İKİ TUTAM SAÇ...

29 Mart 2010 22:26 / 3241 kez okundu!

 


Çocuk olduğunuz günleri hatırlayın. Anneniz günlük tuttuysa doğduğunuz andan itibaren yaşadınız. Hele benimki gibiyse kesilen ilk tırnağınız bir yana ayak iziniz, elleriniz, ilk gülücük durur tarih ne olursa olsun.

Bugün eski, hantal dolabın çekmeceleri gözümün önüne geldiğinde tebessüm ediyorum kırık dökük… Babamın çeyiz havluları, benim bale giysim…. annemin kolyesi, manolya yaka çiçeği… İnsafsız günler.

Havluların arasında yasak kitaplar. Nazım şiirleri, bir iki bildiri. Ve korku!

Sanki en küçük aramada bulunamazmış veya önemsizmişçesine evin bahçesinde, banyosunda yakılan Varlıklar…

Herkes kendi hayatını biriktiriyor bu ülkede. Kendi acısıyla yüzleşmekse birilerinin unutulmaz cümlelerinin “açılımı” oluyor ne yazık ki. Zaman geçmeden kapı komşusunun dilini ekmeğine katık yapmalı. Birbirinden farklıymış gibi görünenlerin aslında aynı olduğu bilinmeli. Mümkün mü? Bütün yüzleşmeler, peşin hükümler ortadan kalksa. Yüzünü okşayıverse sıcaklık sevgiden dolayı?

Ağlarken ninni söylerdi iyi gelirdi “ses”… Şimdi aramızdan küçükler tanıdık gelen şarkıları tuhaf raslantılarla çözüyorlarsa ne yapmalı?... Pencerenin önünde demir korumaların ardından yola bakan kadının adını bilen var mı?... Kardeşinin nerede olduğunu duyan. Bir adım öne çıksın geçmiş. Gelecek torunların saçlarını anı niyetine kessin perişan bakışlar, şiddet adına değil. Sular avluda öfkeyi silsin süpürsün.

Kadın rahmine düşen hücreyi sevmeyi bilmezken evlatlık kapısı kapansın aralanmasın alaysı gülüşler. Kendiliğinden dökülsün beyazlar. Akmakta olan suya düşen gölgeler “adet” değil bilinsin. Tohumdur ağaç niyetine. O akış acı yüklüdür. Rengi hüznün mavisine boyanmış, tekerlemeleri ertelenmiştir bazı bebeklerin.

Dilini bilmediğin sofralarda haram tadlar bekler geceyi. Kurtulamazsın o kandan. Miktar alt alta yazıla yazıla kayar hanesi dengenin. Kim biliyor doğru saymasını. Tahtaya kalk öyleyse.

KALK VE YÜZLEŞ!...

BİR ÇAĞRIDIR “İKİ TUTAM SAÇ... DERSİMİN KAYIP KIZLARI“
YANYANA OTURALIM MI NE DERSİN OYUNUM, SIRDAŞIM, AÇ KAPIYI BEZİRGÂN BAŞIM, SAKLAMBAÇIM… ÇIKIŞTA BAKARSIN SOHBET BİLE EDERİZ GÜNEŞLİ SOKAKLARDA. GECEYMİŞ ALDIRMA... ÇIK ENDİŞELERİNDEN GEL!... GEL!... GEL!...


İZMİR DERSİM KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ 20. YIL ETKİNLİKLERİ

BELGESEL GÖSTERİMİ VE DİNLETİ:

Kazım Gündoğan’ın katılımı ile;
“İki Tutam Saç - Dersim'in Kayıp Kızları”

DEDESULTAN

Tarih: 3 Nisan 2010 Cumartesi
Saat: 19:00
Yer: Çiğli Belediyesi Konferans Salonu

“İki Tutam Saç - Dersim'in Kayıp Kızları”

Tarih: 10 Nisan 2010 Cumartesi
Saat: 16:00
Yer: Mezopotamya Kültür Merkezi


İffet DİLER
29.03.2010, İZMİR

www.allianoi.org
www.tudef.com
www.hasankeyfgirisimi.com
www.fotogezgin.com
www.sirtcantam.com

"Allianoi, Hasankeyf, Munzur... geleceğinizdir... Kafanızı kuma aklınızı suya gömmeyin..."

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
10 Ağustos 2013 21:54

hurkus

Nereden nereye............

"Dersim neresi arkadaşlar. Türkiye'de şehir isimleri ne zaman değişti." diye "soran" ve kendisini üyelikten silmemizi isteyen kişiye bu haberi ithaf ediyorum:

Dersimli olmaktan gurur duyuyorum

Memleketi Dersim’i ziyaret eden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Dersimli olmaktan gurur duyuyorum. Barış için elimden gelen bütün çabayı göstereceğim” dedi

CHP Genel Başkanı Kemal Kılaçdaroğlu, Ramazan Bayramı’nı geçirdiği memleketi Dersim’de dün doğum yeri Nazimiye İlçesi’ni ziyaret etti. İlçede belediye tarafından yaptırılan ve kendi adını taşıyan park ile Deniz Gezmiş adına yaptırılan parkın açılışını yaptı. Açılışların ardından halka hitap eden Kılıçdaroğlu şöyle konuştu:

“Dersimli olmaktan gurur duyuyorum. Barış için, huzur için elimden gelen bütün çabayı göstereceğim. Ayrışmaya asla izin vermeyeceğim. Bölünmeye izin vermeyeceğim, doğusuyla, batısıyla, güneyiyle, kuzeyiyle bir de beraber yaşayacağız bu Türkiye’de. Madem ki ulusal Kurtuluş Savaşı’nı beraber verdik bu topraklarda, madem ki beraber bağımsız bir Türkiye’yi kurduk o bağımsız ülkeyi özgürleştirmek, demokratikleştirmek huzur içersinde beraber yaşayacağımız bir Türkiye’yi yeniden ayağa kaldırmak için yine beraber mücadele edeceğiz, yine ortak mücadele edeceğiz. Gencecik çocuklarımızın öldürülmediği, TOMA’larla, kurşunlarla, şiddetlerle, insanların susturulmadığı bir ortamda eğer gençlerimiz direnç gösteriyorlarsa, eğer kendi kendilerine sahip çıkıyorlarsa emin olun onlar aynı zamanda kendi ülkelerine de sahip çıkıyorlar. Düşünebiliyor musunuz gencecik çocukların verdikleri özgürlük ve demokrasi mücadelesinin bütün Türkiye satında, bütün dünyada kabul gördüğünü, görmek gerçekten çok güzel bir şey. Türkiye’nin onurunu o gencecik çocuklarımız kurtardı. Çünkü onlar daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük istiyorlar. Biz de aynı şeyi istiyoruz.”

CHP lideri şöyle devam etti: “Eğer Nazimiye’nin Baltaca Köyü’nden küçük bir memurun çocuğu bugün CHP’ye genel başkan olmuşsa, cumhuriyetin sayesinde olmuştur. Cumhuriyetimizi güçlendireceğiz, demokrasi ve özgürlükle taçlandıracağız. Böylece fırsat eşitliği sağlayacağız. Herkes bağımsızlık için özgürlük için mücadele ederken geleceğe güvenle baktığı, geleceği özenle kurduğu bir Türkiye’yi isteyecektir ve onun mücadelesini bizler gerçekleştireceğiz.”

Taraf

10.08.2013

03 Mayıs 2013 15:17

hurkus

CHP'li Aygün, Tunceli adının 'Dersim' olması için kanun teklifi verdi

CHP'li Aygün, "Tunceli ise 1935'te acımasız politikaların mimarı durumundaki tek yetkili olan İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın bir eseridir. Bu 'eser' artık tarihe havale edilmelidir"

HÜLYA KARABAĞLI / Ankara



CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, Tunceli ilinin ‘Dersim’ olarak değiştirilmesi için kanun teklifi verdi.

Teklif, 2884 sayılı ‘Tunceli Kanunu’nda değişiklik yapılarak Tunceli adının ‘Dersim’ biçiminde değiştirilmesini öngörüyor.


'Dersim katliamının 76. yıldönümü'

Kanun teklifiyle birlikte 4 Mayıs’ı da kaleme alan Aygün, “Yarın Dersim Katliamı’nın 76. yıldönümüdür. Dersimlilerden özür dilenmesi, idam edilen, öldürülen, sakatlanan ve sürgüne gönderilenlere yapılan haksızlığın kabulü, kayıp ve evlatlık listelerinin açıklanması, bu katliamın okullarda ders olarak okutulması, yakılan-yıkılan yerleşim yerlerinin yeniden inşası gibi talepleri karşılamak parlamentonun bir görevi olarak önümüzde duruyor” dedi.


'Tüm köylerin ve mezraların adları geri verilmeli'

Aygün, “Dersim’in bir talebi de değiştirilen yer isimlerinin iadesidir. Tüm köylerin, mezraların adları geri verilmelidir. Eğer Hükümet ‘barış süreci’ dediği politikada samimi ise Dersim adının ve Türkiye’de değiştirilen tüm otantik adların iadesi için adım atmalıdır. Bu, geçmişle barışmanın, barış içinde bir arada yaşamanın ve Kürt sorununun çözümü için atılması zorunlu önemli adımlardan birisidir” diye konuştu.


'Dersim 1938 kurbanlarını saygıyla anıyoruz'

“Dersim 1938’in tüm kurbanlarını saygıyla anıyoruz “ diyen Aygün, teklifinin gerekçesinde, Osmanlı Cumhuriyet boyunca ‘Türkleştirme’ politikalarına değinerek şunları söyledi:

“Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi boyunca çok sayıda şehir, kaza, köy ve bölge adı değiştirilmiş; kimi zaman Osmanlı yöneticilerinin adları verilerek 'dinsel' bir amaç güdülmüş; kimi zaman ise ‘Öz Türkçe’ adlar üretilerek 'Türkleştirme' politikaları izlenmiştir.”


‘102 yıllık ‘Kızılkilise’, ‘Nazimiye’ yapıldı’

“Sözgelimi Osmanlı Devleti döneminde, Dersim'in Kızılkilise kazasının adı 1 Mart 1911 tarihinde Dersim Mutasarrıfı'nın teklifi ve Harput Valisi Mehmet Ali'nin Dahiliye Nezareti Celilesi'ne bildirmesiyle değiştirilmiş ve 'Padişah'ın torunu Nazım Efendi'nin adıyla anılması' düşüncesiyle Nazımiye yapılmıştır. 102 yıldan beri Dersim Kızılkilise 'Nazımiye' olmuştur. Bu Dersim'in Alevi kimliğini asimile ederek halkını 'Sünnileştirmeyi' amaçlayan bir değişikliktir.”


'Tunceli, ‘askeri harekatın adıdır’'

“1935 Aralık ayında çıkan 2884 sayılı Tunceli Kanunu ise bölgenin yüzlerce yıllık otantik adı olan Dersim adını bir gecede 'Tunçeli' yapmıştır. Tunçeli aynı zamanda 1937-38 Askeri Harekâtı'nın bir adıdır. Dolayısıyla bölge halkında çağrıştırdığı hatıralar son derece negatiftir.

Dersim, bölgesindeki halkın ağırlıkla konuştuğu dil olan Kırmancça'da (Zazaca) 'Duvarlı' anlamına gelmektedir. Bölgenin konuştuğu başka bir dil olan Kırdaşça'da (Kürtçe) ise 'Gümüş Kapı' demektir. Her iki ad bölgenin coğrafyasına uygundur.”


‘‘Tunceli’ acımasız politikaların mimarı Şükrü Kaya’nın eseri’

“Zira Dersim adeta kale görünümünde bir yerdir. Etrafındaki ahaliyle ilişkilerini belirleyen sıradağlar silsilesi ile kendine özgü bir alan oluşturur. Bu ad Kırmancça olarak 'Gola Dêsim' kavramına da uygundur. Bu kavram 'Dersim Gölü' veya 'Dersim Deseni' olarak anlaşılır. Bu nedenle bölgenin adı olan Dersim tarihsel, sosyal, kültürel ve coğrafi yapısına da uygun bir addır. Tunçeli ise 1935'te acımasız politikaların mimarı durumundaki tek yetkili olan İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın bir eseridir. Bu 'eser' artık tarihe havale edilmelidir.

Tarihsel olarak Dersim adı sadece bugünkü Tunceli değildir. Etrafındaki illerin bazı bölümlerini içine alan geniş bir coğrafyadır.”


‘İdari birimler de otantik isimlerine kavuşmalı’

“Bugünkü Tunceli ilinin adının halkın da isteğine uygun olarak Dersim olarak düzeltilmesi halkta bir rahatlama yaratacaktır. Değiştirilmiş yer adlarının iadesine Tunceli'de ilin adı ile başlayarak değiştirilen kaza, nahiye, belde, köy, mezra, dağ, tepe vb. tüm adların otantik eski hallerini iade ederek toplumsal barışın tesisi sağlanacaktır.”

T24

03.05.2013

01 Aralık 2011 12:05

hurkus

"Dersim neresi arkadaşlar. Türkiye'de şehir isimleri ne zaman değişti." diye soran x kişiye "naçizane" bir yanıt:


Tarihimizdeki acılı sayfa: Dersim / Radikal

Dersim ve sonrasındaki olaylar, Kürt halkının temel hak ve özgürlüklerini tanımayıp onları Türkleştirmek isteyen yanlış politikanın ürünü.

Son günlerde Zaman gazetesinde Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’le yapılıp yayımlanan bir söyleşinin ardından Dersim olayı ile ilgili tartışmalar yeniden ısındı ve ortaya yeni belge ve bilgiler döküldü. Daha da önemlisi Başbakan Erdoğan, Dersim’de yapılanları bir katliam olarak niteledi ve bu nedenle devlet adına özür diledi, o dönemin tek partisi ve devletle özdeşleşmiş CHP’yi de özür dilemeye çağırdı.

Millet uyutulmayacaksa komisyon da kurulsun
Dersim üzerine tartışmalar hâlâ tüm hızıyla devam ediyor. Tartışmanın bir yönü, Dersim’in devlete karşı bir kalkışma, bir isyan olup olmadığıdır. Bazı çevreler, -ki bunlar arasında CHP ve MHP de var- bugüne kadar savunulmuş resmi devlet tezine uygun olarak Dersim olayını bir isyan olarak niteliyorlar. Bu tezi savunanların bazıları ise “Gerçeğin anlaşılması için arşivler açılsın, bir araştırma komisyonu kurulsun” diyor. Oysa hem Dersim olayı eski tarihe ait bir olay değil -Dersim’in birçok canlı tanığı hâlâ sağdır ve konuşmaktadır- hem de ortaya dökülmüş olan belge ve bilgiler zaten 1937-38 yılında, yani 73-74 yıl önce yaşananların ne olduğunu ayan beyan ortaya koyuyor. Bu nedenle gerçeği anlamamız için tozlu raflardaki dosyalara başvurmaya, işi komisyona havale etmeye hiç de gerek yok. Buna rağmen arşivler –eğer bu arada ayıklanıp yakılıp kül edilmediyse- elbette açılsın ve bir komisyon da eğer işi uzatıp kamuoyunu uyutma işinde kullanılmayacaksa varsın kurulsun.
Öte yandan bugüne kadar ortaya dökülmüş çok sayıda resmi belge; üst düzey devlet adamlarının raporları, bakanlar kurulu kararları, o dönemin devlet ve hükümet başkanlarının konuşmaları var ki bunlar Dersim’in ‘tedip ve tenkil’ planının daha 1926’lardan itibaren adım adım hazırlandığını ve hayata geçirildiğini ortaya koyuyor. Son günlerde medyaya çarşaf çarşaf yansıyan, nice köşe yazısına konu olan bu belgelerden birbir söz etmeme gerek yok. Radikal gazetesi de bizzat bu belgelerin kamuoyuna yansıtılmasında önemli bir hizmet gördü. Bu belgeler aynı zamanda, Dersim’e yönelik ‘Tedip ve Tenkil’ planının kendi başına bir şey olmadığını, ansızın, bir karakol baskınıyla, bir köprü yıkımıyla filan ilgili olmadığını ortaya koyuyor. Dersim katliamı, Osmanlı’nın son dönemlerinde başlayıp Cumhuriyet döneminde de sertleşerek devam eden Kürt politikasının bir devamıdır. Daha doğrusu bu, Lozan’la ortaya çıkan yeni devletin, Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içinde tek dile, tek soya dayalı bir ulusal devlet kurma çabasının ürünüdür. Bu politika en açık biçimde önce İttihat ve Terakki ile başladı ve 1. Dünya Savaşı sırasında Ermeni kıyım ve sürgününe yol açtı. Lozan’dan sonra Rumların da sürgün ve mübadele ile Anadolu’yu terk etmelerinin ardından yeni sınırlar içinde ‘sorun’ olarak Kürtler kaldı. Sistem, Kurtuluş Savaşı sırasında izlediği Kürtlerle ittifak politikasını terk ederek Kürtleri yok sayma, Kürt dilini ve kimliğini yok etme ve onları Türkleştirme, yani asimilasyon işine girişti.

Yanlış politikanın ürünü
Bu politikanın Kürtler arasında tepkilere yol açacağı belliydi. Ortaya çıkan tepkiler ve en küçük hak talebi isyan sayıldı, Kürtlerin üzerine askeri güçler sürüldü; Kürt direnişleri, silahlı silahsız ayrımı yapılmadan acımasızca bastırıldı. Kürtlere karşı yok sayma ve şiddet, Cumhuriyet döneminin, Kemalist rejimin başlıca yöntemi oldu.
Şeyh Sait Ayaklanması’ndan itibaren Kürtlerin Türkleştirilmesi, bu nedenle Kürtçenin yasaklanması, Kürtçe konuşanların cezalandırılması, Kürt aşiretlerinin Batı’ya sürülerek oradaki yoğun Türk nüfus içine serpiştirilip dil ve kültürlerinin unutturulması tüm raporlarda yer alır ve bu politika Dersim’i de kapsar. Hatta planlı bir şekilde Dersim’in tedip ve tenkili en sona bırakılır. Kürdistan’ın diğer bölgelerini sessizleştirdikten sonra, iç kesimdeki Dersim’in kuşatılması uygun görülür. Her şey bu plana göre işler ve Şeyh Sait, Ağrı ve irili ufaklı bir dizi başka harekâttan sonra sıra Dersim’e gelir. Ordu bu bölgede geçmişten beri aşiretler halinde yarı özgür bir hayat yaşayan, Kürtçenin Kurmanci ve Dımıli (Zazaca) lehçelerini konuşan, Alevi inancına mensup Kürt aşiretlerini de ‘terbiye etmek’, sürüp öteki TC yurttaşları gibi tek renge boyamak için harekete geçti. Askeri birliklerle bölgeyi kuşattı, bazı küçük direnişleri bahane ederek, çocuk-kadın, genç-ihtiyar ayrımı da yapmaksızın acımasızca kıyım yaptı. Devlet güçlerine karşı hiç silah kullanmamış, hatta kendini onun şerrinden ve belasından korumak için devlet yanlısı davranmış diğer aşiret ve aileleri de buna dahil etti.
Böylece sözde bölgeye devlet otoritesinin yanı sıra medeniyet de götürdü! Yani kırım ve sürgünle büyük bölümü insansızlaştırılan bu bölgeye, çok sayıdaki kışla ve karakolların yanı sıra yol götürüldü, okullar açıldı, onlara ‘dil öğretildi’. Onlar sözde, “ağa, şeyh, seyit gibi sömürücü unsurların tasallutundan kurtarıldılar”. İç ve dış kamuoyuna böyle yansıtıldı.
Oysa bu, özrü kabahatinden büyük bir açıklamadır ve Dersim de dahil, bölge insanıyla alay etmektir. Kürt halkının bir dili, kültürü, tarihi vardı. Bu binlerce yıla dayanan bir dil ve kültürdür. ‘Medeniyet götürmek’; bu dili, kültürü yok etmek ve bunun hatırına onları ezmek, katletmek olamazdı.
Feodal unsurlarla mücadele ise bir safsatadır. Buna niyeti olan bir devlet her şeyden önce bölgede toprak reformu yapardı. Oysa Türk devleti tüm tarihi boyunca buna yönelmedi, aksine kendi politikasına evet diyen feodal unsurlarla ittifakı tercih etti.
Kısacası, Cumhuriyet döneminde Kürtler bakımından var olan sorun ve yaşadıklarımız, Dersim’den sonra da süregelen tüm bu acılı olaylar, Kürt halkının temel hak ve özgürlüklerini tanımayan, dil ve kültürlerini yok ederek onları Türkleştirmek isteyen böylesi yanlış bir politikanın ürünüdür. Adil ve eşitlikçi bir çözümü başaramayan Cumhuriyet yönetiminin, Kemalist rejimin bu politikası çok zalim uygulamalara ve kanlı, acılı olaylara yol açtı. Bugün de ne yazık ki hâlâ sorun insan hak ve özgürlüklerine uygun, adil bir çözüm bulmuş değil ve acılı olaylar devam ediyor.

CHP nerede yanlış yapıyor?
Dersim olayı, söz konusu tarihte sadece bir halkadır ve son halka olmadığı bugün de görülüyor.
Başbakan Erdoğan’ın bu konudaki açık sözlülüğü ve devlet adına özür dilemesi ise Cumhuriyet tarihinde bir ilktir, onurlu ve cesur bir adımdır ve bir dönüm noktasıdır. Bunu küçümsemek, önemsiz göstermek için bin dereden su taşıyanlar görülüyor. Bazıları, Erdoğan’ın bunu CHP’yi köşeye sıkıştırmak için yaptığını söylüyor. “Sorumluluk CHP’ye ait değil, devlete aittir” diyorlar. Celal Bayar, Karabekir ve Fevzi Çakmak gibi muhafazakâr kesimin sahiplendiği politikacıların da o dönemde CHP içinde olduklarını ve Dersim kırımında önemli roller aldıklarını söylüyorlar.
Erdoğan bir politikacıdır elbet, onun bu konuda ön alırken, aynı zamanda rakibi CHP’yi de köşeye sıkıştırmak istemesi anlaşılır bir şeydir. Yine Dersim’e karşı hazırlanan ve adım adım uygulanan planda devlet başkanı olan Atatürk’ün ve 1937 Eylülü’ne kadar başbakan olan İsmet Paşa’nın yanı sıra, onun ardından başbakanlığı devralan Bayar’ın ve o dönemin önde gelen diğer askeri ve sivil devlet sorumlularının payı var. Ne var ki tüm bunlar, devletin tüzelkişiliğinin yanı sıra, o dönemde tek parti iktidarını temsil eden ve devletle bütünleşmiş olan CHP’nin bu politika ve uygulamalardaki birinci derece sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Örneğin bugün Suriye halkına kan kusturan Baas Partisi ve Esad yönetimi, yarın diktatörlük çöküp gittiğinde ve eğer Baas da bir şekilde siyasi hayatına devam edebilirse, bugün yaptıkları için devleti suçlayıp kendisini temize çıkabilir mi?
Belli ki CHP bu karanlık tarihe, o dönemde yapılmış nice zulme, haksızlığa sahip çıkıyor ve özeleştiri yapma olgunluğunu ve cesaretini gösteremiyor. Üstelik bu ayak diremeyi, hâlâ geçmişteki yanlış politikaları savunarak yapıyor. ‘Devrimin meşruluğu’na ve ‘olayları her dönemin kendi koşulları içinde değerlendirme gereğine’ sığınıyor. Başkasına Türkçe öğretme hatırına on binlerce yoksul insanı, çocuk, kadın, genç ve ihtiyarı kırıp geçirmenin ne tür bir devrimcilik olduğu bir yana, eğer koşulları böyle diye her olayı hoş göreceksek, Kuzey ve Güney Amerika ve Avustralya yerlilerinin soyunun kurutulmasını, 2. Dünya Savaşı sırasında toplama kamplarında yok edilen Yahudileri ve İttihat ve Terakkicilerin Ermeni halkına yaptıklarını da anlayışla karşılamamız, yargılayıp mahkûm etmememiz gerekir.

Özür dilemek onur işidir
Ne yazık ki bugün Dersim olayıyla yüzleşmekten kaçınan CHP’ye, MHP’ye ve yandaşlarına hâkim olan zihniyet bu türdendir. Bu zihniyet tehlikelidir ve onu ısrarla sürdürenler, belli ki koşullar uygun düşse, fırsat bulsalar, bugün de aynı şeyleri yapacaklar. Zaten MHP Genel Başkanı Bahçeli, Dersim kırımını devlet açısından haklı bulmakta, pervasızca savunmaktadır. Tanrı Kürtleri ve Türkleri bu ilkel, acımasız zihniyetin yol açabileceği belalardan korusun.
Sonuç olarak, Dersim olayı hem Kürt tarihinin bir acılı sayfası hem de Osmanlı-Türk tarihinin utanç verici sayfalarından, kara deliklerinden biridir. Ancak bugüne dek tarih adına insanlarımıza ezberletilmiş yalanları ortaya sererek, bu tür kara delikleri aydınlatarak, yapılan zulüm ve cinayetlerden dolayı onun mağdurlarından özür dileyerek ülke ve toplum bu utançtan kurtulup sağlığına kavuşabilir.
Tarihte işlenen bu tür kötülükler nedeniyle özür dilemekle bir millet küçülmez, büyür. Onu yapabilen liderler ise onurlu kişilerdir ve kendi halklarına da saygınlık kazandırırlar.

01.12.2011

30 Mart 2010 14:12

İffet Diler

Merhaba,

Belgesel çalışmasının adı...ayrıca - TUDEF - Dersim Dernekleri Federasyonu oldu...

Saygılarımla...

İffet..
30 Mart 2010 12:11

Dersim neresi arkadaşlar. Türkiye'de şehir isimleri ne zaman değişti.
30 Mart 2010 10:10

İlhan YİĞİT

İffet yazın çok güzel olmuş; eline yüreğine sağlık. Aklıma 12 Eylülün o karanlık, kasvet dolu günleri geldi. Memleketim Ordu'da annemin benden gizli korkudan kitaplarımı yaktığı, benimse kurtarabildiğim diğer kitaplarımı toprağa gömüşüm geldi. Yaza doğru doğru kitaplarımı tüm cesaretimi toplayarak topraktan çıkardığımda onların hamurlaşmış hali gözümün önünden hala gitmiyor.
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.