Hep vardı denizkızları…

24 Ağustos 2009 00:07 / 4180 kez okundu!

 


Tutuldukları denizkızları uğruna ölebilenler için…
Ve onlar için yaşayanlardan Muammer SAKARYALI'ya


Hep vardı denizkızları. Onların varlığını sadece yüreği ve aklı yetenler biliyordu. Bu yüzden sadece onlar gitti peşinden denizkızlarının. Bu özgürlüğü bir tek onlar yaşayabildi.

Öyle limanlarda bekleyerek görülemezdi denizkızları. Açılmak, çok ama çok açılmak gerekirdi görebilmek, kavuşabilmek için. Fırtınaların, azgın dalgaların kıskanç engellemelerine de aldırmamak gerekirdi. Deniz sertmiş, tehlikeliymiş, “kimin umurunda?” denebilmeliydi. Yoksa nasıl görülebilirdi denizkızları?

Bir onlar görebildi denizkızlarını; cesur, mert, yiğit ve özgürdüler. Her şeyi göze almışlardı. Denizkızları vardı. Biliyorlardı bunu ta ilk insandan beri. O zamanlardan beri peşindeydiler denizkızlarının. Gittiler o fırtınalı deli dalgalı kıskançlığın üzerine ve görebildiler denizkızlarını.

Görülebiliyordu denizkızları, ama kavuşulamıyordu. Nice adsız yiğitler koştu peşlerinden; biliyorlardı varlıklarını ve görebiliyorlardı da... Ama kucaklaşamıyorlardı, kavuşulamıyordu bir türlü. Kavuşmak bir sonrakilere kalıyordu hep. Onlar da aynı yazgıyı paylaşıyordu bir öncekiler gibi. Vazgeçmiyorlardı yine de asla. Bir önceki yolu nereye kadar aydınlattıysa, oraya kadar gidiliyordu. Sonrası, yine aynı cesaret ve özveriyle yol almaktı. Tehlikelere aldırmadan, korkmadan fırtınanın ve dalgaların kıskançlığından. Korkmadan dalgaların yüksekliğinden ve denizlerin derinliğinden açılabilmekti yeni ufuklara. Bırakılan yerden yeniden başlamaktı. Başka türlü göremezlerdi denizkızlarını, kavuşamazlardı.

Onlar biliyordu denizkızlarının varlığını. Anlatıyorlardı fırsat buldukça. Eşitliğin sonsuzluğunda yaşıyorlardı. Bu yüzdendi bu izlemenin de sonsuz oluşu. Kardeşliğin sonsuzluğundaydılar. Bu yüzdendi sevgilerinin sonsuzluğu. Tüm varlık onlarındı. Bundandı paylaşımcılıklarındaki sonsuzluk. İşte bütün bunlardan kaynaklanıyordu özgürlükleri.

Sonsuzlukları; eşitliği, kardeşliği, özgürlüğü içselleştirmeden yola çıkılamazdı.
Varılamazdı yoksa denizkızlarının yaşadığı yerlere. Kala kalınırdı yarı yollarda, telef olunurdu.

Varlıklarının bilincindeydiler; görmeseler bile yüzlerini, duymasalar bile seslerini. Biliyorlardı… Vardılar… Varlardı. Bunun için denizkızlarının ülkelerine yola çıkıyorlardı. Gördükleri bile oluyordu bazen. Kavuşamayabilirlerdi ama vazgeçmeleri olası değildi. En azından yol açıcı oluyorlardı. Böylece denizkızlarına varan yolda mesafe alınmış olunuyordu.

Kimi görebiliyordu da denizkızlarını, çoğu da göremeden ölüyordu bu yolda. Temelli kavuşan olmadı henüz denizkızlarına. Hatta denizkızlarına temelli kavuşamayacaklarını biliyorlardı da. Bu sonsuzluğa bir yolculuktu; eşitliğin, kardeşliğin, özgürlüğün sonsuzluğuna…

Hallac-ı Mansur gibi emekten yanaydılar. Zenc ve Karmatîler'le çıkmışlardı yola. Gerilip çarmıha, dilim dilim dilimlendiler. Ama asla aman dilemediler. Bedreddin gibiydiler; “yârin yanağından gayri her yerde her şeyde beraberdiler.” Tommasa Campanella'ydılar; ömürlerinin çoğunu zindanlarda geçirdiler, işkencelerden geçtiler. “Güneş Ülkesini” gerçekleştirmekten alıkonamadılar yine de. Thomas Moore'du kimisi; başını eğmektense krala, başını vermeyi seçti bu yolda. “ Teninden sıyrıl özgürlüğüne kavuş” dediği gibi Akinolu Thomas'ın; Nesimî emsâl derilerinden sıyırıldılar, yine de dönmediler yollarından. “Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” dediler Pir Sultan Abdal gibi. Giordano BRUNO gibi aklı özgür kıldıkları için yakıldılar diri diri. Amma, Nazım HİKMET gibi, “Sen yanmasan, ben yanmasam, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” diyerek devam ettiler yollarına. Aradılar denizkızlarını. Biliyorlardı, vardı denizkızları, vardılar, vardılar!..

Ya denizkızları?

Peşlerinden koşan yiğitlerin ve teknelerinin iskeletleri karışmıştır birbirine. Başlarında denizkızları ağlaşmaktadır her bir yiğide. Hüzün vardır ama mutluluk egemendir denizin sonsuzluğuna.

Gelecektir arkası kesilmeden daha birçok yiğit bu yoldan denizkızlarına doğru. Kavuşulacaktır bir gün. Denizkızları beklemektedir, sonsuzlukta umutla ve büyük bir sabırsızlıkla.

Yaşam, varlığını sürdürebilmek için bu buluşmayı bekliyor büyük bir özlemle…


Ertuğrul BARKA
11.08.2009, Bodrum

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
05 Eylül 2009 05:30

gülperi sonerman

 Sayın Barka, bu yazınızı okuyamamıştım, link açılmadığı için. Tekrar yürekten kutluyorum, kaleminize sağlık,

Saygılarımla...
Gülperi Sonerman
28 Ağustos 2009 18:34

deniz-kizi35

"Denizkızları insanlar ona inandığı sürece yaşar.. "


Kesinlikle katiliyorum sultanim
.. Ve bu yüzden benim de takma ismim Denizkizi ben de ona inananlardanim
Bu arada yazi harika olmus .. Elinize yüreginize saglik 
26 Ağustos 2009 01:05

deepblueeagle

nefis bir yazı. aramıza katılmanız mutluluk verici.
24 Ağustos 2009 15:17

sultan

Tom Robbins "Parfümün Dansı" adlı ünlü romanında "Tanrılar ancak dünya kendilerine inandığı sürece ölümsüzdür" der.
"Uzun zaman önce, dünya henüz  yamyassı kara bir suratken, göbeğinde bir ateş yanarken, daha dağlar böyle yükselip aydedeyi uzaklara itmeden önce, insanoğluna, hayat ve ölüm arasında bir seçim olanağı tanındı. Ya hile ya yanlış bilgi yüzünden, ya da başka bir sebepten, insanoğlu yanlış seçimi yaptı. iş bu kadar basit."
.....
"Benim dediğim, insanları sınırlayan tanrılar değildir. İnsanları sınırlayan, insanlardır."

Yine Tom Robbins'ın dediği gibi  "Tanrılar ve insanlar birbirini yaratır, birbirini yok eder, yalnız bunu ayrı ayrı yollardan yapar.
 
Bence de; Denizkızları insanlar ona inandığı sürece yaşar. Şairler yazdığı sürece varolurlar. Balıkçılar denizde şarkılar söyledikçe ışıldarlar. Onların rotaları yıldızlar oldukça Denizkızları sonsuzlukla birleşir. W.L. Randall'ın dediği gibi "Anlatım her zaman anlatılanı değiştirir."

Teşekkür ederiz. Sevgili Ertuğrul Barka aramıza hoşgeldiniz. Şeref verdiniz. Yüreğinize, hayallerinize sağlık.

Sevgi ve Saygılarımla,
Pervin Mısırlıoğlu E.  

(Sultan benim 22 yıllık elimden uçurduğum jako papağanımın adıdır. Sakın yanlış anlamayın ben kendimi Sultan olarak görmüyorum.)

24 Ağustos 2009 13:39

Merih Yücel


Umarım, denizkızlarında her iki eşey de vardır. Toplumsal barış, özgürlük ve yaşam adına kaleminiz hiç susmasın. Yüreğinize sağlık.
24 Ağustos 2009 12:13

Tolga Kağan Önder

Eşitliğin, özgürlüğün, kardeşliğin yolcularına.....

ARILAR DA KONMAZ OLDU PÜRENE,
ŞÜKÜR OLSUN BU SEVDAYI VERENE...

24 Ağustos 2009 10:04

özer akdemir

Bana Jorge Amado'nun "Ölü Deniz" romanını anımsatan bir yazı. Sadece anlattığı öykü değil, dili ile de Amado'ya çok benziyor.
Şiir gibi yani...
24 Ağustos 2009 02:13

hurkus

Bir iki gün önce de aşağıdaki haber yer aldı pek çok gazetede :))

Deniz kızını getirene 1 milyon dolar

İsrailliler sahilde 'denizkızı' bekliyor. Hayfa yakınlarındaki Kiryat Yam Belediyesi'ne gelen ısrarlı 'denizkızı' ihbarlarını ciddiye alan belediyenin, mitolojik yaratığın varlığını kanıtlayanlara 1 milyon dolar ödül verileceği konuşuluyor.

Bu ödülü yalanlayan Şehir Meclisi Sözcüsü Natti Zilberman, “Son birkaç ayda onlarca farklı ve birbirinden alakasız kişi bize gelip deniz kızı gördüğüne yemin etti” dedi.

Denizkızını gün batarken gördüğünü söyleyenler sayesinde, yarı balık yarı kadın olan yaratığı görüntülemek için sahil boyunca kameralar kuruldu. “Sadece bir an göründüğünü” duyan İsrailliler ise, gözlerini hiç ayırmadan saatlerce ufka bakıyor.

Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.