Hava döndü mü?
09 Nisan 2012 15:53 / 1815 kez okundu!
Meydanlar yine demokrasi düşlerine yatıyor. Farklı toplumsal kesimler sorunlarına çözüm üretemeyen meclisten umudu kesince sokaklara-alanlara akmaya başladılar.
Emekçilerin sorunlarına sahip çıkıyor olmaları bu nedenle meydanları doldurmaları kuşkusuz çok sevindirici bir gelişme.
Hani hava döndü diye türkü söyleyesim gelmiyor değil. Nedense akıl soğukkanlı olmalı diyor. 1 Mayıs 77'nin yığınsallığını yaşamış olduğumdan dolayı belki de temkinli yaklaşmak istiyor olabilirim. Ya da uzaklardan ancak bu kadar algılıyor da olabilirim...
Meydanların muhalefeti henüz hükümeti zorlayacak politik bilinç düzeyinde değil. Bu nedenle soğukkanlı olunmalı.
Sivas katliamının kaçak sanıklarının davalarının zaman aşımından dolayı düşmesini protesto etmek için meydanları dolduran kalabalık, 4+4+4 diye bilinen kesintili eğitimi protestoda aynı düzeye ulaşamıyor. Sendikal alanda özellikle de Metal İş kolunda yaşanan sevindirici gelişmelere rağmen sendikalar yasasının İLO standartlarına uygun değişimi için de yeterli muhalefeti göremiyoruz meydanlarda. İş cinayetlerine karşı tepkiler çok cılız kalıyor. Herşeye rağmen sevinmek ve hayal kurmak için yeterli nedenlerimiz elbette var. Memleketten uzaklarda bizleri heyecanlandıran gelişmeler ülke içinde yeni bir hayat için mücadele eden insanlarımızın kalp atışlarını daha da çok hızlandırıyordur elbet.
Bütün bunlardan daha önemli bir şey var. Süreci belirleyen devlet-hükümet politikaları ve uygulamaları. Demokrasi güçleri öngörebilecekleri çözümler ve istemler etrafında bir mücadele ile süreci etkileyebilecek güçte değiller henüz. Canımız yanınca sokaklara dökülmek, meydanları ne kadar çok doldursak da belirleyici olamıyor. Ne zaman demokrasi ve barış güçleri bir adım önde politikalar üretebilir ve bu politika ya da programlarını halka maledebilirlerse ancak belirleyici olabileceklerdir.
Eskiden “sırtım cop çekiyor yahu” diye takılırken, bugün biber gazı özler oluyoruz. Elbette işin şakasındayız ama devlet eskisinden daha da çok deneyimli artık. Bu yüzden de henüz daha türkü söylemek için erken. Ama hava değişecek gibi görünmüyor da değil. Devletin hemen her protesto eylemine polis marifetiyle biber gazlı saldırılarına rağmen eylemlerde ısrarlı olunması, sorunların artık halkın canına tak ettiğinin de bir göstergesi. Halk ekmeğin aslanın ağzında olmadığını biliyor artık. Aslanın midesine inen ekmekten bir lokma almak için kolunu tehlikeye atmayı göze alabilecek bilince doğru hızlı bir yükseliş olduğunu söylemek de mümkün. Bu yüzden de umutlu olmakta sonuna kadar haklı olmalıyız.
Ancak türküler söyleyebilmek için de bugün yapılması gerekeni bugün yapmak gerekiyor. Bütün bir muhalefeti biraraya getirecek bir sürecin ilk adımları atılabilmeli bugün.
Hükümet parlamentodaki çoğunluğuna dayanarak “halk istiyor biz yapıyoruz” demogojisine hükümet eliyle uygulanan baskı ve zorbalıkları örtmek için daha da sıkça başvuruyor. Ustalık diye diye halka ilkel çırak muamelesi yapılıyor.
Herşeyden önce her toplumsal kesim en azından var olan örgütlenmeleri ile canının yanmasını beklemeden demokratik muhalefet politikalarını oluşturabilmeli. Ortaklaşılan durumlar öne çıkarılarak birleşik muhalefete doğru yeni kanallar üretilebilmelidir. Artık anlaşılmış olmak gerekir ki, Türk ve Kürt halklarının demokrasi ve özgürlük mucadelelerinin birleşik bir sürece önemle gereksinmeleri vardır.
Bu gereksinimin karşılanması hem Kürt sorununun çözümü hem de yeni ve demokratik bir anayasa için olmazsa olmaz konumuna gelmiştir.
Hükümet 4+4+4 yasasını aceleye getirerek meclisten yasa kaçırırcasına gerçekleştirmiştir. 2023'e odaklanmış bir eğitim sistemini zamana yayarak yeterli bir tartışma süreci sonunda gerçekleştirmek eğitimde yaşanan sıkıntılara daha doğru çözümler bulabilme olanağını yaratabilirdi.
Örneğin Almanya’da da dört yıllık ilk eğitimden sonra çocukların tercihlerinin belirlenmesi PİSA değerlendirmelerinde Almanya’da oldukça sıkıntılı sonuçlar yaratmıştır. Önümüzdeki birkaç yıllık bir zamana yayılarak tam gün ve birleşik eğitim sistemine (Gesamtschule) geçişe zorlamıştır.
PİSA değerlendirmelerinde düşük not alan ve terk edilmeye çalışılan benzer bir sistemi Türkiye’de güncelleştirmek pek akıl işi olmasa gerek.
Hükümet anayasa çalışmalarında da benzer bir tututm içinde. Bir yandan 2012'nin anayasa yılı olması gerektiğini TBMM başkanı ağzından dillendirerek sözde hemen her kesimden görüş alındığı söyleniyor. Alınmış olsa da hükümetin bizzatihi kendisinin yeni bir anayasa konusundaki hazırlıklarını saklı tutması ister istemez hükümetin samimiyetini sorgular hale getiriyor.
2012 sonuna yaklaşırken "her kesimden görüş alınarak bir taslak hazırladık. Halkın bize verdiği yetki ve güvene dayanarak halkın istediği bir anayasa taslağını meclise sunuyoruz" gibi demogojik bir söylemle oldu bitti anayasa çıkarmaları mümkündür.
Süreç emekçilerin sorunlarına gerek bireyler bazında gerekse örgütler ya da sivil inisiyatifler aracılığı İle çözümler üretebilme becerisi ve bu becerilerini politik bir sürece dönüştürecek birleşik bir muhalefet örgütleyebilme yeteneğiyle belirlenecektir.
Herşeyin sanki birbiri içine girmiş gibi göründüğü bulanık su görüntüsü birleşik bir demokratik muhalefetin örgütlenebilmesi ile durulacaktır.
Her zamankinden daha çok umudlu olma hakkımız bugün daha güçlü.
Ali Rıza ÜLEÇ
02.04.2012-Almanya