Kanser maceram
19 Eylül 2012 11:59 / 2772 kez okundu!
"63 yaşımda emekliliğimin daha tam tadına varamadan hayatın bana yaptığına bakar mısınız" diyerek yazıya başlayacaktım ki, gerçeğin böyle olmadığını ve benim başıma gelenin her erkeğin başına gelebileceğini düşünerek, önce kanser olduğumu nasıl öğrendiğimi anlatmalıyım dedim. Çünkü kansere yakalanmam tamamen ihmal ve dalga geçmenin sonucu...
Koskoca Mevlana boşuna dememiş “Sağlığınıza sağlıklı iken özen göstermelisiniz”. 63 yaşındaydım. Oğlum idrar yollarında bir problem olduğunu ve doktora gideceğini söyleyince ben de seninle geleyim dedim. Hastaneye gittiğimizde doktor bana dönerek “Kaptan amca senin de PSA’na bakalım” demez mi? PSA neydi ki? Doktor bey, PSA nedir ki, diye sordum, bu kez doktor şaşırmıştı, “Gerçekten bilmiyor musun?” dedi. 63 yaşındaydım ve PSA'nın ne olduğunu bilmiyordum. Her neyse idrar ve kan verdim ve ertesi gün doktor beni acilen biyopsi yapılması için Ege Üniversitesi'ne sevk etti.
İhmal ve dalga geçmek bu işte!.. Eğer 40'lı yaşlarımda, hadi bilemedin 50'li yaşlarımda PSA tahlili yaptırsaydım kansere yakalanmayabilirdim. Çünkü PSA tahlili ile prostat kanserini erken teşhis edebiliyorsunuz. Her erkeğin 40'lı yaşlarından itibaren her yıl, 50'li yaşlarından itibaren de her 6 ayda bir PSA tahlili yaptırması gerektiğini kanser olduktan sonra öğrenmiştim.
PSA (Prostat Spesifik Antijen)nın normal olarak (0 - 4) arasında olması gerekiyor. 4'ten yukarısına dikkat edilmeli!.. 10'dan yukarısı da prostat kanseri riskine işaret ediyor! Benim PSA ise 19'du... Ege Üniversitesi'nde bir ay süren, röntgen, MR, kemik sintigrafisi, biopsi gibi işlemlerden sonra gecikmiş prostat kanseri (yaygın kemik metastazlı) teşhisi kondu. Yani kanser bütün kemiklerime yayılmış durumdaydı..
Bir daha altını çiziyorum, prostat kanserine yakalanmamın başta gelen nedeni bilgisizlik, ihmal ve dalga geçmektir. Bence her erkek 40'lı yaşlardan itibaren belli periyodlarda PSA tahlili yaptırmalıdır..
Kanser olduğumu öğrenir öğrenmez, daha hastanedeyken sigara paketini atmıştım. Gece olup yastığa başımı koydum. Gariptir, sanki böyle bir belayı bekliyormuş gibi tevekkül halinde bir derviş gibi hiç telaşlanmamıştım. Bu yaşa tereyağından kıl çeker gibi gelmemiştim. En önemlisi 12 Eylül gibi bir beladan sağ salim kurtulmuştum. 4 gün aralıksız süren işkenceden bile sağ çıkmıştım. Hemen ardından yıllar süren işsizlik, yokluk, yoksulluk yıllarında bile çocuklarımı her bakımdan sağlıklı olarak yetiştirip bir meslek sahibi olarak hayata başlamaları için eşim, ailem ve sevdiklerimle birlikte elimizden geleni yapmış ve bunu da başarmıştım. Kanserin de de üstesinden gelebilirim. Eşim, çocuklarım, kardeşlerim, ailem ve sevdiklerim yerli yerinde duruyor. Kansere yenilmeyeceğim. Hayatım buna tanık!..
Kanser teşhisi konduğunun hemen ilk gecesi yatağımda sırt üstü uzanıp tavana bakarak bunları düşündüm...
Böyle bir moralle ilk güne başladım... Daha bir hafta geçmeden kucağıma bir laptop kondu. Çünkü kahveye, lokale veya herhangi bir kapalı ortama, yani sigara içilen kapalı ortamlara gitmeyi hemen bırakmıştım. Kardeşlerim evde canım sıkılmasın diye bana laptop almışlardı. Kanserle olan maceram daha ilk haftada işte böyle bir ikinci moralle de güçlenmişti...
Bilgisayarımı hemen açıp, prostat kanseri ile ilgili bilgi toplamaya başladım...
Kanser nedir? Disiplinsiz, kontrolsüz hücre çoğalmasıdır. Böyle bir tehlikeyi önleyen de bağışıklık sistemimizdir. Bağışıklık sistemimiz bu kontrol dışı çoğalan hücreleri vücudumuzdan dışarıya atarak kanser riskini bertaraf ediyor. Bağışıklık sistemimiz zayıfladığında veya görevini ihmal edip dalga geçtiğinde bu hücreler öyle bir çoğalıyorlar ki, artık önlenemiyor. Bu duruma kanser diyoruz. Prostat kanseri en sinsi kanserlerin başta geleni. Bir belirtisi yok. Ama çiş yaparken bir yanma olursa veya kesik kesik işeme durumunda bir doktora gidilmeli. Her yanma veya kesik kesik işeme kanser belirtisi değil kuşkusuz ama prostat bezinde bir sorun olduğunun işareti olabilir. Yani prostat sorunu olmak başka, prostat kanseri başka. Benim kardeşim prostatı büyüdüğünden dolayı kesik kesik işediğinden prostat ameliyatı oldu ve şimdi gayet sağlıklı...
Kanseri yenmenin en önemli ilacı moraldir derler ya... Bu kesinlikle doğru. Zaten insan sadece etten kemikten değil, bir de moral değerleri var. Yani korku, sevgi, tutku, aşk, nefret, düşünce, inanç gibi moral değerler… Ruh dünyamız!.. Mesela spor yaparken kalp atışlarımızın hızını arttırırız. Ama sadece fiziksel bir tetiklemeyle kalp atışlarımız hızlanmaz ki… Sevgilimizi görmek, evlenme teklifi yapmak, sevişmek de kalp atışlarımızı hızlandırabilir. Sadece soluk borumuza bir şey kaçtığında değil, korkudan ve sevdiğimizin güzelliğinden de nefesimiz kesilebilir. Demem o ki, moral değerlerimiz de fiziksel değerlerimiz kadar önemlidir... Şöyle dendiğini çok duyarız. Adam yoksuldu, sıkıntıları vardı kanser oldu. İyi ama Sakıp Sabancı neden kanser oldu? Ve kanserden öldü? Kuşkusuz yoksulluğun ve sıkıntıların da bir etkisi olabilir. Ama bence moral değerler sağlıklı yaşamamızda belirleyici bir önemde...
Bundan 2500 yıl önce Konfüçyüs, “KÖTÜ DÜŞÜNME” demiş… Gelecek yazıda moralimi nelerin diri tuttuğunu ve beslenmemle ilgili neler yaptığımı anlatmaya çalışacağım. Ama yazımın bu bölümünü şu sözlerle bitirmek istiyorum:
Her insan kendine özeldir. Herkesin metabolizması, fiziksel ve moral değerleri de farklıdır. Herkesin kanseri de kendine özeldir. Bu yüzden benim yaşadıklarım kimseye örnek değildir. Bu yazıyla sadece kendi maceramı anlatıyorum. Bu macerayı yaşayanların havuzuna bir damla da ben koyuyorum. Çünkü bu havuzdan tıp uzmanları herkesin yararlanabileceği sonuçlar çıkarabilir diye düşünüyorum...
Ali Rıza KAPTAN
19.09.2012