Atatürk’e iftar sofrası kurmak... - Ramazan Rasim

12 Ağustos 2011 11:26  

 

Atatürk’e iftar sofrası kurmak... - Ramazan Rasim

Tarhan Erdem’in son araştırmasına göre Türkiye 38 milyon yetişkin vatandaş Ramazan’da oruç tutuyor. Buna arada bir tutanlar dâhil değil. Hiç tutmayanların sayısı da dört milyon...

Bu rakamları görünce “Bizi Allah koruyor, Ramazan’ın esas mucizesi bu” dedim.

Düşünsenize 38 milyon aç, geri kalanlar yiyip içmekte. Bundan başka gerilime ihtiyaç var mı?

Bu 38 milyon içinde delisi, sinirlisi, hoşgörüsüzü, her türlü insan var. Bunu 16 saat oruç, sigara krizleriyle çarptığınızda, üzerine bir de oruçsuz 11 ayın üçüncü sayfa haberlerini eklediğinizde bu denklemden 38 milyon farklı tartışma, kavga, dövüş nedeni çıkmaması tam bir mucize.

O yüzden de şortlu bir kıza otobüste kötü davranılabileceğine de, o kızın birine tokat atıp daha sonra bunu laiklik krizine çevirebileceğine de inanırım. Ama vaka üzerinden büyük sosyolojik sonuçlara ulaşıp faturayı tüm Müslümanlara ya da tüm laiklere çıkarmak isteyenlere hiç inanmam...

Çünkü hakikatleri kendine göre eğip büküp sopa gibi kullanmaya epey teşne, sert çelişkilerle dolu bir toplum bu.

Bu çelişkileri gidermek için de zaman zaman tarihsel, sosyolojik hakikatlerimiz de eğilip bükülüyor. Hâlbuki gerçeği “bize faydalı” gerçeğe çevirmenin kimseye bir faydası olmuyor.

Bunu niye dedim şimdi? İnternette dolaşan bir yazı var. Başlık “Atatürk oruç tutar mıydı?” Bazı versiyonlarında başlık “Atatürk ve Ramazan”.

Aslında Atatürk’ün inancıyla ilgili devletin resmî tezini tekrarlayan bir yazı... Nedir o tez? Aşağı yukarı şöyle bir şeydir: Atatürk aslında çok inançlıydı, dine çok saygılıydı, İslam hakkında çok bilgiliydi ama riya olmasın diye bunu gizli tutardı.

Bunun 19 mucizeli, Damal Dağı’nda siluetli ortodoks versiyonları da var.

Bunu niye yapıyorlar anlamak mümkün. Nüfusunun çok büyük bir bölümünün düzenli oruç tuttuğu bir ülkenin kurucusunu da bu kalıba sokarak kuruculuğun bekası için faydalı bir şey yapıldığı zannediliyor. İnançlı bir Atatürk eleştirilere karşı daha rahat savunulabilir ve korunabilir bulunuyor.

Ama Atatürk ihtiyaca göre kesilip biçilirken, Mustafa Kemal Atatürk’e çok ayıp edilmiş olunuyor.

O halde gerçeği Atatürk’ün Uşağı Cemal Granda Anlatıyor’dan okuyalım:

“Benim, yanında bulunduğum süre içinde hiç namaz kılmadı. Oruç da tutmadı. Ramazanlarda içki içer, fakat Kadir Geceleri sofra bile kurdurtmazdı. Saygısı büyüktü. Bazen mevlit dinlediği de olurdu. Sofrada Hafız Yaşar Bey’in mevlidini saygıyla dinlerdi. Mevlidin Miraç bölümünde ‘Göklere çıktı Mustafa’ denince gözleri yaşarırdı. O zaman hemen kolonya götürürdük. İnanışı samimiydi. Bence Allah’a inanıyordu. Öyle ‘Allah’ derdi ki yalnız kalınca, O’nun gibi kimse diyemez. Herkes çekilip yapayalnız kalınca gökyüzüne bakar, kendi kendine ‘Allah’ derdi. Böyle güzel ‘Allah’ diyen adam yoktur.”

Bu da aynı hatırattan başka bir bölüm:

“Bir yaz akşamı Dolmabahçe Sarayı’nda kadınlı, erkekli otuz kadar çağrılı vardı. Yemek sona ererken Muayede Salonu’nun büyük kapısının parmaklıkları arasından güneş doğuyordu. Eşine çok az rastlanan muhteşem bir manzaraydı bu. Atatürk’ün bir işaretiyle manevi kızlarından Nebile Hanım, sandalyesinin üzerine çıktı. İnce endamıyla bir heykeli andırıyordu. Başladı sabah ezanı okumaya.

Ahenkli bir ses geniş salonda yankılandı.

Atatürk başını yukarı doğru kaldırmış, kendinden geçmiş bir halde ezanı dinliyordu. Bir an geldi, yanaklarından yaşlar süzülmeye başladı.”

Atatürk Kadir Gecesi içki içmezdi. Bu bilgiyle yetinin ve Atatürk’ün hayatını yeniden yazıp önüne iftar sofraları kurmayın. En fazla onu çok seven uşağı gibi “Bence Allah’a inanıyordu” diye hüsnü zan edebilirsiniz.

Atatürk’ü çok sevenler olarak, en azından onu olduğu gibi kabul edip sevmeyi bir deneseniz?


ramazanrasimtaraf@gmail.com

Taraf

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0