Ağustos mektupları -2

26 Ağustos 2009 01:34 / 1378 kez okundu!

 


“Yalnız insan kayıp mektup”muş, ya yalnız köpekler? Köpekler yalnızlık nedir bilir mi acaba çocuklar. Evet. Hem de çok iyi bilirler, hatta yalnızlıktan ölebilirler..." Sevdiklerinden ayrı kalmak ya da,sevgisiz yaşamak. Mümkünü yok. Aç kalabilirlermiş. Sevgisiz ve susuz asla..."  

Leydi, Ayvalık'a giden Ege ve Deniz'e Almanya'dan mektup yazmaya devam ediyor...

***

Sabah erkenden kalktı babanız bugün. Bisikletle Mezzo’ya gittik arabayı almaya. Rıza bisikleti yerleştirirken ben birden karşıma çıkan kuşların peşinden koştum. Ben de anlamadım boynumdaki tasmadan kurtuluvermiştim. Rıza bana çok kızdı. Ama dayanamadım ne yapayım. Kuşların peşinden koşmayı çok seviyorum. 

Biliyor musunuz artık çomak bulmaca oynayamıyoruz. Buğday ve yulaf tarlaları biçildi. Tarlalarda kargalar toprağa dökülen buğday taneleriyle besleniyorlar. Onları görünce de dayanamıyorum peşlerinden koşuyorum. 

Üç gündür yağmur aralıklarla ama siddetli yağıyor. Bugün de kapalı ve karanlık sıkıcı bir hava vardı buralarda. Ayvalık çok sıcakmış babanız anlattı. Doğrusu o kadar sıcağa da dayanamazdım diye düşünüyorum. Demek kampta bir de keçi var ha. Ya ne kadar sevindim bir bilseniz çocuklar. 

Dede keçi sütünden size peynir yapıyor ha. Ne kadar güzel. Dedeniz sizi çok seviyor anlaşılan. Biliyor musunuz, keçi sütü çok besleyici imiş. Ben ne yapayım, siz olmayınca bazen babanızın bir türlü anlayamadığım, o bazen sıkıntılı, bazen coşkulu hallerine alışmaya çalışıyorum. Siz gitmeden önce de benimle konuşurdu ama, şimdi daha fazla benimle konuşmaya başladı. Galiba Meluş anneyi çok özlüyor ayrılıkların efendisi. 

Üfff ya nereden çıktı bu Deniz’ in odasını yenilemek. Rıza bana bakmıyor neredeyse. Çok kırılıyorum vallahi. Aslında o da bunun farkında. Biliyor musunuz bazen aman da kızımın canı sıkılırmış da sana kimseler bakmıyor mu benim kara kızım. Biraz dayan bakalım akşama yine bisiklet turu var bugün. 

Yağmurlar bitti. Havalar birkaç gündür alışılmadık biçimde sıcak. İnanın çocuklar evden çıkasım gelmiyor. Nem oranı çok yüksekmiş buralarda, onun için de hava da oksijen azmış galiba. 

Bazen alışverişe gidiyoruz, beni arabada bırakıyor. Yahu bayılacam. Ne gaddar babanız var sizin böyle, boğulucam arabada aldırdığı yok. Hiç bu sıcakta arabada bırakılır mı karakızı insanın. “Kara kızım benim geldim geldim geldim. Aman da sıcaktan bayılacakmış bu kız. Hadi çabuk eve gidelim” 

Hem arabada bırakıyor, bir de bana zavallı muamelesi yapıyor. Geçen gün yine Deniz’ in odası için bir şeyler almaya gittik. Beni yine arabada bıraktı ve hemen geliyorum dedi. Yalan sakın inanmayın hemen geliyorum dedi mi, anlayın ki iş uzayacak. İşte ben size demedim mi? Bu sefer de birine takıldı. 

Kim, ha şu bizim komşu uzun Hüseyin, hani şu Ankara’lı var ya? Todor diyorlar birbirilerine. Hala konuşuyorlar. Hadi beyler piştik burada yahu. Neden mi havlıyorum? Soruya bak, muhabbetinizi kıskandım yahu. Beni buradan çıkarsanız da ben de gölgede sizinle serin serin muhabbete takılsam ha? 

-Tamam Leydi hemen geliyorum. Yine yalan, daha içeri bile girmedin. Öfffff yandım, piştim yahu! Yok mu beni bu zalimin elinden kurtaran. 

İşte böyle çocuklar. 

Deniz’in karnı mı ağrıyormuş. Ah canım benim. Babaya bak! Yıldızlarla kocaman bir öpücük göndermiş; kızının karnına düşüversin de karın ağrısı geçsinmiş. Bu adamın işine akıl sır ermiyor vesselam çocuklar. Ama ben inanın çok üzüldüm. Yani şimdi birazcık yalayıversem geçerdi karın ağrısı Deniz’ in. Sakın babasını çok özlemiş olmasın Deniz. Evet evet yahu tabii kız çok özledi. Beraber gidelim diye ne kadar çok istemişti oysa. 

“Baba, sen de gelsene ne olur hep beraber gidelim” diye ne kadar çok yalvardı. Tutturdu, evde yapılması gereken tamiratlar varmış, çocuklar yokken yapmalıymış falan. Sanki izinden dönünce yapamazdın değil mi? Ne olurdu da hep beraber gitseydik de ben de Türkiye’yi görseydim. Dedim ya, bazan çok kızıyorum. 

Duygu da yok oldu. Ne zamandır gelmiyor.Geçen gün sabah Mehmet’i gördüm. Rıza’nın Mehmet’ten alıp postaya atması gereken bir kağıt varmış. Mehmet’ in iş yerine uğradık. 

-Amanın da kızım baken neddiripduruyon baken gari.Gördün mü bak Duygu da seni bırakıp gitti. Sen gel baken acık abine. Kızım kızım dur dur, tamam tamam Leydi... 

Demek Duygu da gitmiş. O da bir şey demeden gitti demek ki. Herkes birer birer gidiyor. Kimseler kalmayacak mı burada yoksa. 

-Duygu da gidince sen de uğramadın iki gündür. Özledi sizi Leydi. Nasıl da aranıyor bir bilsen. Anlıyorsunuz beni değil mi çocuklar? Ne demeli şimdi bu adama. Özlüyormuşum. Tabii özleyeceğim Sanki kendisi özlemiyor. 

Sıcaklar artık çekilmez oldu. Bugün yine bisiklet turunda dereye girdim. Yüzmeyi nasıl seviyorum bilseniz. Biliyorsunuz tabii ama bu sıcaklarda daha bir keyifli oluyor. 

Şimdi masasında bir bardak şarap, babanızı efkar basmış başı duman ki sormayın, o da ne ne ne yazıyor bakayım... 

Hımmmmm. 

Ah canım ya ben bu adamı çok seviyorum be... 

Leydi bu akşam annesi ve iki kardeşiyle karşılaştı gezerken. Samanta’nın babası da dört köpekle birlikte gezmeye çıkmış. Üstelik karanlık da çökmüş. Hava hala sıcak. 

“Leydi deli divane oldu annesi ve kardeşlerini görünce. Nasıl da oynadılar sarmaş dolaş bir görseydiniz çocuklar. Kardeşlerinin boyları Leydi’den biraz daha fazla uzamış. Neden diye sordum Samanta’nın babasına. Herr Koch, hani o birilerinin önce alıp sonra bakamayacağız diye geri verdikleri köpeği göstererek; bakın bunun da tüyleri ne kadar uzun. Cinsleri böyle, karışık bir cins. Onun için Mischling diyorlar ya dedi. Leydi’yi görmeliydiniz çocuklar.” 

“Yalnız insan kayıp mektup”muş, ya yalnız köpekler? 

Köpekler yalnızlık nedir bilir mi acaba çocuklar, 

Evet . Hem de çok iyi bilirler, hatta yalnızlıktan ölebilirler. 

Sevdiklerinden ayrı kalmak, 

Ya da, 

Sevgisiz yaşamak 

Mümkünü yok. 

Aç kalabilirlermiş. 

Sevgisiz ve susuz asla. 

Ya biz bir düşünelim bakalım çocuklar, 

Kediler, köpekler bir de balıklar, 

Sonra kuşlar, 

Ya da şu kiremit altına her yıl yumurtlayan serçemiz olmasa, 

Eksik kalırdık, 

yok yok hadi itiraf edelim 

yalnızlık, hayvanlar olmadan yaşamak, 

insanlığın en büyük yalnızlığı olurdu.” 

Okuyor musunuz çocuklar? Okuyun! Okuyun! 

Ben sizin babanızı çok seviyorum, 

Biliyorum o da sizi çok seviyor. 

İyi geceler çocuklar... 

İyi geceler... 


Ali Rıza Üleç
24.Ağustos.2009
 


 













 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.