12 Eylül'ü yargılamak için... - Nihal Bengisu Karaca

07 Nisan 2012 17:31  

 

12 Eylül'ü yargılamak için... - Nihal Bengisu Karaca

12 Eylül yargılanıyor, ancak yeterince heyecan uyandırmıyor gibi. Bunun nedeni davanın 12 Eylül'ün değil Evren ve Şahinkaya'nın yargılanmasından ibaret kalacağı görüntüsü vermesi. Aslında 12 Eylül'cülerin değil, darbe fikrinin yargılandığı, dolayısıyla davanın sembolik bir yargılama olduğu konusunda genel bir kanı var; "sembolik" kelimesi bu meselenin hakiki bir hesaplaşmaya dönüşmeyeceğini, sadra şifa olmayacağını ima etmek için kullanılmakta. Darbeye teşebbüs edenlerin halen yargılandığı günümüz koşullarında, darbe fikrini yargılamanın çok da anlamlı olmadığı söylenmekte.

Her halükârda, bugüne kadar kendisine dava açılamayan 12 Eylül darbesinin ve asla mahkemeye çıkarılamayan müsebbiplerinin bugün haklarında açılmış bir davanın konusu olmaları son derece mühimdir. 12 Eylül gerek zamanaşımı gerekse başka gerekçeler bahane edilerek dava konusu olamıyor, hatta davayı açmaya çalışanların da başı derde giriyordu. Dolayısıyla bu dava sadece darbe yapma fikrini yargılamıyor, yapılmış "darbelerden hesap sorulmasını engelleyen hukuki ve siyasi süreç" hakkında da bir karar veriyor. Darbe yapmak kadar, darbeleri sorgulayacak olanın önüne demirden bir bent gibi gerilen zihniyete şunu söylüyor: Güle güle.

ACI SOMUT, YARGILAMA SEMBOLİK

Ancak hiç kuşkusuz böyle bir davanın "işkencecileri" kapsaması gerekirdi. "İşkencecileri yönlendiren subayları", cezaevi müdürlerini, "işkencecilerin işkencesini yeterli görmediği zaman kalkıp işkenceciye işkence eden" adamları. 12 Eylül'ün gerçekten yargılandığını söyleyebilmemiz için, bu davanın darbeyi fırsat bilip milletin kemiklerini öğüten amillere de sirayet edebilmesi gerekir. Şaka değil, bugün hiçbir kuvvet, hiçbir uzlaşma arayışı ve hiçbir korkutma, tedip etme aracı, velhasılı denenen yöntemlerin tümü, dağa çıkanları indirmeyi başaramıyorsa, nedeni 12 Eylül döneminin malum ve meşum işkenceleridir, çektirilen "fiziksel acı"nın kendisidir.

Fiziksel acının "hatırası" bile zarar üretir sonra; manevi hırpalanma yaratır, güven duygusunu sonsuza kadar çekip götürür. Fiziksel acıların "hikâyesi" vardır bir de, acının ölçülebilir karşılığının çok ötesinde travma yaratır, travmayı tabana yayar, aidiyetleri o acı üzerinden kurulmuş kitleler, sadece darbe fikrinin yargılanmasıyla huzura kavuşmazlar.

12 Eylül darbesinin yargılanmasından eser miktarda fayda bekleniyorsa, çarkın orta ve küçük dişlilerinin de kapsama alanı içine alınması gerekir yani. "Zira şu an yeryüzünde 12 Eylül askeri darbesi aslında hangi amacı elde etmek için yaptırıldı, bu darbeyle Türkiye'nin hangi yörüngede sabitlenmesi sağlandı, nasıl küresel baronlara haraç vermeden yaşayamaz hale getirildi, 12 Eylül olmasaydı İslamcı geçmişi olan bir iktidar, hem de bölgeyle iyi ilişkiler kurmak istediği bir dönemin arifesinde Kürecik'e radar kurmaya zorlanabilir miydi?" gibi soruları sorgulayacak bir mahkeme zaten bulunmuyor.

Bugün, suları zehirlenen, toprağı kirletilen bir köy halkının hayatının, büyük bir şirketin çıkarları karşısında kolayca feda edilebilecek bir bedel olarak görülmesi ile 12 Eylül darbesi arasındaki ilintiyi görüp yargılayacak bir mahkeme bulunmuyor. Muhafazakâr kesim resmi ideolojinin müktesebatını sömüren oligarşiden o kadar çok eziyet gördü ki, perspektifini "Yerli diktatörün zulmüne uğramaktansa, dünya sistemine entegre olurum daha iyi" tezi etrafında şekillendiğinden Turgut Özal'la başlayan dönemde "ayrıca, başka" neler olduğunu görmek istemiyor. Bu meseleleri takip etme ve egemenlerin başını ağrıtma iddiasında olanlar da suç işleyen örgütlere sahip çıkmak ya da "Vay efendim, neden Kuran seçmeli ders oluyor?" gibi daha baştan yanlış, muhalefet safını sanki bile isteye daraltan meselelerin peşinde, umut verici değiller. 12 Eylül darbesi "başardı", 28 Şubat ile başka bir direniş potansiyeli yok edilerek cila çekildi.

Madem öyle ve madem yine de "12 Eylül yargılanıyor", o zaman hiç değilse kırılan kemiklerin, çekilen dişlerin, dağılan çenelerin, elektrik verilen organların hesabı "gerçekten" sorulsun. Madem büyük resim için zaten çok geç, o halde küçük hikâyelerin büyük acılarına merhem sürülsün.

Habertürk

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0