Aktivistlerin sol partisi
12 Aralık 2009 03:57
Yeni bir sol partinin gerekliliği ABD ve İngiltere’nin Afganistan’ı işgal etmelerine kaşı başlayan savaş karşıtı hareket ile birlikte kendini gösterdi. Harekete katılanların sayısının çokluğu ve niteliğinin çeşitliliği dikkat çekiciydi. Sonra Irak’ın işgaline kaşı eylemler başladı. Yeni bir sol partinin gerekliliği daha güçlü bir biçimde kendini dayatmaya başladı. İlk kez o günlerde “yeni bir sol parti” tartışmaları başladı. Daha sonra değişik konularda çeşitli başka kampanyalar oluştu. Küresel ısınmaya karşı 'Küresel Eylem Grubu (KEG)'nun birçok eylemi geçekleşti. 'Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De', 'Darbelere Karşı 70 Milyon Adım' gibi inisiyatiflerin eylemleri ve toplantıları sürekli olarak yeni bir sol parti fikrini güçlendirdi.
Aslında, o dönem yapılan tartışmalarda şu üç noktanın altı defalarca da çizilmişti:
Birincisi, yeni sol parti var olan sol grupların birliği olmamalıydı. Grupların birliği belki bir parti modeliydi ama denenmiş ve işe yaramadığı ortaya çıkmıştı. Oysa hareket içinde yer alan binlerce, on binlerce insanı kucaklamak gerekliydi. Bu aktivistler partilerin, grupların birliği ile bir araya getirilemezdi.
İkincisi, yeni sol partide gençler ve kadınlar önde olmalıydı yani bu parti hareketin özelliğini doğrudan yansıtmalıydı. Savaş karşıtı gösterilerin, 'küresel ısınma' gösterilerinin katılımcıları esas olarak gençlerdi ve kadınlar bu hareketlerin en önündeydiler. Genç kadınlarsa hareketin örgütleyicisiydi.
Öte yandan Fransa’da genç bir posta işçisinin önce cumhurbaşkanlığına aday olması ve yüzde 10 oranında oy alması ve ardından yeni kurulan kitlesel sol partinin, Yeni Antikapitalist Parti’nin sözcüsü olması da yeni hareketin niteliğini çok iyi göstermekte.
Üçüncüsü, yeni sol parti Türkiye’deki politik yarılmada net, ikirciksiz bir tutum almalı, anlaşılır ifadelerle Kemalizm’e karşı olmalı, ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı mücadele içinde olmalıydı.
Kürt sorununda gene açık bir biçimde koşulsuz olarak Kürt hareketini desteklemeliydi.
Darbelere karşı da, net bir tutumu olmalıydı. Süren Ergenekon Davası’na açıktan destek vermeli, Ergenekoncuların avukatlarıyla hesaplaşmalıydı.
Gezegenin karşı kaşıya olduğu küresel ısınma felaketine karşı antikapitalist bir çizgide mücadele etmeliydi. Cinsiyetçiliğe, homofobiye karşı açık ve net bir tutumu olmalıydı.
Ve elbette emeğin taleplerine sonuna kadar sahip çıkmalı, işyerlerinde, fabrikalarda örgütlenmeye çalışmalı, yeni liberal saldırıya karşı mücadele etmeliydi.
Yeni sol parti enternasyonalist olmalı ve bunu fiili tutumu ile de göstermeliydi.
Bütün bunlara ek olarak yeni sol pati bütün bu politik tutumları sokakta, eylem içinde, sekter olmayan bir tarzla ifade etmeliydi.
Bu temel ilkeler, dün yoğun bir biçimde tartışıldı ve bugün de önemli ve yeni sol partinin politik ve yapısal temellerini oluşturuyor.
Bir süre önce yeni sol parti doğrultusunda yeni güçler tarafından da somut adımlar atılmaya başlandı.
Bu çok olumlu bir gelişme. Ancak bu adımlar kimi eksikliklere sahip...
Her şeyden önce bu parti aktivistleri kapsamak için çabalamıyor, aksine üç oluşum arasında dönen bir çerçeveye sahip: SHP, 10 Aralık ve ÖDP’den kopan Özgürlükçü Sol Hareket. Bu üç grup kendi aralarındaki ilişkiyi düzenleyen bir komiteye sahip, bu üç grup dört bir yanda toplantılar düzenliyor ama bu toplantılar daha çok statik, kapsayıcı olmaktan uzak bir sınırlılığa sahip. Konuşmacıları erkek, yaşlı ve hemen hepsi bir grubun temsilci olarak kürsüye çıkıyor.
Hemen belirtmek gerekir, bu üç örgütlenme yeni partiye giden yolda kendilerini dağıtmayacaklarsa, aktivistlere bu güveni vermeyeceklerse kapsayıcı olamazlar. Onların başını çektiği bir girişim onlarla sınırlı kalır ve sonuçta çok önemli bir fırsat kaçırılmış olur.
Oysa bugün kapıları sonuna kadar mücadele içindeki aktivistlere açık bir parti gerekli. Türkiye önemli bir dönemeçte. Kürt Açılımı, ortaya çıkan darbe girişimleri, yargılanan kuvvet komutanları ve hala süren ekonomik kriz. Bunlara ek olarak küresel iklim krizi. Bu sorunlara yanıt verecek bir sol örgütlenme Türkiye politik alanında çok güçlü bir ses olur.
Bu güçlü sesi çıkarmak için, üç ya da beş örgütü yan yana getirmek yetmez. Yıllardır süren hareket bize bunu öğretti. Önemli olan hareketin aktivistlerini bir parti içinde bir araya getirmektir.
Parti daha kurulma aşamasında açık kapılara sahip olmalıdır. Kapalı değil, sonuna kadar açık toplantılar düzenlemelidir. İsteyen herkesin gelip konuşacağı, kendi deneyini, kendi düşüncesini katacağı ve bu açık toplantılarda örgütlenip harekete geçeceği, hareket içinde birbirlerini daha iyi tanıyacakları ve partiyi aşağıdan inşa edecekleri toplantılar gerekli. Daha önemlisi bu oluşum içindeki bütün gruplar, partiler bu girişim adına konuşmaktan, bu girişimin temel taşı gibi davranmaktan vazgeçmelidir.
2000’li yıllar boyunca yaşanan hareket binlerce, on binlerce aktivist ortaya çıkardı. Baskın Oran ve Ufuk Uras seçim kampanyaları bu aktivistlerin önemli bir kısmının politik bir hedef etrafında da birlikte çalıştıklarını ve çalışmak istediklerini gösterdi. Şimdi bu aktivistleri yeniden birleştirme zamanıdır. Aşağıdan bir hareketle, mücadele içinde, sokakta ve toplantılarda, politik hatta ve eylemde...
Yeni sol partinin yukarıdan aşağı bir düzene ihtiyacı yok. Kuruluş aşamasında ise demokrasi, tartışma, fikirlerin özgürce söylenebilmesi, tahammül ve diğerlerinden, hareketten öğrenme yeteneği daha da önemli. Aceleye ise hiç gerek yok.
Zaman zaman yeni yıl, Ocak 2010, ilkbahar gibi ifadeler duyuluyor. Bütün bu zaman birimleri çok aceleci bir bakışın ürünü. Partinin kuruluşu ona katılacak on binlerce ve yüz binlerce insanın yeterlilik görmesi ile mümkün olmalıdır. Aksi takdirde acele edenler gene kendileri ile sınırlı bir partide kalır sonra aktivistleri partiye kazanmak gibi çok zor olanı başarmaya çalışırlar ve büyük olasılıkla başarısız olurlar. Başlarken gerçekleşmeyeni başladıktan sonra yapmak oldukça zordur. Sonunda Türkiye solu yeni bir dar örgütlenmeye daha sahip olur.
Bu noktalarda daha dikkatli davranırsak, daha kapsayıcı olursak, demokrasiyi hakim kılarsak, aceleci olmazsak, yeni parti için konuşma yetkisini kendi kendimize vermezsek, daha çok ve daha çok aktivisti kazanmak için çalışırsak, yeni ama gerçekten yeni bir parti kurarız ve Türkiye’nin içinde olduğu dönemeçte işçi ve emekçi yığınlara güven veren, desteklerini alan kitlesel bir parti oluruz. Neden olmasın?
Sesonline.net