Asıl sorun
15 Nisan 2009 16:37
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’u canlı yayında izledim.
Konuşması çelişkilerle doluydu ama bence asıl sorun o değil.
Asıl sorun, bir genelkurmay başkanının konuşmasının bilmem kaç televizyon tarafından canlı olarak yayınlandığı bir ülke olmamız.
Bizim bilinçaltımız temelinden çarpılmış.
Çok doğal geliyor bize Genelkurmay Başkanı’nın her konuda bir “başöğretmen” edasıyla konuşması ve bu konuşmanın böyle yayınlanması.
Hangi gelişmiş ülkede böyle bir sahneye rastladınız?
Hiçbir ülkede.
Biliyorum, “bizim özel koşullarımız var” diyecekler.
Zaten de sorun o işte, “özel koşullarımız” olması ve cumhuriyet tarihi boyunca bu koşulların hiç değişmeden sürmesi.
Asıl can alıcı soru da bu:
“Niye bizim özel koşullarımız var?”
“Kürt meselesi” derseniz, Britanya’yı, İspanya’yı hatırlamanız gerekir.
Oralarda İrlanda ve Bask sorunları vardı, genelkurmay başkanlarının konuşmaları her yıl böyle televizyonlardan yayınlanıyor muydu?
Hayır.
Bizim, evet, “özel koşullarımız” bulunuyor, daha doğrusu bir tane “özel koşulumuz” var bence, o da “ordunun siyasetin içinden çıkmama” direnci.
Dün Genelkurmay Başkanı’nın konuşmasında, bizim “özel koşulumuza “göre olumlu sözler de bulunuyordu.
“Türkiye halkı,” dedi.
“TSK demokrasi rejimine saygılıdır” dedi.
Bir ordu, “demokrasiye saygılı olduğunu” açıklamak zorunda kalıyorsa ve bu “olumlu” bir işaret olarak görülüyorsa, zaten bu da bir sorundur.
Ordunun demokrasiye saygılı olması, söylenmeye bile muhtaç olmayan bir gerçek olarak yerleşmiş bulunmalı bir ülkenin hayatına.
Ama ordu demokrasiyi öylesine hoyratça hırpaladı ki bu ülkede, böyle bir lafı bile “olumlu” bulacak hale geldik.
Tabii, çok tuhaf sözler de söyledi.
“Ulus-devleti” savundu mesela.
Hem Avrupa Birliği’ne başvuracaksın hem de “ulus-devlet” kalacağız diye tutturacaksın.
Avrupa Birliği üyesi “ulus-devlet” nasıl olunacak?
AB’ye üye olursan, “ortak para” kullanacaksın, “hukuk birliği” olacak, “ortak anayasayı” kabul edeceksin, “sınırlar” bulunmayacak.
Ulus-devlet ortadan kalkacak anlayacağınız.
Peki, Genelkurmay Başkanı Avrupa Birliği üyeliğine karşı mı?
Açıkça söylemedi ama eğer “ulus-devlete” bu kadar meraklıysa AB’ye karşı demektir.
O zaman da bir toplumun bütün hayatını ve geleceğini değiştirecek bir siyasi konuda Genelkurmay Başkanı nasıl “belirleyici” olmaya çalışır?
Devlet politikası olarak AB üyeliği benimsendiyse, sen de buna karşıysan, yapabileceğin tek şey “istifa etmek” ve AB karşıtı bir siyasi parti kurmak ya da böyle bir siyasi partiye katılmaktır.
Ama sen belirlenmiş bir devlet politikasına karşı çıkarsan ve istifa etmeyip bu konudaki fikirlerini “dikte etmeye” kalkarsan, “TSK demokrasiye saygılıdır” lafı havada kalır.
Demokrasilerde, genelkurmay başkanları bu tür siyasi kararlara karışamıyorlar.
Karışmaya kalktıklarında, “sana ne, sen kendi işinle uğraş” cevabını alıyorlar.
Bana sorarsanız, Orgeneral’in konuşmasındaki büyük “hatalardan” biri de “koruculuk” sistemi için gösterdiği örneklerdi.
Irak’ta ve Afganistan’da Amerikalıların “koruculuk” sistemini kurduklarını söyledi.
İyi de, onlar o topraklarda “işgal ordusu”, kendi ülkendeki uygulamalar için “işgal ordularının” yöntemlerini örnek gösteriyorsan, kendini kendi topraklarında “işgal ordusu” gibi görüyorsun sonucu çıkar.
Bir ordu, kendi topraklarında “işgal ordusu” gibi davranmamalı.
O davranışların sonucu iyi olmuyor.
Bir de Huntington meselemiz var.
Orgeneral, Huntington’dan o kadar söz etti ki Huntington’ın da bir “general” olduğunu düşünmeye başladım.
Huntington’a atfen ileri sürdüğü taleplerin en tehlikelisi “ordunun özerk davranma” gereğiydi.
Ordu savaşta “özerk” davranamaz.
Savaşın zamanını, yerini, amacını ve hedefini parlamento belirler.
Ordu, o hedefe ulaşmak için yapılması gereken “askerî” eylemlerin biçimini belirlemekte “özerktir” sadece.
Kimse onlara, “şuraya da dört tabur kaydır” diyemez.
Ama ordu da, “ben savaşın amacını ve hedefini belirleyeceğim” diyemez.
Savaş siyasetin bir parçasıdır ve o yüzden kiminle, ne zaman savaşılacağına siyasiler karar verir.
Genelkurmay Başkanı, “anayasanın değiştirilemez maddelerinden” de söz etti.
Bundan Genelkurmay Başkanı’na ne?
Aftan söz etti.
Bundan Genelkurmay Başkanı’na ne?
Asıl sorun bu işte, “Genelkurmay’ın bu ülkeyi yönetmek istemesi, dahası bunun kendi hakkı olduğuna” inanması.
Genelkurmay başkanlarının konuşmaları hakkında yazı yazmak zorunda kaldığımız sürece “sorun” bitmez.
Bir gün buna ihtiyaç kalmadığında Türkiye’nin “özel koşulları” ve sorunları da sona ermiş olur.
Ahmet Altan/Taraf