'Kürd'ün ateşle imtihanı'
15 Ekim 2013 00:39 / 2370 kez okundu!
Merhume Halide Edip Adıvar’ın, "Türk’ün Ateşle İmtihanı" adlı eserini çağrıştıran bu başlığın aslında anlamı çok büyüktür.
Kürtlerin bir asra yakın bir süredir görmedikleri zulüm, soykırım ve asimilasyon kalmadı.
Tarihsel olarak yakın çağa baktığımızda, yakın çağın en kaotik dönemi olarak, geride bıraktığımız 20. yüz yılı söyleyebiliriz. Bu yüz yılda insanlık tarihi iki büyük dünya savaşı yaşadı; yerel savaşlar ve ulusal kurtuluş savaşları halen bu yüz yılın mirası olarak günümüze kadar devam ediyor.
Bu savaşlarda elbette masum insanlar katledildiler, eziyet ve sıkıntı çektiler. Yerlerinden yurtlarından atıldılar. 20. Yüzyıla damgasını vuran iki büyük soykırım oldu. İnsanlığın utancı ve insanlık tarihinin yüz karası sayılan bu soykırımların ilki, 1915 Ermeni Soykırımıdır, ikincisi de 1939 – 1945 yılları arasındaki Nazi Almanyası’nın yapmış olduğu Yahudi Soykırımıdır!
1915 Ermeni Soykırımını, Osmanlı İmparatorluğu kendi vatandaşı olan ve Anadolu’nun otokton yani yerli halkı olan Ermenilere karşı yapmıştır!
Ermeni Soykırımı, aslında iktidarda bulunan İttihat ve Terakki Partisi'nin bir projesidir. Bu projede güdülen amaç Anadolu’yu Gayri -Müslimlerden temizlemek, Türkleştirmek ve zenginliklerine el koymaktır!
İttihat ve Terakki Partisi ve devamı olan cumhuriyet dönemi, bu projelerinde başarılı oldular. Anadolu’nun Gayri-Müslimlerden temizlenmesiyle; Gayri-Müslimlerin zenginliklerinin üzerine ittihatçılar, yakınları, şehir eşrafı ve mütegalibe kesimleri oturdular.
Kürdistan'da da, vahşi katliamlarda görev alan Kürt aşiret reisleri ve yakınları ile devlet yanlıları bu zenginliklere kondular.
Mesela bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin kalbi sayılan Çankaya köşkü, Ankara’nın en zengin ailelerinden olan Ermeni Kasapyan’ların bağ evidir.
Devletin bol ünvanlı, bol maaşlı ve şık giyimli akademisyenlerine göre, Tehcir edilen Ermenilerin taşınmaz malları Emval-ı Metruke ile kayıt altına alınıp, Tehcir dönüşü kendilerine iade edilecekti!
Tabi bu aldatmacadan başka bir şey değildir. Ermenilere ait Manastır ve Kiliseler, bizzat cumhuriyet döneminde valilerin talimatıyla yıkılıp taşlarıyla da kamu binaları ve lojmanları yapılmıştır! Devletin bakımsız bırakıp ve sonradan yıktığı, her birisi bir sanat harikası olan bu eserler, yıkıldıktan sonra enkazlarını da yerli halk, samanlık ve ahır olarak kullanmıştır.
Memleketim olan Muş’ ta Ermenilere ait iki tane Apostolik yani Ermeni Azizlerce kutsal kişilerce yapılan iki büyük Manastır ve onlarca Kilise vardı.
Bu Apostolik Manastırlardan birisi, halk arasın da Çengilli Kilise olarak bilinen Surp Karabet Manastırıdır. Diğeri de yine halk arasın da Arakh Kilisesi olarak bilinen Arekelots Manastırıdır.
Cumhuriyetin ilk Muş valisi Tevfik Sırrı Gür’ün talimatıyla, bu manastırlar ve Kiliseler ile Muş Dere Mahallesinde bulunan Ermeni mezarlığı da yıkılmıştır. Buradan elde edilen taşlarla Muş hükümet konağı, Atatürk ilkokulu ve kamu lojmanları yapılmıştır!
Bingöl’ün Solhan ilçesinin hükümet konağı ve ilçede ki bazı binalar, Surp Karabet Manastırına ait taşlarla yapılmıştır!
Bu yıkımlarda elbette bölge insanı da rol almıştır, bunu kimse inkar etmiyor. Geri kalan enkazlar ise ahır ve samanlık olarak kullanılıyor. Ayrıca gizli define arayıcılarının da, bu yıkımlarda paylarını göz ardı etmemek gerekir!
Bu güzel binaların tahrip edilmesinin tek amacı, Anadolu da, Ermenilerin yaşadığına dair izleri silmektir!
Anadolu Ermenilerinin yaşadığı bu trajedi; sadece 1915’e dayanmıyor; daha da ötesi vardır. Osmanlı Sultanı Abdülhamit, bilindiği gibi kendi adını taşıyan Hamidiye Alayları adıyla bir paramiliter güç kurmuştu. Bu gücün amacı, devlete isyan etmek isteyen başta Ermeniler olmak üzere, diğer Gayri-Müslim topluluklar ile isyancı Kürtlere karşı savaşmaktı! Ruslara karşı örgütlendiği iddiası, işin gerçeğini gizlemek amacıyla ileri sürülmektedir.
Hamidiye alaylarında, bazı Kürt aşiretleri yer almışlardır ama tüm Kürtler yer almamışlardır. Bu alaylarda Türkler ve Çerkezler gibi diğer Müslüman topluluklar da vardır. Bu alaylar 1910 yılında Hafif Süvari alayları adı altında yeniden organize edildiler .
1915 Ermeni Tehciri ve Soykırımı sırasında Hamidiye alayları adı altında görev almadılar. Asıl Ermenilere en büyük zulmü yapan Teşkilat-ı Mahsusa'dır.
Teşkilat-ı Mahsusa tarafından ceza evlerinden azılı mahkumların çıkartılıp silahlandırılarak; Tehcire giden Ermeni kafilelere saldırtılıp talan ve katliamlar yaptırıldığı bilinmektedir. Bu talancı çeteleri örgütleyenlerden ikisi de doktordur. Doktor Bahattin Şakir ile Diyarbekir valisi Dr. Çerkez Reşit'dir!
Zamanın dahiliye nazırı (İç işleri bakanı) Talat Paşa; Ermeni Tehciri ve bu tehcir sırasında, katliamları organize etmek için, evinde telgraf istasyonu kurdurmuştur!
Ermeni Soykırımından dolayı İttihatçıları yargılayan; “ Divan-ı Harbi Örfi “ kararları bile, bu vahşetin organizeli bir devlet suçu olduğunu açıklıyor!
Günümüzdeki aydın geçinen bazı Ermeniler ile Kürtler tarafından değer verilip, medya dünyasına alınan Orhan Miroğlu; konuyla ilgili yazılarında, adeta İttihat ve Terakki’yi masumlaştırıp tüm suçları, Kürtlere yüklemeye çalışmaktadır.
Bazı Kürt aşiretleri bu vahşette kullanıldılar ve bunu da hiçbir Kürt aydını inkar etmiyor. Bilakis, bu vahşette yer alan Kürt beylerini eleştirip yerden yere vuruyorlar !
Ermeni aydınlarının politik ajandalarında, Kürdistan ve Kürt kelimesini görmek, pek mümkün değildir. Bazıları daha ileri giderek, Kürtleri sonradan Ermenistan toraklarına göç etmiş göçmenler gibi görmektedirler!
Ermeni aydınlarının bu bilim dışı inkar edici iddialarına sosyal medya da rastlamaktayız. Bunlardan birisi de Gelawej.net ve diğer Ermeni sitelerinde yazan Sarkis Hatspanian’dır. Sarkis Hatspanian, Dersim Tertelesi adlı yazısında, Dersimi anlatırken hep “Alevi – Zaza kardeşlerim” tabirini kullanıyor ama bu yazıda hiç Kürt ve Kürdistan kelimesine rastlamıyoruz!
Sarkis Hatspaniana’a sormak gerekir: Koskoca Dersim coğrafyasında, Allah için hiç mi, bir Kürt aile yaşamıyor. Neden Dersim'de Kürtlerin de yaşadığını inkar edip gizlemeye çalışıyorsunuz?
Kürt-Zaza ayrımı bir devlet projesidir. Az bir şey Kürt tarihine vakıf olan birisi; 20. Yüzyıldaki Kürt siyasi hareketlerinin itici gücünün Zazalar olduğunu iyi bilir. Bu devlet projesindeki amaç; Kürtler ve Zazaların ayrı etnik guruplar olduğunu ileri sürüp, Kürt hareketlerini parçalayıp etkisiz kılmaktır.
Dr.Sait Kırmızıtoprak, Sait Elçi, Avukat Faik Bucak gibi Kürt siyasi hareketlerinin mektep medrese görmüş Zaza liderleri; Zazaların Kürt olmadığını görmüyorlar da, Sevan Nişanyan ve Sarkis Hatspanian mı görüyor?
Ermeni aydınlarının, atalarının yaşadıkları bu soykırım travmasının sebebini ve sonuçlarını Kürtlere yüklemeye çalışmalarının da amacı bellidir. Haberi çocuktan al misali, gerçeği MHP Kayseri milletvekili Prof.Dr. Yusuf Hallaçoğlu farkına varmadan açıkladı.
Hallaçoğlu’na göre : Her ne kadar Osmanlı İmparatorluğu Tehcir kanununu çıkardıysa da, kendisi savaşta olup askerleri cephede olduğundan dolayı, Tehcire giden Ermeni kafilelerinin güvenliğini yeteri kadar sağlayamadı. Bunu fırsat bilen Kürt çeteleri Ermenilere saldırarak katlettiler…
Evet, burada esas amaç, yüzüncü yıla ramak kala, Ermeni Soykırımı’nın faturasını Kürtlere kesmektir. Bu konuda Kürt aydınları ve Kürdi kuruluşlar çok dikkatli olmalı, gerekli önlemleri almalıdırlar!
Kürt aydınları, yukarıda da yazdığım gibi; Ermeni Soykırımında görev alan aşiretleri ve büyüklerini eleştirme gibi medeni bir davranış gösteriyorlar.
Üstelik Birinci Dünya Savaşı yıllarında ki bu kaotik süreçte sadece Ermeniler değil; bütün halklar zarar görmüştür. Süreçte yok olan Kürtlerin sayısı da az değildir.
Bazil Nikitin, Kürtler adlı ünlü eserinde, Birinci Dünya Savaşı yıllarında 700 bin Kürdün hicret etmek zorunda kaldığını ve bu hicret edenlerin büyük çoğunluğunun telef olduğunu yazar ( Nikitin.age. s.345 – 346).
Her nedense, Ermeni aydınları bunları görmezden geliyorlar; Kürt aydınları gibi iyi niyetli davranmıyorlar.
1915’li yılların koşullarında insanların okur yazar durumları göz önüne alındığında, büyük çoğunluk mektep medrese görmeyen cahillerden oluşuyordu. Cahil insanların devlet ve din adamaları tarafından manipüle edilip kullanılmaları da çok kolaydır.
Peki bu vahşetten 80 yıl sonra, 1990’lı yılların ortalarına doğru; Azeri-Ermeni Savaşlarında, Amerika ve Avrupa da yaşayan, bu ülkelerin üniversitelerinde eğitim gören Ermeni Gönüllüleri, Kürdistana Sor’da, 15 binden fazla masum Kürdü katlettiler! Kürtleri binlerce yıllık ata topraklarından sürüp çıkardılar. Êzîdî Kürtlere de Müslüman olmadıkları için; sizler Kürt değilsiniz Êzîdîsiniz gibi Asimilasyon politikaları uyguluyorlar. Bütün dünya, Êzîdîlerin Kürt olduğunu ve kutsal kitapları Mushaf-ı Reş'in ( Kara Kitap) Kürtçe'nin Kurmançi lehçesiyle yazıldığını bilir!
Günümüz modern dünyasında, Ermenilerin Kürdistana Sor Kürtlerine yaptıkları bu insanlık dışı uygulamanın; Birleşmiş Milletler'in kabul ettiği ve Raphael Lemkin’in hazırladığı, 1948 tarihli Soykırım Sözleşmesine aykırı olduğu bir gerçektir!
Kürt aydınları, bir asır önceki bir kısım cahil atasının yapmış olduğu insanlık suçlarını eleştirirken; Ermeni aydınları da, yirmi yılı bile doldurmayan yakın zamanda, kendi okumuşlarının, Kürdistana Sor (Kızıl Kürdistan)’da ki yapmış oldukları insanlık suçlarını, görmezden gelip inkar ediyorlar!
Son olarak yukarıda da açıkladığım gibi, bir insanlık suçu ve ayıbı olan 1915 Ermeni Soykırımının faturası Kürtlere kesilmek isteniyor!
Ben, bu satırları yazarken kesinlikle ve tüm kutsal bildiğim değerlerim üzerine yemin ederim ki; asla ve asla ön yargılı ya da art niyetli olarak yazmıyorum. Başta Ermeniler olmak üzere de, hiç bir halka düşman değilim ve nefret etmiyorum!
Sadece Kürd'ün ateşle imtihanında uyarıcı olmaya çalışıyor, bildiğim gerçekleri dile getirmeye çalışıyorum.
Erkan ARSLAN
14.10.2013
Son Güncelleme Tarihi: 15 Ekim 2013 00:42