Yargı ‘Reformu’ mu? (2) ‘Yırtık Yama Tutmuyor’
06 Mart 2012 18:52 / 1786 kez okundu!
Hükümetin “yargı reformunun üçüncü paketi” olarak kamuoyuna sunduğu “Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı”na ilişkin ilk yazımı ‘Şimdi bu değişiklik “reform” mudur?' sözleriyle bitirmiştim.
İkinci yazıyı yazmama fırsat kalmadan, özel yetkili (ÖY) savcılık ile MİT arasında büyük bir kriz yaşandı. Krizi AKP Hükümeti kendi tarzıyla çözdü. Meclisteki çoğunluğu ile jet hızıyla yasa çıkardı ve MİT’çileri tutuklanmaktan, ÖY Savcının sorgusundan kurtardı.
Krizin esası ve çözüm bulunma yöntemi bir yana, yaşanan süreç, Ceza Yargılama Sistemimizin her an büyük sorunlar çıkarabileceğini bir kez daha gösterdi. Pekiyi sorunun yasal düzenleme olarak kaynağı nedir? DGM’lerin kaldırılması üzerine, onun yerine konulan özel yargılama usulü ve özel yetkili savcılık ve mahkemelere ilişkin Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK)‘nun 250, 251 ve 252.maddeleri. Bu düzenlemelere göre, bazı suçların soruşturmalarının HSYK tarafından görevlendirilen savcılar tarafından yapılması, davaların da Adalet Bakanlığı’nın Teklifi ile HSYK kararı ile kurulan ağır ceza mahkemelerinde görülmesi öngörülmekte, yasada belirtilen suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile doğrudan soruşturma yapılabilmektedir. MİT Müsteşarı da buna dayanılarak ifadeye çağrılmıştı. ÖY Savcılar istediği yerden istediği delili toplayabiliyor, daha doğrusu; Hükümetin emri altındaki Terörle Mücadele Şubesi istediğini araştırıyor, delilleri topluyor, yakalıyor, fezlekeyle ÖY Savcılara iletiyor, savcılar da önlerine gelen dosyaya göre işlem yapıyor. Kolluktan gelen çuvallar dolusu dosyaların, kayıtların savcı tarafından incelenmesi, delillerin denetlenmesi zaten mümkün değil, bu nedenle bu fezlekeler çoğunlukla iddianameye dönüşüyor. Bu soruşturmalarda ve davalarda gözaltı ve tutukluluk süresi iki katına uzatılıyor, soruşturma dosyasının incelenmesi, fotokopi alınması yasaklanabiliyor. Sözün kısası ÖY Savcılıklar, mahkemeler ve yargılamaları, kaldırılan DGM’leri, hatta Sıkıyönetim Mahkemelerini aratmıyor. Bu yüzden Adliyelerde bu mahkemeler adıyla ‘DGM’ işaret edilirler. ‘Reform’ olarak adlandırılan tasarı bu olağanüstü yargılamaya dokunuyor mu? Yanıtı; HAYIR.
Tasarı ile Terörle Mücadele Kanunu (TMK)’nun 10.maddesindeki, avukatın dosyayı inceleme ve belgelerden örnek almasının sınırlanması üç ayla sınırlandırılıyor. Şimdi buna reform mu diyeceğiz? Değişiklikten sonra da TMK’ya dayanılarak soruşturma yapılıyorsa üç aya kadar neyle suçlandığınızı yine bilmeyeceksiniz, savunma yapamayacaksınız. Buna ‘peşinen cezalandırma’ denir.
Tasarıyla, ‘Suç işlemek amacıyla örgüt kurma’yı düzenleyen Türk Ceza Kanunu (TCK)nun 220 maddesindeki; ‘örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır’ hükmü korunurken, ‘örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek cezanın yarı oranında indirileceği’ eklemesi yapılıyor. Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılmaya devam ediliyor, ama ‘örgüt üyeliğinden dolayı verilecek cezanın yapılan yardımın niteliğine göre üçte ikiye kadar indirileceği’ öngörülüyor. Bu maddelerin uygulamasını son olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi operasyonunda gördük, istenen ceza miktarları, yapılan yargılamanın inandırıcılığını ve ciddiyetini ortadan kaldırıyor. Bir eylemin iki ayrı suç olarak kabul edilmesi ve katmerli ceza öngörülmesinin ceza adaleti ile alakası olamaz. Çifte cezalandırma ortadan kaldırılmadan bu alanda reformdan söz edilemez.
Tasarıyla, Basın Kanunu’na göre 1 Haziran 2005 tarihinde önceki toplatma, kapatma ve satışın engellenmesi kararları etkisiz hale getirilmeye çalışılıyor. Ceza Kanunu’nda 1 yıla kadar ceza öngörülen suçlarda adli para cezası ve yargılama giderinin yatırılması halinde dava açılmayacağı, en son Kemal Kılıçdaroğlu hakkında fezleke düzenlenmesine yol açan ‘adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs’ suçunun cezasının para cezasına dönüştürülmesi ‘yenliği’ getiriliyor. Ceza Yargılamasının ‘abc’si olan tutuklamaların gerekçeli olması kuralı yasaya yazılarak, ‘hukuksuz tutuklamalar ülkesi’ olduğumuz kabul ediliyor.
Sözün özü, ‘reform’ olarak sunulan tasarı ÖY Mahkemelere, ÖY Savcılıklara, özel yargılamalara dokunmuyor, düşünceyi açıklamayı suç haline getiren Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ile bir derdi yok. Ne yapılmaya çalışıyor? Bir takım değişikliklerle Ceza Hukuku sistemine yama yapılmaya çalışıyor, ama yırtık yama ile kapatılamayacak kadar büyük, adil yargılamayı sağlayacak yeni bir hukuk düzeni şart.
Bu gerçekler ortadayken, adaleti, hakkaniyeti sağlamayan, hakları güvenceye almayan değişikliklerin ‘reform’ olarak yutturulmaya çalışılması ayıp olmuyor mu?
Gerçekten ‘reform’ yapılmak isteniyorsa, hakları güvence altına alan yasa değişiklikleri yapılmalıdır. Bunu yapmıyorsanız reform demeyin bari…
Arif Ali CANGI
06.03.2012
Son Güncelleme Tarihi: 07 Mart 2012 19:10