Anayasa Değişikliği Notları-3; Sendikal Haklar
12 Ağustos 2010 14:16 / 1955 kez okundu!
Anayasa değişikliğine ilişkin değerlendirmelerime bu yazımda sendikal haklar ile devam etmek istiyorum. Anayasa değişikliği paketinin en çok tartışılan yönlerinden birisi de sendikal haklara ilişkin değişiklikler. Değişiklik metnine farklı anlamlar yüklenmesi verilecek oyun rengini de belirliyor. Bu yüzden DİSK ve Türk-İş’e bağlı birden çok sendika bu yüzden referandumda “hayır” oyu kullanacağını açıkladı.
Bence anayasa değişikliği paketinin bütünü üzerine yapılan yanlış tartışma burada da yapılmaktadır. Şu anda referanduma sunulmuş olan bir metin vardır, şayet muradımız 12 Eylül 2010 günü halkoylamasına sunulacak değişiklik metnini tartışmaksa, sağlıklı olan sunulan ile var olanın karşılaştırmasıdır. Bunun yerine “olması gereken anayasa” ya da “nasıl bir anayasa istiyoruz” tartışmasının şimdilik zamanı geçmiştir. Bu tartışmanın taslağın hazırlanması ve meclisteki görüşülmesi sırasında yapılması gerekirdi. “Nasıl bir anayasa” tartışmasını 13 Eylül 2010 sabahına erteleyip referanduma sunulan anayasa değişikliğini tartışmayı sürelim.
Anayasanın 51. 53. ve 54. maddelerinde yapılması öngörülen değişikliklere Sendikaların itirazları; değişikliklerin Türkiye’nin onayladığı temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerin gerisinde olduğu, var olan işçi-memur ayırımının ortadan kaldırılmadığı, emekliler ve işsizlerin de sendika kurmalarına olanak sağlanmadığı, memurlara tanınan grevsiz toplu sözleşme hakkının bir kazanım olmadığı, aksine getirilen zorunlu tahkimle grev yasağı getirildiği yönündedir.
Bunların dışında referandumun AKP’ye evet-hayır oylamasına dönüştüğü, emek karşıtı icraatları nedeniyle AKP’ye evet denemeyeceği itirazı da ileri sürülmektedir. Bu itiraz anayasa metninden bağımsız bir yorum ve tercih konusudur, o yüzden değerlendirmemizin kapsamı dışında bırakılmıştır.
Bu yazıda, konuyla ilgili itirazları da göz önüne alarak, sendikal haklara ilişkin anayasa değişikliklerinin ne anlama geldiğini yorumlamaya ve değerlendirmeye çalışacağım.
Birden çok sendikaya üye olmak
Değişiklikle, Anayasanın 51. maddesinde yer alan “aynı zamanda ve aynı işkolunda birden fazla sendikaya üye olunamaz” sınırlaması yürürlükten kaldırılmaktadır. Bu değişikliğin esasına bir itiraz yoktur, sendikal mevzuat bütünüyle demokratikleştirilmeden yapılan değişikliğin bir tür sendikal kaos ve rekabet riski taşıdığı, zayıf ve güdümlü sendikacılığı teşvik edeceği kaygısı dile getirilmektedir. Sendikalar Yasası’ndaki ve Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası’ndaki sendikalaşmayı ve toplu sözleşme yapma hakkını sınırlayan düzenlemelerden dolayı bu itirazların dile getirildiği anlaşılmaktadır.
Değişikliğinin var olan yasaklayıcı ve sınırlayıcı yasal düzenlemelerin değiştirilmesine yol açıp açmayacağının değerlendirilmesinde yarar vardır. Bu sınırlama nedeniyle şimdiye kadar birden çok sendikaya üye olunması durumunda tüm üyelikler geçersiz sayılmış, hatta kimi zaman iş sözleşmesinin feshinin gerekçesi sayılmıştır. Değişiklik aynı işkolunda faaliyet yürüten sendikalar arasında rekabeti de beraberinde getireceğe benziyor. Oluşacak rekabet serbest piyasanın rekabeti gibi olursa çalışanların vay haline, sendikalardaki sarı, turuncu gibi renklerle tanımlanan aşınmaları önleyebilirse çalışanların yararına olacaktır.
Memurlara grev yasağı mı geliyor?
En çok tartışmalı olan Anayasa’nın 53. madde değişikliği ile memurlar ve diğer kamu görevlilerinin toplu görüşme hakkı, toplu sözleşmeye dönüştürülüyor, uyuşmazlık çıkması halinde taraflar Kamu Görevlileri Hakem Kurulu (KGHK)’na başvurabilecek, kurulun alacağı karar kesin olacak, toplu sözleşme yerine geçecektir. Ayrıca, hakkın kapsamı, istisnaları, yapılış biçimi, usulü, toplu sözleşmeden yararlanacaklar ve emeklilere yansıtılması ile KGHK’nun kuruluşu, çalışma usul ve esaslarının yasayla düzenleneceği öngörülmektedir.
Toplu sözleşme hakkı tanınmasına koşut olarak, Anayasa’nın 128. maddesinin “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir” ikinci fıkrasına “Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır” tümcesi eklenmiştir.
Uyuşmazlık olması halinde grev hakkının tanınmamış olması önemli bir eksikliktir. ancak var olan düzenlemede de grev hakkı yoktur. İtirazlar, “değişiklikle uyuşmazlık halinde KGHK’nin kesin olarak karar vermesi zorunlu tahkim niteliğinde olduğu ve Anayasanın 90. maddesine göre iç hukuk metni olarak kabul edilen İLO sözleşmelerine dayanılarak şimdiye kadar kazanılmış olan fiili ve meşru grev hakkının ortadan kalkacağı”dır. Değişiklikle gerçekten elde edilen kazanımlar kaybedilecek mi?
Var olan anayasada (23.07.1995 değişikliği ile) memurlar ve diğer kamu görevlileri toplu sözleşme yapma ve grev yapma hakkı olmayan sendika kurabiliyorlar, toplu görüşme yapabiliyorlar, toplu görüşmede mutabakat sağlansa da sağlanmasa da Bakanlar Kurulu son kararı veriyor. Uygulamada şimdiye kadar Hükümet ile mutabık kalmayan kamu çalışanları sendikaları kısa süreli de olsa Anayasa’nın 90. maddesine dayanarak İLO Sözleşmelerinin sağladığı hakları kullandılar. Bunu kimi zaman toplu vizite eylemi ile kimi zaman kısa süreli de olsa iş bırakarak gerçekleştirdiler.. Bu eylemlerden ötürü ilk zamanlarda soruşturmalar açılmış, cezalar verilmişse de uluslararası sözleşmeleri iç hukuk metni kabul eden yargı kararlarıyla açılan davalar beraat ile sonuçlanmış, verilen disiplin cezaları iptal edilmiştir.
Değişiklikle Anayasa’nın 90. maddesinde hiçbir değişiklik yapılmıyor. Anımsatmak gerekirse; Anayasa’nın 90 maddesi son fıkrasına göre; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle;5170-5/7/2004) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır”
Anayasanın 90.maddesinde değişiklik olmamasına karşın, neden kaygılanılıyor? “Hayır”ın ya da “boykot”un gerekçesini bulmak için çabalayanların dışında değerlendirme yapanların kaygılarının nedeni, şimdiye kadar anayasanın açık hükmüne rağmen uluslararası sözleşmelerin öncelikle uygulanması konusunda gösterilen tereddüt, yargının da çoğunlukla iç hukuk metnini uygulamayı tercih etmesidir. Buradan yola çıkarak, değişiklikten sonra Anayasanın 90. maddesi yerine 53. maddesini esas alınacağından kaygılanılıyor. Aslında buna benzer sorun pek çok alanda yaşanmaktadır, o yüzden AİHM’nin kararlarında sicili en bozuk ülkelerin başında Türkiye gelmektedir.
Hukuk metinlerinin hakkı genişletici biçimde yapılmalıdır. Bence örgütlü mücadele ile yapılacak toplu sözleşme, toplu görüşmeden daha olumlu sonuçlar doğuracaktır, toplu sözleşmenin uyuşmazlıkla sonuçlanması halinde KGHK’nun vereceği karar ne olursa olsun, Anayasa’nın 90.maddesine dayanılarak İLO sözleşmelerindeki haklar yaşama geçirilebilecektir. “Değişikliğin bunu engelleyeceği” savının zorlama olduğunu düşünüyorum, zira Anayasa madde 90. çok açıktır, usulüne uygun yürürlüğe giren temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler -anayasaya aykırılığı dahi ileri sürülemeyen- öncelikle uygulanması gereken hukuk metinleridir. Sendikaların yürüteceği demokratik mücadele sonunda bu konudaki duraksamalar giderilecektir. Kamu çalışanları daha anayasada yokken sendikalarını fiilen kurmamışlar mıydı?
Siyasi ve dayanışma grevi yasağı kalkıyor
Değişiklikle Anayasa’nın 54. maddesindeki iki fıkra kaldırılıyor. Sendikanın sorumluluğunu içeren “Grev esnasında greve katılan işçilerin ve sendikanın kasıtlı veya kusurlu hareketleri sonucu, grev uygulanan işyerinde sebep oldukları maddî zarardan sendika sorumludur” düzenlemesi ile “Siyasî amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verimi düşürme ve diğer direnişler yapılamaz.” düzenlemesi anayasadan çıkartılıyor.
Sendikaların grev esnasına oluşan maddi zararlardan sorumlu tutulmalarının kaldırılmasına karşı çıkan görmedim. Zaten cezaların kişiselliği ilkesine tamamıyla aykırı bir düzenlemeydi ve 12 Eylül Anayasası yapıcılarının sendikalara karşı düşmanca duygularının ürünüydü.
Dayanışma ve siyasi grev yasağının kaldırılmasına da tek başına itiraz eden yok. Ancak “greve gidilebilmesini toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde uyuşmazlık çıkması koşuluna bağlayan birinci fıkrada değişiklik yapılmadığından dayanışma ve siyasi grev yasağının kalkmasının hiçbir şeyi değiştirmeyeceği” itirazı ileri sürülmektedir.
Bence yasağın kalkması her zaman için bir kazanımdır. Yasağın anayasada varlığı, hakkı kullanacak olan için hep bir tehdittir. Zira anayasadaki yasaktan yola çıkarak, Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası’nın 25. maddesi “Siyasi amaçlı grev, genel grev ve dayanışma grevini kanun dışı grev” olarak tanımlamış, 70 maddesi de “kanunsuz grev kararı verenlerin, teşvik edenlerin, zorlayanların ya da propagandasını yapanların üç aya kadar hapis cezası ile cezalandırılacağını” öngörmüştür. Uygulamada bu “suç”u işlemekten ve “suçu övmek”ten pek çok sendikacı ve yazar hakkında ceza davaları açılmış, mahkûmiyet kararları verilmiştir. Anayasa değişikliği, kanunsuz greve ilişkin yasaların değişmesine yol açacak, sendikacılar ve yazarlar hakkında davalar açılmayacaktır. Bu önemsiz mi?
Anayasa değişikliği metnini değerlendirmeyi sürdüreceğim.
Arif Ali Cangı
12.08.2010