirkin şeyler yazmamak için kendimi çok zor tutuyorum. Ama bir yandan muhafazakâr bir kadının hayata nasıl baktığının ipuçlarını da çıkarıyorum bu açıklamalardan. Mesela bu sözlerde sürekli maddi durum ve cinsel performans göndermeleri var. Demek ki zengin ve yatakta yüksek iktidara sahip erkek makbul bu hanımefendi için. Sözleri arasında sevgi, aşk, mutluluk gibi kelimelerin yer almıyor olması çok ilginç. “Her şey mal mülk, her şey para pul, dostlukmuş sevgiymiş ara bul” şarkısını mırıldanıyorum ve şaşkınlığımı bir türlü üzerimden atamıyorum. Empati yapmaya, bu kadının nasıl bir kültürde yaşadığını, nasıl bir baskı altında kaldığını ve erkeklerin dünyada cenneti yaşamak için kurdukları derme çatma düzeni nasıl böylesine içselleştirebildiğini anlamaya çalışıyorum. Sevdiğinin sırayla her gece başka bir kadının kucağında uyumasının onu hiç mi sarsmayacağını düşünüyorum. Ama hemen aklıma yine şarkı geliyor sinsice: “Her şey mal mülk...” Cingöz gülüşü ile kelimelerini seçmeye çalışmadan yaptığı açıklamalarını acaba kadınlar için de öngörüyor mu diye düşünüyorum. Sevgili Sibel, bilmem hatırlar mısın üzerinde yaşadığım ülkenin adı Türkiye Cumhuriyeti. İçinde İslam dinine bir gönderme yok. Bir de nezih, sizin Başakşehir gibi bol aktiviteli bir Anayasamız var. Onun bir de 10. Maddesi var. Üşenmedim koydum bak buraya. E bizimki hizmet yarışı:) O madde şöyle diyor:

MADDE 10 - Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.

Sana aşk dilerim en hesapsızından
Yani senin önerdiğin şey yasalaşırsa kadınlar -Allah’a şükürler olsun ki erkeklerle yasalar karşısında eşit olduğu için onlar da aynı anda birden çok erkekle evlenebilecek. Üstelik bilirsin kadınların iktidar, mal mülk sahibi olma gibi şartları aranmaz erkekler tarafından. Buna hazır mısın sevgili yaşam koçu? Yoksa senin önerdiğin düzen bu yönetim şekli için geçerli değil mi? Kadınları “Evli erkeklerle birlikte olmayın, kendinizi kullandırtmayın, hem kendinizin hem de başka kadınların canını yakmayın yaktırmayın, resmi nikâh olmadan evlenmeyi kabul etmeyin, çok canınız yanar bacılarım” diyerek doğru yola çağıracağın yerde kalkıp ‘Biz evli erkeklerle takılmak istiyoruz, evli erkekler dünden razı ama düzen değişsin biz de ayrılınca üç beş kuruş yolumuzu bulalım’ diyorsan bu hiç de muhafazakâr olmayan benim gibi kadınların ahlâk anlayışına sığmaz! Sana tez zamanda başkalarıyla paylaşmak istemeyeceğin, aşkından delireceğin ve ona yılışanların gözlerini oymak isteyeceğin, maddi durumunun umurunda olmayacağı, iktidar sıkıntısı yaşadığında ‘Olur öyle canım sevgilim, ben sana sarılır uyurum’ diyeceğin bir AŞK dilerim Cenab-ı Hakk’tan!

Ama dayak konusu çok başkaa!
Sibel Üresin’in her biri ayrı acayip açıklamalarında bir bölüm var ki, ‘Erkeklere çokeşlilik yasal olsun’ demesinden çok daha ayıp, çok daha acımasızca. Kendileri şöyle buyurmuş: “Dayak ve aldatma bana göre boşanma sebebi değil. Türkiye’deki kadınların yüzde 80’i dilinden dayak yiyor. Yatak odasında mutlu olmayan kadın, her durumda problemlidir. Muhafazakâr kesimde kadın evde daha süslü, daha şık. Ailede mutluluğun sağlanmasının bazı şartları var. Kadın kocasına itaat etmeli. Erkek de karısına Allah’ın emaneti olarak davranmalı.” İşte muhafazakâr kesimin bu bakışı beni çok üzüyor. Çok gaddarca buluyorum bu bakış açısını. Kadın her şeyi sineye çeksin, itaat etsin, dayağını yesin sonra süslensin püslensin köşesinde otursun anlayışı bu ülkenin en ciddi sıkıntılarından biri. Ayşe Paşalı meselesinde muhafazakârların çok sesinin çıkmaması da bundan, polisin aile içi şiddete can alıcı darbeyi indirememesinin de sebebi bundan! Sibel sen hiç evlendin mi, eşinden veya sevgilinden dayak yedin mi ya da aldatıldın mı bilemem ama bak seninle bir maddesini paylaştığım Anayasa ve Türk Ceza Kanunu yasaları kadınların duygusal ve fiziki şiddet karşısında haklarını aramalarına imkân verecek maddelerle dolu. Dayak da aldatılmak da kader değil. Hepimizin insanca, eşit ve gururumuzdan, özgüvenimizden, haysiyetimizden ödün vermeden yaşama haklarımız yasalarla koruma altında. Bu haklar çok zor kazanıldı. Şimdi iktidarlı bol paralı erkeklerin 2. 3. numarası olmak adına bu kazanımlardan feragat etmeyin! Bizim mahallede zaten etmiyoruz ama sizin mahalle bize öyle uzaktan bakarsa eski günlerdeki gibi alınıp satılmalarımız sıradanlaşır. Çok canımız yanar. Bunun sorumluluğunu almaya hazır mısın Sibel?

Habertürk

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0