Kanser maceram (2)
27 Eylül 2012 11:21 / 2370 kez okundu!
Ege Üniversitesi’nde tedavi görüyorum... Aslında tedavi değil. Tümörü olduğu gibi bloke etmek, durdurmak için yapılan işlem bu. Eğer Amerikan vatandaşı olsaydım, orada da bana aynı işlem yapılacaktı. Bunu şunun için söylüyorum; Türkiye'nin tıp alanında, gerek alt yapı gerekse tedavi yöntemi ve de hemşiresinden narkozcusuna kadar tıp elemanlarının tümünün, kalitesiyle de çağdaş standartları yakaladığını düşünüyorum.
İnternetten açıyorsunuz kemik metastaslı ilerlemiş prostat kanseri bölümünü, orada her şey yazıyor. Bir tıp doktorunun okuduğunu düşünerek yazıyorum, bana her gün Cosedax, her ay Zometa ve üç ayda bir de Lükrin veriliyor. Avrupa’da da, Amerika’da da aynı hastalığa aynı ilaç veriliyor...
Bunu bilmek de bana ayrıca moral veriyor… Demek istediğim kanser hastası tavana bakıp saatlerce "ne olcak benim halim” diye düşünmeyecek, durumunu bilecek… Bilmek için araştıracak… Öğrenecek… Unutmaya çalışmayacak veya karalar bağlamayacak. İnsan bilmediği şeyden korkar... Karanlıktan neden korkulur? Çünkü hiçbir şey göremezsin... Görmeyince bilemezsin… Bilmemek korkutur...
Başım sıkışınca, aklım karışınca doğa'ya bakarım… Tabiat ne yapıyor, hayat nasıl devam ediyor? Çünkü insanların tabiatın çocuğu olduğunu düşünürüm… Hani hasta olduğumuzda bize verilen ilaç prospektüslerini açıp bakın isterseniz, ilaçların ana maddeleri ya manganez ya demir ya çinko gibi mineraller ya da hidroklorik asit, sülfürik asit gibi asitler… Yani biz bu mineralleri, asitleri besinlerden normal yollardan alamadığımız için hasta oluyoruz; evde anamızın bize verdiği yiyecekleri yemeyen şımarık çocuklar gibi yani…
Madem ki bizler tabiatın çocuklarıyız, o zaman tabiat kadar da güçlü bir tarafımız da var diyebiliriz. Evrende maddi olarak ne varsa bizde de varsa, evrenin önünde durulamaz gücü de var demektir bizde.
Bu yüzden, bir insanın, eğer gerçekten istiyorsa ve bedelini veya bedellerini ödemeyi de gözü kesiyorsa; yapamayacağı, elde edemeyeceği hiçbir şey olmadığını düşünürüm. Yaygın kemik metastaslı prostat kanseri de neymiş!!!...
Şimdi üzüm bağları bozuldu. Yılın ilk aylarında bağlar budanacak, kollları dalları kesilecek. Sonra şubatta, martta yalancı baharda erken uyanmasınlar diye o dallarının hayatla öpüştüğü gözeneklerine "kara boya" denilen zehir sürülecek. Yetmedi ilk yazda böcek, ballık gibi zararlılardan korunması için göktaşı (bakır sülfat) kükürt püskürtülecek o güzelim yemyeşil yapraklarına… Yetmedi… Haziran-temmuz güneşinde yanacak, kavrulacaklar ve bütün bunları kan-ter içinde yıl 12 ay yapacak olan insan emeği. Sonra da bizler o tadına doyulmaz ballı üzümleri yiyeceğiz...
Eğer bu kadar çile, bu kadar acı, bu kadar zehir, bu kadar yanıp-kavrulma ve bu kadar emek olmasa o üzümler bu kadar ballı olabilir miydi?
Böyle düşünüyorum ve bu düşünce bana güç veriyor ama hemen belirtmeliyim ki benimki altı-üstü prostat kanseri yani tıbbın % 90 baş edebildiği bir kanser. Bir anlamda adı kanser... Şimdi sıra geldi aldığım ilaçlar dışında nasıl besleniyorum, aldığım ekstra bir ilaç var mı?
Giritliyim… Mutfağım Girit mutfağı, yani zeytin yağı ve sebze- ot ağırlıklı ama 58 aydır yani 1740 gündür her sabah kahvaltıdan bir saat önce, yarım litre sıcağa yakın ılık su içiyorum ve bir saat hiç bir şey yemiyorum. Günde en az 3 litre de su içiyorum. Bunların dışında elmadır, karpuzdur, cevizdir, zerdeçaldır, bu gibi şeyleri de yiyorum ama bunlar herkesin kendi tercihine göre değişir. Bir de sebzeleri ve meyveleri mevsiminde yiyorum. Kuvvetlendirici vitamin alıyorum.
Rafine edilmiş tuz ve şeker yemiyorum. Tatlı, gofret, bisküvi, fastfood gibi abur cuburların yanına bile yanaşmıyorum. Sigara içilen ortamlarda bulunmadığım gibi, evimde veya 20 metrekarelik hinterlandımda sigara içilemez.
Doktorum iyi olduğumu söylüyor. Yakınlarıma bakarsanız iyi görünüyorum. Ben de kendimi iyi hissediyorum. Sigarayı bıraktım. Beslenmeme, dikkat ediyorum, yüzüme kan, gözüme fer geldi.
Ayıp olmazsa ve yanlış anlaşılmazsa, hani bazen prostat kanseri oldum, sağlığıma kavuştum diyesim geliyor...
Ali Rıza KAPTAN
26.09.2012