İki tekerlek bir dünya
30 Haziran 2012 14:34 / 1951 kez okundu!
İlk randevumuza Armando geç gelmiş ve bir aile toplantısına gitmek zorunda olduğunu söyleyip nezaketle özür dilemişti. Ertesi güne sözleşmiştik yeniden. Akşamüzeri altı sularında bizim evde bululaşacaktık. Çayı demlemiş Armando’yu bekliyordum. Bekleme süresinde heyecanlanmıştım biraz.
Armando'nun bisikletle dünya turu maceralarına alışmıştım oysa. Ama geçen yıl 1000.000 km tamamlamıştı. 29 yılda 1000 000 km pedal çeviren eski bir iş arkadaşınızı bekliyorsanız heyecan duyuyorsunuz ister istemez.
Birlikte çalıştığımız firma (BME) kapılarına kilit vurduğu yıldan (30 Haziran 2005) beri onu görmüyordum. Hem iş hayatında hem de yol arkadaşının ölümünden sonra oldukça sarsılmış ama teselliyi gene pedallarda bulmuştu. Sanki daha da hırslanarak 1000.000 km'lik bir hedef koymuştu kendisine.
65. yaşını yaşarken de bu hedefini egale etmiş ve yeni hedeflere doğru pedal çevirmek için 27 mayıs 2012'de Amerika'ya uçtu bir kez daha.
Yaklaşık 30 yıl önce fazla kilolarının neden olduğu bel ağrılarından şikayetle doktora giden Armando Basile’ye doktor kilo vermesi gerektiğini söyleyerek yürüyüş, yüzme ve bisiklet sürmeyi önermiş. Armando’nun tercihi bisikletten yana olmuş. Önceleri yaşadığı bölgenin çevresinde günlük programlar yaparak başlamış bisiklet sürmeye. Pedalların bel ağrılarına iyi geldiğini görünce de devam etmeye karar vermiş. Bir zaman sonra da uluslararası pedal çevirmeye başlamış.
Ben kendisini 90'lı yıların başında işe başladığımda tanımıştım. Vardiyalarımız üç gün çakışıyordu. Bir yandan çalışıyor bir yandan da iş önlüğünün cebinde taşıdığı wolkmen'inde Türkçe dersler dinliyor, Türkçe öğreniyordu. İlk defa Türkiye’ye gidecekti. Bilemediğim bir nedenden dolayı da Fenerbahçeli olmuştu. İşe Fenerbahçe formasıyla gidip geliyordu. Mutlaka Fenerbahçe kulübünü ziyaret ederek başkan Ali Şen’le görüşeceğini söylüyordu hep. Türkçe ders kasetleri bitince Türkçe şarkı ve türkü kasetleri dinliyordu.
Daha sonraları hangi ülkeye gidecekse o ülkenin dilini öğrenmeye başladı Armando. Rusça, İngilizce, Çince ve daha bir kaç dili öğrendi.
Fenerbahçe Başkanı Ali Şen’le olmasa da Aykut’la görüşmüş, geri döndüğünde de değme Fenerlileri kıskandırarak ballandıra ballandıra bize ziyaretini detaylı aktarmıştı.
Daha sonraki yıllarda bir kaç kez daha Türkiye’ye gitti Armando. Bir defasında İzmir'de bir kaza geçirdi. Bir defa da sanıyorum Alanya'da bir kaza yaşamış ve geri dönmek zorunda kalmıştı.
Artık, bir sponsor firmanın desteğiyle dünya turları programlamaya başladı Armando. Bu nedenle de kendi anlatımıyla günde 150 km antreman olsun diye bisiklet sürmek zorunda olduğunu söylüyordu. Gittiği yerlerden küçük şeyler satın alarak, fişler üzerinden de nereye ne zaman gittiğini kanıtlayan bir sistem geliştirmişti kendince. Yavaş yavaş kilometreler birikmeye başlamıştı. Kaç km pedal çevirdiğini kanıtlalarıyla biriktirmeye başladı böylece.
Sabah vardiyalarından önce gece üçte evden çıkıp Basel’a gidiyor ve geri dönüp sabah vardiyasına başlıyordu. Bir gün o gece vardiyasından çıkmış biz de sabah vardiyasına başlamıştık. İki saat kadar sonra Armando'yu başı sargılanmış vardiya amiri odasında gördüm.
Hayırdır bu hal, ne ne oldu sana, geçmiş olsun dedikten sonra Armando anlattı kazayı. O sabah çok yağmur yağıyordu. Armando her türlü hava koşuluna tedarikli bir sürücüydü. Yağmurluklarını giymiş. Nedense kafasını da yere eğerek bisiklet sürerken önünde park eden tırı görememiş ve hızla çarpmış, çarpmanın etkisiyle de yaralanmıştı.
- Kafamı eğdiğim için koca tırı görmedim Riza. Ama çok şükür tırda bir hasar yok diye takılarak anlatırdı.
Armando'yu beklerken film şeridi gibi akıp gitmişti anılar. Nihayet zil çaldı ve Armando kapıda göründü. Leydi her yabancıya gösterdiği yakın ilgiyi Armando'ya da gösterince bahçede ağırlamak zorunda kaldım Armando‘yu.
- Hoş geldin Amca.
Amca diye hitap ederdik ona. Türkçe'yi öğrendiği zamanlarda amca, dayı, hala, teyze, kayınbirader, bacanak vb. akrabalık ilişkilerini öğrendiği bir dönemde ona böyle hitap etmeye başlamıştık, öyle de kaldı.
- Ben babanın kardeş değil, neden amca diye sorardı. Zamanla o da alıştı.
- Çay demledim içer misin?
- Aaaa tabii çay içelim.
- Ben bardaklara çay doldurmak için ayrılıp geri döndüğümde masanın üstü haritalar, fotoğraflar ve onlarca fotokopi sayfayla dolmuştu. Bisikletin selesine asılı çantalardan birinin içi bu tür dökümanlarla doluydu.
- Bu çanta benim ofisim.
- Nasıl yani?
- Ben ne yaptı hepsi burda. Bütün fotoğraflar, fotokopiler.
- Ne yapıyorsun, onları hep yanında mı taşıyorsun, yoksa bana geleceksin diye mi aldın yanına?
- Hayır Riza. Hep yanımda, ben nereye gidiyor, kiminle tanışıyorum hep anlatıyorum. Sonra da benim oğlan Dirk'in mail adresini veriyorum, onlar Dirk'e yazıyorlar. Baban Armando bize uğradı. Sağlığı iyi, bu gece burada kaldı. Mesela Teksas'dan yazıyorlar. Sonra beni merak eden biliyor ben nasılım, neredeyim diye.
- Birden sarılmışım Armando'ya. Amcam benimmmm. Sen harikasın yahu.
- Ben senin 1000 000 km için Avustralya'ya gideceğini duyunca, arayıp seninle izmirizmir.net için konuşmak istedim. Buluşabilseydik sana Avusturalya'dan arkadaşların adreslerini verecektim. Ziyaret ederdin, benden selam götürürdün. Olmadı buluşamadık.
- Ben gittim. Ben bayan arkadaşımla beraber gittim. Ama o dört gün dayanabildi. Avusturalya çok sıcaktı, onun için geri döndü. Sonra ben altı ay yalnız sürdüm. Altı ayda 22.000 km sürdüm.
- 1000 000 km'de tamamladın. Neler yaşadın?
- Yaşadığım köyde Ali adında benzincide çalışan bir Türk arkadaş var. Ali Kırklareli'nde bir köyden gelmiş. O sene Türkiye'ye gideceğimi duyunca beni davet etti. Hem yatarsın hem yıkanırsın, dinlenirsin dedi.
Bulgaristan sınırından sonra küçük bir markete Ali'nin köyü sordum. O sırada da iki genç geldi markete. Marketin sahibi bakın gençler, arkadaş Almanya'dan bisikletle gelmiş, falanca köyü soruyor. Ona nasıl gidecek anlatıverin.
Sonra da arkamda helal olsun sana kardeşim helal olsun. Onca yolu bisikletle gel, vaay be, diyordu.Sonra iki genç beni bodrum katı gibi bir yere indirdiler, biraz dinlenip sonra gideriz dediler. Ama ben korktum. Hemen onlardan ayrıldım. Gece yarısı yola çıktım, sürüyorum bisikleti. Beni bir motorsiklet solladı. Sonra tekrar geri döndü. İki kişlerdi. Tanıdım onları. Biri bana kuvvetlice vurup yere yıktı. Yol kenarında bariyerlere çarptım. Sonradan öğrendim altı kaburgam kırılmış. Ben yere düşünce ikisi birden vurmaya başladılar bana. Para istiyorlar. Benim de yanımda hepsi 12 TL var. Tamam tamam vurmayın alın, cüzdan dedim. Aldılar baktılar, sonra gene bir kaç tekme atıp gittiler.
Ayağa kalktım. Her yanım acıyor. Zorla bisiklete bindim ve sürmeye çalıştım. Yarım saat sonra bir köye geldim. Kahve vardı. Gece yarısı hala açıktı. Ali'nin köyümüş. Beni hemen tanıdı. Önce karakola, sonra jandarmaya, sonra hastahaneye gittik. Onları markete götürdüm. Market sahibi gençlerin kaldığı evi tarif etti. Gençleri evde bulduk. Beni jandarmayla görünce şaşırdılar. Yalan dediler. İnkar ettiler. Sonra mahkeme oldu. Babaları benden davayı geri çekmemi istedi. "Ali sakın öyle bir şey yapma. Bunlar buralı değil, Bulgaristan'dan göç ettiler buraya. Daha önce de çok olaya karıştılar." Sonra ben hayır dedim babalarına. Her ikisi de 5 sene ceza aldılar.
Bir de İtalya'da yaşadım kötü şey. Soydular beni. Çok yorulmuş, bir park yerinde bir bankın üzerine uzanmış dinleniyordum. Uyuyakalmışım. Bisiklette çantada 3000 Dolar, bir 3000 Mark var. Kart o zaman yok. Gözümü açtım bisikleti alıp gittiler. Arka cebimdeki 150 Markla Almanya'ya geri döndüm.
29 yılda yaşadığım en kötü iki olay unutamıyorum.
Suriye sınırda da beni almadılar. Suriye'ye gidecektim. İtalyan pasaportu gösterince sahte dediler. Ben Türkçe konuştum diye bana inanmadılar. Döndüm sonra derdimi Türklere anlattım. Onlar da boşver, gel Türkiye daha güzel dediler. Böyle komik şeyler de oldu.
Şimdi pazar günü Amerika'ya uçacağım. Bisikleti parçalayıp paket yapıyorum. Bir de çantalar ofisim. Hepsi 60 kilo tutuyor. Çok para alıyorlar. Dönerken çok şey atıyorum.
- Sen de 40 kilosun.
- Hayırrrrrr, 60 kiloyum.
- 60 da bisikletle çantalar. Yani 120 kilo ağırlıkla sürüyorsun.
Armando bir bardak çaya avuçla şeker atıyor öyle içiyor. Enerji lazım Amerika'ya gidiyorum diyor.
Bacak kasları nerdeyse taşlaşmış öylesine sert.
Seneye Türkiye'ye gideceğim bir daha diyor. Ben de umarım iyi bir karşılama hazırlarız Armondo'ya diye tahmin ediyorum.
Kucaklaşıp vedalaşıyoruz.
- İyi yolculuklar Amca!
Ali Rıza ÜLEÇ
28.05.2012, Almanya