ÇİÇEKLERİMİZ - KADERİMİZ

06 Haziran 2010 02:18 / 1585 kez okundu!

 


Sonra adam asmacayı öğrendik oyun olsun diye beyaz kağıtlar üstüne. Bir de baktık ki oyun bildiğimiz gerçek oldu ve adamları astılar korkak gecelerinde ayakları postallılar. Üstüne bir de bayram yaptılar... Korkaklıklarını saklamak için okul kitaplarına “Bir Türk Dünyaya Bedeldir” diye yazdılar. Üç bizden üç sizden insan hesabı yaptılar sağlamasını yapmak için demokrasinin.

------------------------------------------------------------------

Nergis ve gül kokularına uyanıyorum her kuşluk vakti.

Kırmızı sarmaşık gülleri sardı evin cepheden bir köşesini. Kasım‘da budadığım güller fazla dal budak salmadan bütün bereketiyle olabildiğince çiçek açtılar. Akşam sefaları da yeşil yapraklarıyla boy atmaya başladılar güllere doğru. Kara kışın ayırdığı iki sevgili gibi şu sarmaşık gülü ile akşam sefası. Sarmaşık çatıya doğru yükseldikçe akşam sefası sarmaşık güle büyümekte.

Ve lakin biz Leydi’nin zürriyetini bağlattık çoğalmasın diye...

Sardunyalar bir yandan petunyalar diğer yandan.

Küçücük dokunuşlarla nasıl da yaşamımıza renk katabiliyoruz. Mutlu olmak için çok da fazla şeye ihtiyacımız yok aslında. Yeter ki hayatımıza renk katacak o küçücük dokunuşlarımızı özgürce gerçekleştirebilelim. Dahası o küçücük dokunuşların tadını çıkarabilecek koşulları yaratabilelim.

Bu mutluluğun varlık ya da yokluk ve yoksullukla hiç mi hiç ilgisi yok. Çocukluğum geliyor aklıma. Yoksul evler ve sokakların çevrelediği çocukluğum. Kapı önlerinde, pencere içlerinde ya da merdiven başlarına yerleştirilmiş sardunyalara saklanan yasak aşklar, delicesine yaşanan sevdalar ya da uykusuz gecelere yazılmış kara sevdalar. Sonra o dolu dolu çocuk sevgileri rengarenk açınca mutluluk avuçlarımızın içine açardı sanki.

Akşamları çay sefaları, uykusuz gecelere devrilen sohbetlerin maaş bordoları yoktu. Ya da sınırsız kar hırslarına teslim olmayan zamanı yürekleriyle saran insanlardık sanki o zaman.

Tüketmiyorduk ve her şeye rağmen yaşıyorduk, çünkü üretiyorduk.

Asker postalları çaldı önce demli çaylarda gece muhabbetlerimizi. Gece sokakları yasakladılar bize.

Sonra sardunyalar düştüler pencerelerden. Esir düştü yasak aşklarımız. Çelik çomaktı ellerimiz, tahtadan ölümlere yazdılar düşlerimizi. Ve ilk defa öğrendik çocuk oyunlarında insan öldürmeyi.

Oysa teneke saksılara çiçekler dikmeyi severdik, kargılardan uçurtma yapmayı ve telden arabalarla sokaklarda fiyaka satmayı. Beş taş oynamayı, ip atlamayı, sobe oynarken saklanmayı ve saklamayı çocuk aşklarımızı...

Sonra adam asmacayı öğrendik oyun olsun diye beyaz kağıtlar üstüne. Bir de baktık ki oyun bildiğimiz gerçek oldu ve adamları astılar korkak gecelerinde ayakları postallılar. Üstüne bir de bayram yaptılar...

Korkaklıklarını saklamak için okul kitaplarına “Bir Türk Dünyaya Bedeldir” diye yazdılar.

Üç bizden üç sizden insan hesabı yaptılar sağlamasını yapmak için demokrasinin.

Sonra bir daha geldiler çoğalmamızdan korkarak ve korktuklarını saklamadan bütün zalimlikleriyle geldiler.

Tankları topları tüfekleri vardı.

Kara kaplı kitapları mahkemeleri ve zindanları, cellatları vardı.

Ve yağlı urganları...

Bizim sadece türkülerimiz vardı oysa. Kitaplarımız ve alabildiğine aydınlıktı düşüncelerimiz.

Hayallerimiz vardı.

Sevgiliye küçücük bahçe içinde bir ev, penceresinde ebruli çiçekler açan.

Gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan bir ülkeye sevdalıydık.

‘Asmayıp da besleyelim mi’ dediler. Ne kadar bayağı bir denklem bu böyle. Ya asarsın ya beslersin.

Yani hep sensin. Ne düşlerimizin önemi vardı omuzu kalabalık haki elbiseliler için ne de insan oluşumuzun bir mühim yanı ayakları postallılardan yana.

Çıplak ayaklarımızla kaldırım taşları yerine düşlerimizi döşediğimiz sokaklara postallarınızla giremezsiniz artık.

Yeter!.. Yeter!..

Biz adam asmaca oynamak istemiyoruz.

İstemiyoruz gecelerimizi silahlı nöbetçilerin beklemesini, demir parmaklıklar ardına çocuk düşlerimizin düşmesini ve darbe yapma ihtimalini bile istemiyoruz. Çıkın gidin hayatımızdan.

Yoksa sardunyalar boynu bükük açacak.

Gelincik tohumları savuracağım mayın tarlalarınıza. Kırmızı gelincikler içinde kollarını açıp sevgililer sarılsın diye.

Çelik paletlerinizin yaraladığı sokaklarda çıplak ayaklarımızla çember çevireceğiz. Telden arabalarla fiyaka satacağız.

Yakamızda gül kokusu sevgiliden kalma, türküler söyleyeceğiz hep bir ağızdan.

Siz ya da biz olmayacak.

Sadece ve sadece insan...

Önce insan olacak.

İnsanca yaşamak “kader”imiz olacak.


Ali Rıza Üleç

28.05.2010-Almanya


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.