Ýmam Gazzali mi haklýydý, Ýbni Rüþd mü?

06 Ekim 2016 11:42 / 5731 kez okundu!

 

 

550 yýl önce bu topraklarda sorulmuþ bir soru vardý: "Ýmam Gazzali mi haklýydý, Ýbni Rüþd mü?" 2. Mehmet'in, þeyhülislamý Hocazade'ye sorduðu bu soru, aslýna bakýlýrsa bu padiþahý Osmanlý tarihinin en önemli hükümdarý yapmaya yeter.

550 yýl öncenin sorusu güncel mi oldu: Ýmam Gazali mi haklýydý, Ýbni Rüþd mü?

Hrant'ýn ölümünün üstünden aylar geçti. Zaman tutuculuk için çalýþtý, daha doðru ifadeyle ilericilik zamaný iyi kullanamadý. Ýlk baþta ýlýmlý yaklaþýmlar sunanlarýn bir kýsmý da ne yazýk ki, yavaþ yavaþ toplumdaki bilinen çoðunluðun etkisi altýna girdi, beyaz berelilerin ýrmaðý tersine akýtmak yolunda da olsa, geçici hakimiyeti baþladý. Ebedi azýnlýk mahkumlarýndan olarak, çabalarýmýzýn yetersizliðini ve sonuçlarýný üzülerek izliyorum. Baþlayan seçim kampanyalarý ise bu duruma meþru bir örtü olarak imdada yetiþti.

Toplumdaki ileri gitme, tutucu kalma mücadelesinde iktidar deðilse de hükümet olduðu için ne yazýk ki en önde duran ama kafasý da kendisi de karýþýk olan tutuk-“ilerlemeci” hükümet, bu cinayet sonrasýnda yükselen tepkiler ve oluþan olumlu dalgayý iyi deðerlendiremedi.

Ülkede sivil toplum yeterince güçlü deðil, politik önderlik yapacak güçler daðýnýk ve yetersiz. Böylesi bir durumda hukukun üstünlüðünü rehber edindiðini söyleyenler, kendi yararýna da olabilecek kimi düzenlemeleri, deðiþiklikleri yapmamak için adeta ayak sürüyor. Demokrat yapýdaki insanlarýn ve örgütlerin toplum içindeki zayýflýðý bu vesileyle bir kez daha kendini açýkça hissettirdi. Yükselen dalgayý alýp ileri taþýyacak güçler cýlýz ve çok azýnlýkta. Halk arasýnda geleneksel olarak örgütlü olan, zayýfladýkça güçlü görünmeye çabalamak zorunda olan milliyetçilik; dalganýn sönmeye baþladýðýný görünce harekete geçti.

Uzun erimli stratejiye sahip olmasý gereken devrimcilerin, demokratlarýn baþarýsý, böylesi dönemeçlerde örgütlü olarak, bir adým bile olsa toplumu ileri götürecek taktiklerle sürece akýllý müdahalesi anlamýna geliyor. Toplumun o anki kavrayýþýnýn biraz ötesinde þok bir sloganla devreye girdiðinizde, ilk baþta elde edilen baþarý sonrasýnda, bu dalgayý, toplumu eðiterek, toplumla birlikte ileri taþýyamýyorsanýz, bu slogan özünde doðru da olsa, o anýn koþullarýna ve sonrasýnýn gerekliliklerine uymuyorsa, demokrat ve devrimci güçlerin o anki örgütlü güçleriyle çakýþmýyorsa, o sloganý belki de atmamak gerektiðini kabul etmek zorundayýz. Tarihi olaylarda bazen koþullarýn tam olgunlaþmadýðý anlarda istem dýþý kimi geliþmeler olabilir. Bu da galiba öyleydi. Kimi dikkatli çevreler bu konularda en baþýndan uyarýlarda bulundu ama ok yaydan çýktýktan sonra da herkes olabildiðince bu sloganýn ardýnda durmaya çalýþtý. Bu da kaçýnýlmazdý zaten.

Bu küçük deney de bir daha gösterdi ki böylesine kitlesel hareketlerin, toplumun bilincindeki sýçrama anlarýnýn yönetimini, doðru önderliðini yapacak güç ne yazýk ki yok ve yakýn bir gelecek için de umut vaat etmiyor, inandýrýcý pratik olasýlýklar da ortada görünmüyor.

Hayat bizi beklemediði için, toplumun bu tarihsel aþamasýnda, ilerici, gerici dengesinde, karþýtlýklarý doðru yorumlayýp, buradan doðru gruplaþma ve cephe analizleri çýkarýp, kimlerle nereye kadar gidebileceðini doðru saptayýp, toplumu ileriye sürükleyecek, en az devrimler kadar önemli büyük tarihi reformlarýn gerçekleþmesini yönetecek bir yapý olmadan kimi sloganlar gündeme gelince, doðal olarak bundan orta vadede kazançlý çýkanlar sonuçta yalnýzca gericiler, tutucular, milliyetçiler ve statükocular oluyor. Uzun vadede mi? “Uzun vadede hepimiz öleceðiz!”

Kim bilir belki ilk baþtaki ýlýmlý yaklaþýmlar da benim vehmim idi ve ben öyle olsun istedim, öyle sanmak istedim. Bu slogan üstüne benim gibi birkaç arkadaþýmýn daha kaygýsý vardý. Kendi tedirginliklerimin kaynaðýnda, toplumun buna benzer tutumlarý yanlýþ anlama konusunda, neredeyse özel eðitimden geçirilmiþ gibi olduðuna inancým bulunuyordu. Belki bu düþten erken ayýlmama yardýmcý olan geliþmelere ve kiþilere minnettar olmalýyým.

Yürüyüþte “Hepimiz Ermeni’yiz!” sloganý atanlar mý haklý, yoksa bunu biraz erken bulanlar mý? Biz bugün için ne yazýk ki bu soruya verilen yanýtlarý objektif deðerlendirmekten hala uzaðýz. Çünkü durum sýcak, çünkü tarihin henüz çok içinde yaþýyoruz... Çünkü derya içinde deryayý anlamaktan uzak balýklar gibiyiz. Büyük balýklar küçük balýklarýn peþinde, küçük dünyalarýmýzý alem sanarak geziyoruz. Günümüzü, gün etmesek bile, gül edemediðimiz de kesin.

Yukarýdaki bu sorunun yanýtýný bulmanýn, 550 yýl önce bu topraklarda sorulmuþ “Ýmam Gazzali mi haklýydý, Ýbni Rüþd mü?” sorusuna yanýt bulmaktan daha zor olmadýðý da açýk. Bu zor soruya sonra döneceðim. Çünkü bu soruya doðru yanýtý verememiþ, gelenekle baðýný koparmýþ, sonra bu soruyu ve yanýtýný bir daha neredeyse kurcalamamýþ bir topraðýn çocuklarýyýz biz. Kendimizi batý üstünden tanýdýðýmýz, ve çoðunlukla bu tavrý bugün de sürdürdüðümüz için özürlü kuþaklarýz. Kemalist modernleþme denemeleri ve Marksist kökenli -ama elbette ki yine radikal- modernleþme önerileri ülkemizde süre giden kimlik bunalýmýna ne yazýk ki son veremez. Mehmet Altan’ýn Star’daki son yazýsýnda söylediði bir söz var: “Herkes ümitsizlik yarýþýndayken, ümidi yaratan bu ülkenin baþ tacý olacak”. Bu ümidi yaratmak, gelenekle yollarý yeniden kesiþtirmekten, geleneðin kaçýnýlmaz olarak yine modern -belki yeni modern- yorumlarýný yapmaktan geçiyor. Ancak gelenekle baðýný kuran, eskiyi içeren bir yeni, umut olma olasýlýðýný yeniden taþýyabilir.

Kim bilir belki bugün karþý karþýya olduðumuz çok sayýda zor sorunun kaynaðý da buralarda aranmalýdýr. Bu kadar derinlerde ama ne güzel ki, hala ulaþýlabilir bir derinlik.

Güncelin tarihle imtihaný ya da çoðunluðun çoðunluk kalmaya inancý, kararlýlýðý

Yazdýðým sitelerden biri olan www.ercis.net’de, özellikle Erciþ Kürsüsü adlý Forum, Hrant tartýþmalarýndan nasibini almýþtý. Türkiye’de ne, nasýl tartýþýlýyorsa, ya da tartýþýlamýyorsa, orada da aynýsý oluyor. Buraya yazýlan yazýlardan birisine yanýt vermem gerekmiþti. Bu tür sözcükleri hiç sevmesem de, alýp kullanmak zorunda kaldým. Bu yazýda, bu konuda halkýmýzýn “gaza geldiði” öne sürülüyordu. Biliyoruz ki aslýnda halkýmýz bir çok konuda “gaza geliyor”, bu doðru ama emin olunmalýydý ki "Biz Ermeniyiz!" diyerek “gaza” gelmez. Nitekim öyle olmadýðý da yavaþ yavaþ netleþiyor. Stadyumlarda atýlan “Hepimiz Türk’üz” sloganlarý çoðunluðun, çoðunluk kalmaya inancýný ve kararlýlýðýný dile getirmeye baþladý bile.

Aslýnda cenazede yürüyen bu toplumun bir azýnlýðýydý. Hepsi Ermeni kökenliydi anlamýnda deðil, tavýr ve düþünce anlamýnda bir azýnlýktý. Sloganýn kendiliðinden bir yanýnýn olduðu sonraki tartýþmalardan anlaþýlýyor zaten. Ancak her toplumsal kendiliðindenliðin de baðlý olduðu kimi sosyolojik ve sosyal-psikolojik kurallar var. Fizikteki rastlantýlarýn da, zorunluluklar yasasýyla ilginç baðlantýsý gibi... Yani kendiliðinden bile çýkmýþ olsa bu slogan, niye bugün, neden o anda ve nasýl o akýllý insanlar topluluðunu etkiledi, sorularýna kendiliðinden yanýt olmuyordu.

Yürüyenler azýnlýk bir topluluktu ama az deðildi. Çok kalabalýk deðildi -bazýlarýna göre çoktu ama bana göre deðildi- ancak önemli bir kalabalýktý. Hatta bana kalýrsa onlar bir kalabalýk bile deðildi, bilerek bilmeyerek bu topluma eðitmenlik yapma kaderiyle yüz yüze kalmýþlarýn, yeni bir azýnlýðýn bir yan yana duruþuydu. Üstelik bu toplum, her alanda azýnlýkta olanlarýn (dini azýnlýklar, etnik azýnlýklar, etik azýnlýklar, fikri azýnlýklarýn) ellerine yeni bir azýnlýk ortak þemsiyesini tutuþturarak, bu tanrýsal cezayý onlara verirken kimseye danýþmamýþtý. Unutmayalým ki kimi cezalar cezayý çekenleri, kimisi cezadan kurtulanlarý, kimisi de her iki tarafýn yanýnda olayýn izleyenlerini eðitir, deðiþtirir. Bu sürecin sonunu da aslýnda böyle görüyorum. Birileri bunu çok sonra anlayacak bile olsa...

Dönemecin farkýnda olan insan ve farkýndalýk erdemi

Ýnsan yaþamýnda çok dönemeç vardýr. Bir çoðumuz bu dönemeçleri, dönemeç olduðunu algýlamadan yaþar geçeriz. Bazý þanslýlar geçmiþlerine bakarken bunlarý kiþisel tarih olarak hissederler bazýlarý ise bu mutluluða hiç eriþemez. Kimileri ise her dönemecin, her aþamanýn farkýnda olmanýn sevincini, hüznünü tadar. Farkýndalýk, insan olmanýn, galiba bu dünyada ulaþýlabileceði en yüksek ortalamanýn adýdýr. En yüksek demedim, dikkat edilirse, en yüksek ortalama dedim. Çünkü Anadolu topraklarý farkýndalýk ortalamasýnýn çok üstüne çýkmýþ nice alimler, veliler, erenler yetiþtirmiþtir. Gelenekle baðýný kesip atmýþ bir toplumda, bugün o isimlerin hala ayakta oluþunun, hala ýþýk saçmasýnýn bir nedeni de budur ve ortalama, onlarýn yüzü suyu hürmetine galiba biraz yüksektir. Buna karþý ortalamayý aþaðýya çekenlerin çokluðu da ortada.

Bu bazen insanlarý yanýlgýya götürür. Kalabalýklarýn gücü baþýmýzý döndürebilir. Tartýþýlabilir zamanlamasý dýþýnda “Hepimiz Hrant’ýz, Hepimiz Ermeni’yiz!” sloganýndaki erdemi, hepimizi koruyan vicdaný, bu topraklarda yaþayan insanlarý yücelten onurlu duruþu göremeyenlerdir asýl kalabalýk. Onlar bu topraklarda hep çoðunluk olmuþlardýr. Onlarýn, azýnlýktaki yürüyüþçüler, slogancýlar karþýsýndaki duruþunun ilk aþamadaki zaferi ve zamana karþý ise yenilgisi kaçýnýlmazdýr. Böylesi fakir duygularýn, biraz cahil, biraz acemice ama duygusal olarak içten üstelik fanatizmle savunulmasý nasýl ortalamada bir çoðunluk hissi uyandýrýyorsa; resmi tarihin yalanlarla ve saklanan gerçeklerle beslediði þiþkin egomuzun kaçýnýlmaz refleksi olarak çoðu aydýna anlamlý da geliyor. Bir anlamda ekilen rüzgarlarýn biçilmiþ fýrtýnasý da diyebiliriz buna.

Hep azýnlýkta olmanýn kederi ve bilinci

Bu anlamda ben kendimi hep azýnlýkta gördüm. Çok ender zamanlarda kendimi çoðunluðun içinde bulduðum durumlarda ise konumuma hep þüpheyle baktým. Aslýnda çoðunlukla birlikte olmak ne kadar inanýlmaz, rahatlatýcý, güven verici ise, azýnlýktan olmak da o kadar hüzünlüdür. Bir anlýk çoðunluktan olmanýn o bir anlýk zevkini çýkarýp sonra þu soruyu sorardým kendime: "Acaba ben nerede yanlýþ yapmýþtým ki, bir an için bile olsa, kendimi çoðunlukla ayný saflarda bulmuþtum?" Benimkisi yaþama karþý, felsefi bir azýnlýðýn mütevazý bir direniþiydi sadece. Kendime tarihten gönül dostlarý aradýðýmda, elbette bulabileceðim örnek çoktu. Ancak ben kimlerle (bu dönemeçte ülkemde, demokrasiden, özgürlüklerden yana olan herkes) birlikte yürümek istiyorsam onlarýn, örnek almadýklarý ama alsalar çok iyi olabilecek önderleriyle bir bað aradým ve özümü Farabi'nin, Ýbni Sina'nýn, Þeyh Bedreddin'in, Mevlana'nýn azýnlýk olmuþluklarýyla hemhal buldum. En çarpýcý olan ise örneðin Ali taraftarlýðýnýn azýnlýðýyla, Ýmam Muaviye'nin çoðunluðu arasýnda Ali'ci olup, Sünnilik çoðunluðunda mezhebinden baðýmsýz olarak Aleviliðe kaderim demekti. Ya da belki daha anlamlýsý, Ýmam Gazzali'nin çoðunluðuna itibar etmeyip, Farabi ve Ýbni Sina'nýn eleþtirel devamcýsý sayabileceðimiz Ýbni Rüþd'ün azýnlýðýyla yetinmemdi. Ama tesellim þuradaydý ki; bugün en koyu taraftarlarý bile, çoðunluðun sesi, temsilcisi ve ideologu olmuþ Ýmam Gazzali'yi anarken þöyle bir an duraklarlar ve onun, Ýslam bilgini olarak önemli katkýlarýný þöyle bir düþünürler ama asýl Ýslam'da Ýçtihad Devri'nin bitmesindeki rolünü, üstelik hüzünle anýmsarlar.

Ýbni Rüþd’ün günümüzdeki azýnlýk taraftarlarý, barýþçý duygularýn her zaman için savaþçý duygulara galebe çalacaðýnýn farkýnda olan, “Ýmam Gazali mi yoksa Ýbni Rüþd mü haklýydý?” sorusunun her yeni dönemeçte önümüze baþka kýyafetler, renkler ve mekanlar içinde çýktýðýný bilenlerin kaçýnýlmaz olarak azýnlýkta olacaðýný da, mütevazý bir sessizlik içinde görenlerin soyundandýr. Onlar Türk’tür, Kürt’tür, Ermeni’dir, Rum’dur, Yahudi’dir. Aralarýndaki tatlý düþünce farklýlýklarýna raðmen onlar, ülkelerinin namusunu korumak için ortaya çýkmýþlar, Ýçlerinde sloganý biraz erken bulanlar da olsa, “Hepimiz Ermeniyiz!” diyerek bu topraðýn insaný olmak nasýl olur konusunda kendi ülkelerinin çoðunluðuna ve tüm dünyaya bir ders sunmuþlardýr. Ýroniye bakýn ki bu sloganý Avrupa’nýn çoðunluðu doðru anlamýþ, ülkemin çoðunluðu ise yanlýþ anlamýþtýr.

Güncel tartýþma þöyle: “Ýmam Gazali mi yoksa Ýbni Rüþd mü haklýydý?” tarihi sorusu, Pangaltý- Yenikapý hattýnda karþýmýza acaba hangi kýlýkta çýkmýþtýr?

Sentezi baþarmýþ, 300 yýllýk Ýslam aydýnlanmasýna son verenler; Ýslam düþüncesini, Yunan Felsefesi’nin etkisinden arýndýrmak yani saflýk peþindeydi

Bugünkü azýnlýk hallerimizi anlamak için geçmiþte, hem de eskiden pek uðramadýðýmýz odalarýnda, biraz daha kalalým izninizle.

Gazzali'yi bugüne getiren esas þey, elbetteki büyük bir Ýslam bilgini olmasýnýn dýþýnda, kendi dönemindeki toplumsal geliþmeyi yanlýþ okuyup, dinsel bilgisini bunun emrine vermesiydi. Sonuç ise Nizamülmülk'ün siyasi yasalarýnýn, dinsel meþruluðunu saðlamaya yönelmesi olmuþtur. Bunun için de o dönem adem-i merkeziyet dýþlanmýþ, merkeziyetçilik övülmüþtür; Ýslam ilminin o dönem beslendiði kaynaklara þüpheyle bakýlýp, onlarý "dýþardan" diye niteleyip; Felsefeciler akýmý denilerek Farabi, Ýbni Sina çizgisi sapkýn ilan edilmiþtir. Felsefecilerin, Yunan felsefesinin en üstün yanlarýyla Ýslam felsefesinin çaðdaþ yanlarýndan oluþturduklarý muhteþem sentezi, herkesi tanrýdan þüphelenmeye götüreceði iddiasýyla reddeden, onlarýn kurduklarý -ki o zamana kadar dünya yüzünde kurulmuþ en modern, en geliþkin eðitim kurumlarý olan- üniversiteleri, tüm bölümleriyle birlikte laðveden, aradýðýmýz her þeyin Kur’an’da olduðunu bildirerek, tüm üniversiteyi yanlýþ biçimde sadece kutsal kitabýn çalýþýldýðý yer haline getiren Gazzali çizgisi; bugünden bakýldýðýnda bile hala Ýslam'ýn -fetihler ve coðrafya büyümesi anlamýnda deðilse de- diðer semavi dinler karþýsýnda dünya çapýndaki bilimsel ve fikri üstünlüðünü yitirmesinin en temel simgesi olarak görünüyor.
Bu çizgiye azýnlýktan gelen en önemli itiraz 100 yýl sonra Ýbni Rüþd'den gelmiþtir. Ki o Endülüslü Ýbni Rüþd, batýnýn Rönesans ve Reform dönemlerinin ana tetikleyicisi kabul edildiðinden, Batý tarafýndan Averros adýyla kendi bilim adamlarý arasýnda sayýlmaktadýr. Batý onun çizgisinden de etkilenerek geliþimini sýçramalý yapmýþ, Doðu dünyasý ise esas olarak Ýmam Gazzali çizgisinde "ilerleyerek" gerilemiþ, 300 yýllýk Ýslam'ýn altýn çaðýna bir daha asla ulaþamamýþtýr.

Bizi, Dünyanýn Merkezi’nden, Merkezin Çevresi’ne getiren çizgi, bugün nereden geçiyor?

800’lü, 900’lü yýllarda, Baðdat'taki üniversitelerde, matematik alanýnda, bugün bile hala geçerliliðini koruyan buluþlara imza atýlýrken; Avrupa’nýn Elcebra dediði Cebir’de keþfedilen kimi formüller bugün bile geçerliliðini korurken; Astronomi alanýnda insanlýða yeni bilimsel ufuklar açýlýrken; Müzik’te notalama sistemleri geliþtirilirken; Týp’ta Ýbni Sina, neredeyse 1500’lere kadar batýdaki týp fakültelerinin ana kitabý olarak kalacak Kanones adlý týp eserini yazarken; Doðu dünyasý dev çeviri ordularýyla, o sýrada bilimin ulaþtýðý en üst nokta olan ve Bizans’ýn pagan geçmiþi dolayýsýyla utanarak, sakladýðý ve yasakladýðý Antik Yunan bilimini, felsefesini Arapça'ya çevirmekle ve bunlara yorumlar yazarak onlarý aþmakla meþgulken; Avrupa, cadýlar, engizisyonlar dönemini yaþýyor dinsel taassup altýndan çýkabilmek, barbarlýk dönemini bitirebilmek için, Ýslam’ýn yanlýþ biçimde terk ettiði büyük Ýslam bilginlerine dört elle sarýlýyordu.

Avrupa’da çoðunluk, Katoliklerin düzenini Ýslam’ýn azýnlýklarýyla sarsýp ataða kalkarken; Osmanlýlar bir büyük çoðunluk olarak ortaya çýkýyor, Ýslam coðrafyasýný tarihinin en yüksek noktalarýna çýkarýyor ama fikirsel alanda, bilimsel yönden Ýslam coðrafyasýnýn giderek çölleþmesini engelleyemiyordu. Nitekim o tarihten sonra Ýslam dünyasýnýn, (Mimar Sinan gibi, 2. Mehmet gibi bir iki isim dýþýnda) tüm dünyayý hala etkileyebilen hiç kimseyi ortaya koyamadýðý gerçeðiyle bir türlü yüzleþmek istememek, bu çölleþmenin beyinlerimizdeki karþýlýðýnýn oldukça yol aldýðýnýn göstergesiydi.

Yýldýzýn parladýðý anlar enderdir

Yýldýzýn parladýðý anlar vardýr. Stefan Zweig bunu çok iyi anlatýr. Osmanlý’da da bu yýldýz bir an için parlamýþtýr. Ne zaman? Fatih Ýstanbul’u aldýktan hemen sonra. Rum Diyarýnýn Sultaný (yani bir anlamda Roma Ýmparatoru) olarak imzasýný atan 2. Mehmet; Þeyhülislam Hocazade’yi çaðýrýr ve ona sorar: “Ýmam Gazali mi yoksa Ýbni Rüþd mü haklýydý?” O sýrada henüz üstünden 200-250 yýl geçmiþ bir büyük tartýþma hakkýnda, çok anlamlý bir soruydu bu. Üstelik 250 yýl boyunca kimi bilginlerimizin verdiði binlerce yanýttan daha anlamlý bir soru! Ki, kimileri için 2. Mehmet, Ýstanbul’u aldýðý için büyüktür, Fatih’tir! Bazýlarýmýz için ise 2. Mehmet bu soruyu sormuþ tek Osmanlý Sultaný olduðu için en büyüktür!

Hocazade, bu soruyu yanýtlamak için zaman ister ve köþesine çekilir. Bir zaman sonra tekrar huzura çaðrýlýr ve soru yeniden sorulur: “Ýmam Gazali mi yoksa Ýbni Rüþd mü haklýydý?”

Bilmiyorum Hocazade’nin hangi yanýtý verdiðini söylemeye gerek var mý?

“Hocazade, baþka bir yanýt vermiþ olsaydý, dünya nasýl deðiþirdi?”nin spekülatif tarihini yazmak hala epeyi zevkli olabilir.

Bu topraðýn ermiþlerinin izini iyi belleyenler, hiç sürülmemiþ bir tarlada bile izlerini yitirmezler!

Aradan geçen 600 yýla yakýn zamandan sonra yýldýzýn bir daha parlamasý ancak bizim elimizdedir.

Günümüz dünyasýnýn en büyük eksiði Marksizm’i içerip, onu eleþtirerek aþan görüþün yokluðudur, bu doðru ama bir deðiþim bilimi olan, Doðu’yu kavrayýþý ve yorumlayýþý eksikler, yetersizlikler ve yanlýþlarla dolu olan Marksizm’in, Doðu’ya ve yerele yönelik penceresini çoðun kapalý tutanlar da biz olmadýk mý?

Kendi geçmiþinin farkýnda olan -çoðun olmayan-, onun entellektüellerinin, önderlerinin ta kendisi deðil midir bu biz?

Bu biz yüzlerce isyanda kellesini yitirmiþlerdir, Bedreddin’lerdir, Pir Sultan’lardýr. Bu biz, her þeye raðmen, felsefi ya da dini inancýyla tutarlý bir ahlak anlayýþýný, derin bir acýma ve engin bir insanlýk sevgisini, çaðlarýn üstünden aþýrýp kendi içinde bugün de yeþertebilmiþlerin buluþtuðu kimliktir.

Yerel köyün evrensel kabadayýlarýyla baþa çýkabilmek için ise yerel köyün evrensel entellektüellerine ihtiyaç var. öyle ki onlar, kendilerine ve topluma doðru sorularý sorabilsinler: 800 - 1100 arasýnda, nasýl oldu da hýristiyan dünyasý barbarlýk dönemini yaþadýðý sýrada, islam altýn çaðýný yaþayabildi? Hani islam hep geri kalmýþlýk demekti? Ýslamýn en çok bilimle içiçe olduðu, bilimi ürettiði ve üretimde kullandýðý dönem ne zamandý? Adem-i merkeziyetçilik, ve merkeziyetçilik seçimleri ve devlet yapýlarýnýn ihtiyaca uydurulmasý, hoþgörülü olmak, çok kültürlü olmak o günlerde ne anlama geliyordu? O günkü liderlik ruhunu doðu dünyasý bir daha yakalayabilir mi? Yoksa bu ruh þimdi Hindistan'a, Çin'e, Japonya'ya mý geçti? Ýslam, kimlik, modernleþme, devrimler, þeriat, saðcýlýk, solculuk, ilericilik, gericilik, muhafazakarlýk, demokratlýk gibi kavramlarý bu sorular ýþýðýnda yeniden irdelemek gerekmez mi?

Doðu'yu anlamak, yereli bilmek ve bu sorulara yanýt aramak... Bu da bir baþka yazýnýn konusu olacak.


 

Ýlhami Mýsýrlýoðlu

Þubat 2007 Ýstanbul

(Haziran 2007’de güncellik adýna minik ekler yapýldý)

 

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.