Anayasa Mahkemesi şaşırttı... - Oral Çalışlar
09 Temmuz 2010 16:25
Hükümet tarafından Meclis’e sunulan Anayasa değişikliği paketi özellikle üç maddesi(Parti kapatmaya Meclis denetimi, HSYK’nın üye sayısının ve seçim yönteminin genişletilmesi, Anayasa Mahkemesi üye sayısı ve seçim yönetiminin değiştirilmesi) nedeniyle büyük tartışmalara neden oldu. AK Parti içindeki milliyetçilerin bir kesimi tarafından desteklenmediği için bir maddesi (Parti kapatmaya Meclis denetimi) düşen değişiklik; 12 Eylül rejiminin temel bazı kurumsal yapılarını hedef alan bir taslak niteliğinde.
Anayasa Mahkemesi’nin karar ve alışkanlıklarını uzun bir süreden beri gözlemleyen bir insan olarak iki maddenin toptan iptal edilmemiş olmasını ilginç buldum... Benim beklentim, mahkemenin, alışık olduğumuz tarzını sürdürerek, değişikliğin omurgasını oluşturan iki maddeyi iptal etmesi yönündeydi. Anayasa Mahkemesi’nin yapısı ve üye profili de, bende bu iki maddenin reddedileceği yönünde bir izlenim yaratmıştı.
***
Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını denetleyebilen bir merci yok. Üyelerinin değiştirilmesi de mümkün değil. Üstelik daha önce dayanak olarak kullandıkları ve son derece muğlak bir ibare olan “Anayasa’nın değiştirilmesi dahi teklif edilemez” ibaresini (nitekim yine bu gerekçeyi kullandılar) aynı amaçla kullanabilirlerdi. Bütün bu olgulara ve statüko cephesinin beklentilerine rağmen değişikliğin esasına dokunulmadı. Anayasa Mahkemesi’nin, hem kendisinin hem de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısını ve seçilme biçimi değiştiren bu taslağı iptal etmemiş olması (sadece değişikliğin özünü koruyan minik bir iptal söz konusu) şaşırtıcı ve şaşırtıcı olduğu kadar da önemli.
Kararın iptalini isteyen CHP yönetiminin tepkisi (CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, değişikliğin bu haline referandumda ‘hayır’ diyeceklerini açıkladı) de, değişikliğin özüne dokunulmadığı yönündeki değerlendirmeleri doğrular nitelikte. CHP, daha önceki örnekleri göz önünde bulunduruyor ve iki maddenin iptalini bekliyordu. İki madde iptal edilseydi, ‘evet’ oyu vereceklerini de ifade etmişlerdi. Umdukları olmadı. Yani, Anayasa Mahkemesi’nin ret cephesinin beklentilerini boşa çıkartan bir karar verdiği söylenebilir.
***
Hukukçuların ve siyasilerin bir kısmı, Anayasa Mahkemesi’nin yetkisini aştığını ve Anayasayı ihlal ettiğini belirtiyorlar ve bu açıdan karara ilkesel bir tepki gösteriyorlar. Anayasa’da Anayasa değişiklikleri için ‘esastan incelenemez’ ifadesi yer aldığı halde, mahkeme Başkanı Kılıç’ın da itiraf ettiği gibi yine esasa girildi.
Anayasa Mahkemesi, kendi yasal yetkilerini aşan müdahalelerini devam ettirme alışkanlığından uzaklaşacağı izlenimini vermiyor. Hukuk devletinin işleyişini ve ‘halk egemenliği’nin gelişmesini engelleyen bu tutumun daha ne kadar sürdürülebileceğini ve ne gibi yeni etkiler/tepkiler doğuracağını hep birlikte göreceğiz...
Konunun ilkesel, hukuksal ve kuramsal boyutlarına ilişkin ne söylenirse söylensin, ülkemizin demokratikleşmesinin hayrına olan yönü ağır basan bir değişiklikle karşı karşıyayız. Anayasa Mahkemesi’nin, toplumdaki değişim isteğinin (ve özellikle de 12 Eylülcü rejimin değiştirilmesi isteğinin) önünde durmadığı
(ya da önünde durmaktan çekindiği) yönünde bir değerlendirme yapmak da herhalde abartılı olmaz.
Değişikliğin özünü iptal eden bir karar verilmiş olsaydı, Türkiye’deki siyasi gerginlik tırmanabilir, hatta ‘siyasi kriz’ kavramı gerçeklik kazanabilirdi. Erken seçim tartışmaları ile Anayasa Mahkemesi’nin hiçbir temel değişikliğe fırsat vermeyen statükocu direnişinin toplamından büyük bir toplumsal güven kaybı doğabilirdi. Kürt sorununun böylesine yakıcı olduğu bir ortamda Anayasa Mahkemesi’nin işleri iyice karıştıracak bir karara varmamış olması, bir toplumsal aklın yavaş yavaş etkisini yaygınlaştırdığı yönünde yorumlanabilir.
***
Şu noktadan itibaren, Türkiye’nin geleceğine ilişkin beklentilerimizi güncelleyebiliriz...
Anayasa değişikliği konusunda başlayan süreçin yeni uzlaşmaları beraberinde getirmesi yönünde beklentiler içine girmenin aşırı iyimserlik olacağını sanmıyorum. Kürt sorununda da, toplumsal aklın, savaş ve silah yönünde değil, barış ve siyasi çözüm yönünde gelişip ağırlığını kabul ettireceği yönündeki umudumu sürdürüyorum.
Oral Çalışlar/Radikal