Aslında hep ırkçıydık Ersin Tokgöz
11 Ocak 2010 15:24
Sosyologluğu gazetecilikle at başı giden Ertuğrul Özkök bile anlamamış; “Yıllardır birlikte yaşayan insanlara aniden ne oldu? ‘Mutlu Çingeneleri’ mutsuz eden bu olaylar nasıl patladı?” diyor. Gerçi kabahatli aramıyor ama nedenini merak ediyor.
Peki siz? Manisa Selendi’de devletin belediye aracılığıyla el verdiği taşlı, sopalı saldırılar eşliğinde bir sürgün yaşanmasına şaşıranlardan mısınız?
Romanların (Çingenelerin) basit bir kahve kavgası bahanesiyle linç edilmeye çalışılması, yaklaşık 1000 kişilik akıncı grubun Romanların yaşadığı yere akın edip evleri, çadırları taşlaması, otomobillerin, minibüslerin devrilip yakılması...
Sizi de mi hayrete düşürdü?
Yapmayın Allah aşkına... Nerede yaşıyorsunuz?
Yoksa sizin “Çingene kızlarla birlikte olursanız ömür boyu gusül abdesti alsanız bile cenabetliğiniz gitmez” gibi yarı dini, yarı ırkçı ama tam faşist bir kültür örüntüsünden de mi haberiniz yok?
Yankesicilik, pezevenklik, şirretlik gibi tüm aşağılayıcı nitelemelerin yakıştırıldığı ve yapıştırıldığı bir etnik tariften de uzaksınızdır bu durumda. Bu alaycı-rijit dille de büyümemişsinizdir.
“Osmanlı’da yetmişikibuçuk millet yaşardı” derin analizinin ‘buçuğu’ olarak horlanmak için kimin işaret edildiğini de bilmiyorsunuzdur hiç.
Kaka çocuk oldunuz mu ailenizin “Zaten seni çingenelerden aldık” sözüyle de terbiye edilmemişsinizdir o halde.
O zaman “Kürt çalar Çingen oynar” sözü de kulağınıza hiç tanıdık gelmemiştir. Hani atasözü...
***
Yani ırkçı söylemin emniyet supabı olan ‘azınlıkların hayvanlaştırılması/insanlık dışı kabul edilmeleri’ ile ilgili literatürde eksiğimiz yoktu.
Ötekini küçülttükçe, hor gördükçe, aşağılayıcı yaftalarla etiketledikçe kendisinin büyüdüğünü sanan, ittikçe boyun eğdirdiğini düşünen, boyun eğdirdikçe kendini daha güçlü hisseden bir ‘milli dil’ yokmuş, o milli dil her iki tarafı da dipten derinden bilemiyormuş, bugünkü kavgalara giden yolun taşlarını sessiz sedasız döşemiyormuş gibi... Öteki kimliğe nefret berideki kimliğe sevgi olarak yaşanmıyormuş gibi...
Böylesi bir patlamanın ardından en sosyologumuza bile kalan ‘anlamamak’ oluyor.
Oysa anlayanlar beri geliyor.
Mesela; Talat Paşa’ya rahmet okuturcasına, sürülen Romanlara ‘Siz önce bir aynaya bakın’ paylaması eşliğinde ‘kendi rızamla gidiyorum’ diye kâğıt imzalatan Manisa Valisi Celalettin Güvenç...
Mesela; akıncı grubun anında toplanıp linç kardeşliğini kurmalarında belediyeden yaptırdığı anonsla ‘öfke dolu göğüsleri kabartan’ MHP’li Belediye Başkanı Nurullah Savaş...
Mesela; anında galeyana gelebilen ve büyük bir cesaretle yakıp yıkan ilçe halkı...
Ve mesela; ilk gün yaklaşık beş saat süren ve bu süre sonunda ancak dindirilebilen olayların ardından ‘HİÇ KİMSEYİ’ gözaltına almayan güvenlik güçleri.
Bu rahatlık, bu pervasızlık, bu hız o ırkçı kültürün anlamaktan öte içselleştirilmesinin resmidir.
Biz anlamıyor gözükmeye devam edelim. Ve kendimizi iyi hissetmek için yeni efsaneler üretip kenara koyalım; rahatlamak, sonradan kullanmak için.
Bu arada; yerleşik olmayan “onları” hep başka yerde konumlayarak kendi buradalığımızı tüm ihtişamımızla pekiştirelim, cümbüş algımıza rağmen onları görünmez kılalım, kendi görünürlüğümüzü artıralım ve kalıcılığımızı sabitleyelim.
Canımız sıkılırsa kolay; devlet de el verir, süreriz.
Radikal.com.tr