HALKI ANLAMAK - KENDİNE İNANMAK

20 Haziran 2011 14:01 / 1600 kez okundu!

 


Kimsenin neye inandığını tartışmak gibi bir niyetim yok. Ancak seçimlerden bir gün öncesine kadar halka başka şey deyip, seçimden sonra da halkı başka birşeyleştirmek ve bu başkalaştırmayı demokrasi ve özgürlükler adına dillendirmek anlaşılır şey değil.

Seçim sonuçlarını sadece AKP'nin aldığı % 50'ye yakın oranla değerlendirmek pek de gerçekçi değil bana göre. Oysa sonuçlar doğru okunduğunda geleceğe dair umutlu olabileceğimiz bir çok özelliği de kapsamakta. Bence demokrasi ve barış adına, özgürlükler adına bir değerlendirme yapacaksak bu ayrıntıları görmezden gelemeyiz.

Diyelim ki seçimlerden AKP yüzde yirmiler düzeyinde bir oy alsaydı, CHP de kırkları geçseydi... Bu halk o zaman sağ duyulu ve akıllı mı olacaktı? Ya da ne bileyim MHP tek başına iktidara ya da CHP-MHP koalisyonu çıksaydı halka ne diyecektik…

Seçimlerden önce hemen bütün kamuoyu şirketlerinin araştırma sonuçları AKP'nin % 45-50 düzeyinde oy alacağını açıkladılar. Bu sonuçlara rağmen halktan umudu ya da beklentileri olanlar herhalde sonuçları görünce uğradıkları hayal kırıklıkları ile halkı sanık sandelyesine oturtarak yargılamaya başladılar.

Kuşkusuz siyasete ucundan köşesinden katılan herkes seçim sonuçlarını bir biçimde değerlendirecektir. Tarihi boyunca halkla iletişimde bir çok farklı nedenlerle başarılı olamayan solcuların, en azından demokrat bir bakış açısından bakarak doğru tahliller yapmaları gerekmez mi? Siyaset yapma iddiasında olan demokrat bir insanın, sonuçlarda, demokrasi mücadelesi adına okumalarında daha özenli olması gerekmez mi?

12 Eylül anayasa referandumunda % 98 cunta anayasasına evet diyen bir halk daha sonra neden cuntanın desteklediği partiyi değil de seçimlere farklı siyasi eğilimleri bir araya toplamayı başarabilen Anavatan partisini tercih etti. Yaklaşık yirmi yıl sonra da bir başka biçimi ile yine farklı siyasi eğilimleri bir çatı altında toplayan AKP'ye üçüncü dönem yine hükümet kurma yetkisi verdi. Bence, neden halkın farklı eğilimlerin biraradalığına destek verdiği araştırılmalı ve titizlikle üzerinde durulmalıdır.

12 Haziran seçimlerinde küçük çapta da olsa sol adına biraraya gelen bağımsızlar hareketi de benzer bir destek görmüştür dersek doğru söylemiş olmaz mıyız?

İlk ve küçük bir adım, ama umut dolu bir adım. Daha şimdiden provakatif yıpratma kampanyaları başladı bile. Bu tür provakatif girişimleri soğukkanlılıkla atlatabilirse “Blog“ hareketi sanırım süreç içinde seçim döneminden daha da güçlenecektir.

Blog adayları içinde Ertuğrul Kürkçü‘nün Kızıldere'den meclise girmeyi başarmış olması bize bir şeyler anlatmıyor mu?

Ya da Kürdüm dediği için milletvekilliğini elinden alan meclise yeniden seçilen Şerafettin Elçi için ne demeli?

Ya Leyla Zana? Kürtçe yemin ettiği için meclis üyeliği meclis kararıya düşürülen ve sonra on yıl hapis yatarak, 12 Haziran seçimlerine bağımsız aday olarak katılan, hemen her seçim propagandasını Kürtçe konuşarak yapan Leyla Zana'nın seçilmesi bir şey ifade etmiyor mu?

Dahası hemen her darbenin gerekçesi olan dindarlık ve Kürt sorununun iki ana politik temsilcileri meclisteler. Bu durumu halkın darbelerle sandıkta hesaplaşması olarak okumak mümkün değil midir gerçekten...

Seçimlerden çıkarılacak belli başlı bir kaç sonuç benim yukarıda belirttiklerim. Daha da çoğaltılabilir kuşkusuz. Ama sadece AKP'nin seçmenin yarısına yakınının desteğini almış olmasının faturasını halka kesmenin nedenini anlayamıyorum.

Komünist-sosyalist ya da demokrat isem, ülkenin geleceğine karşı bir sorumluluğum olacaksa, halka rağmen bu nasıl başarılır?

Gelecek seçimlerde, ola ki herhangi bir parti çatısı altında halktan oy isterken nasıl yüzümüz tutacak merak ediyorum.

Hani seçim sonuçlarıyla umutları yanıp kül olan ve ne halin varsa gör diyerek politikaya küsenler için bir sözüm yok.

Son olarak da meclis yemin töreninde Blog adaylarının nasıl yemin edecekleri konusunda çıkan spekülatif haberlere değinmek istiyorum. Blog başarısının daha şimdiden birilerinin korkulu rüyası olduğu belli…

Eğer seçilen bağımsızlar mecliste yemin ederlerken bir sorun yaşanacak olursa yazık olur. Her şeyden önce halktan dört yıllığına vekalet aldılar.

İkincisi farklı ve belki de haklı nedenlerle yeminin içeriğine karşı olabilirler. Ancak daha baştan edecekleri yeminin içeriğini bilerek aday olmuşlardı. Yeminden sonra meclise bir nedenle elvada demek kendilerine duyulan güvene saygısızlık olacaktır diye düşünüyorum. Bu nedenle de yemin üzerinden yapılan kışkırtmalara kulak tıkayarak yemin edip, daha sonra milletvekili yemininin içeriğini değiştirmek için meclis içinde mücadele etmek daha doğru bir yol olsa gerek.

Halk farklı zamanlarda farklı politik tercihlerde bulunabiliyor. Sonuçlara göre halkla ilişkileri düzenlemek devrimci bir tutum olmasa gerek. Aksine nedenleri üzerine daha da yoğunlaşarak değişen koşullara göre halkla kucaklaşmanın yollarını aramak gerekir. Ben böyle düşünüyorum.

Değişen zaman içinde değişime uygun politikalar üretemezseniz zaman sizi sollar geçer. Sol bugün sanki biraz da sollanmış bir durumdadır. Barışın, Demokrasinin ve özgürlüğün güçleri, zamanı ve değişimi yakalamak için az da olsa umutlarımızı tazeleyen Blog deneyimini ülke düzeyinde güçlendirmeyi başarabilirse birleşik bir sol muhalefet hareketi neden umudumuz olmasın…

Ama her şeyden önce halkı anlamak ve kendimize inanmak gerekiyor…


Ali Rıza Üleç

18.06.2011 - Almanya

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.