24 Haziran'dan demokrasi dersleri

28 Haziran 2018 02:10 / 1121 kez okundu!

 

 

Bir seçimi daha ‘sağ salim’ geride bıraktık. Hepimize geçmiş olsun. Seçimler ister istemez gerilimlidir. Sonuçları itibariyle bazılarına haz bazılarına acı verici bir yarıştır. Kazananların taşma, kaybedenlerin tabiri caizse ‘cınıma’ ihtimâli her zaman vardır. Bu ihtimal demokrasinin usul kurallarının köklü şekilde yerleşmediği ve yeterince sadakat görmediği yerlerde daha kuvvetlidir. Bu yüzden, salimen tamamlanan her seçim büyük bir başarıdır.

 

****

 

24 Haziran’dan demokrasi dersleri

 

Bir seçimi daha ‘sağ salim’ geride bıraktık. Hepimize geçmiş olsun. Seçimler ister istemez gerilimlidir. Sonuçları itibariyle bazılarına haz bazılarına acı verici bir yarıştır. Kazananların taşma, kaybedenlerin tabiri caizse ‘cınıma’ ihtimâli her zaman vardır. Bu ihtimal demokrasinin usul kurallarının köklü şekilde yerleşmediği ve yeterince sadakat görmediği yerlerde daha kuvvetlidir. Bu yüzden, salimen tamamlanan her seçim büyük bir başarıdır.

Seçim demokrasinin gerekli şartıdır. Elbette başka şartlarla tamamlanması gerekir; fakat onun olmadığı yerlerde diğer şartlardan bahsetmek bir anlam taşımaz. Bundan dolayı bir ülkenin demokrasisinin en önemli ve en karakteristik özelliklerini en fazla teşhir eden gösterge seçimlerdir. Seçimlerin usulüne uygun yapılabilmesi alışkanlığı, geleneği, tecrübesi ve bunu mümkün kılan kurumlaşma demokrasinin en önemli varlığıdır. Bu her ülke için geçerlidir. Yakın sayılacak bir geçmişte ABD’de bazı seçimlerde yaşanan sorunlar yüzünden Amerikan demokrasisi neredeyse çökecekti. Bu ülkedeki ikinci seçmen yüzünden oyları daha az olan tarafın kazandığı bir seçimde ve oyların sayılmasında hata yapıldığı iddialarının ayyuka çıktığı bir başka seçimde sistem patlamaktan son anda ve zor kurtuldu. Belki de Amerikan Anayasa Mahkemesi’nin “seçimin yapılmış olması ve seçim sonuçlarına rıza gösterilmesi seçimi kimin kazandığından daha önemlidir” mealinde bir karar vermesi sayesinde ABD siyasî rejimini muhafaza edebildi.

Seçim öncesinde medyada yazan ve konuşan kimselerden neredeyse hiçbiri en önemli şeyin seçimin usulüne uygun ve sakin bir şekilde yapılması olduğuna dikkat çekmedi. Kimin kazanacağı-kaybedeceği veya kimin kazanması-kaybetmesi gerektiği ana konu olarak gündemde kaldı. Belli kesimler ise peşinen usulsüzlük iddialarında bulunarak seçimleri adeta sabote etmeye çalıştı. Ben ısrarla demokratik seçimlerin en önemli demokratik varlığımız olduğunu vurguladım. Bu kurumun korunmasının ve geliştirmesinin uzun vadede 24 Haziran’da kimin kazanıp kimin kaybettiğinden daha önemli olduğunu hatırlattım.  Demokratik seçim kurumunu yaşatmak için her bireysel ve kurumsal aktöre görev düştüğüne işaret ettim.

Âdil seçimin ne olduğunu ayrıntılı olarak analiz eden yazılarımda seçimin şartlarını objektif ve sübjektif şartlar olarak ikiye ayırdım. Türkiye’nin objektif şartları -baraj meselesi nispeten hariç- önemli ölçüde karşıladığını belirtim. Baraj iki parti için işleyecekti. Vatan Partisi ve HDP. İlki bir partiden ziyade bir kulüp. Nitekim VP’nin cumhurbaşkanı adayı Perinçek adaylık için topladığından daha az sayıda oy alabildi. HDP ise barajı aştı. Böylece Türkiye seçimlerde objektif şartların tamamını yerine getirdi. Sübjektif şartlarda sıkıntılar vardı. Ama zaten ölçülmesi ve tartışmaya mevzu yapılması zor olan bu alanlarda da iddia edildiği kadar büyük sorunlar yaşanmadı.

Seçim güveliği önemli bir problemdi. Bunun iki sebebi vardı. İlki ve daha çok dikkat çekileni olağanüstü hâl altında seçime gidilmesiydi. İkincisi ve daha az gündeme getirileni PKK’nın belli yerlerde seçmenler üzerinde baskı kurmasıydı.

“Seçimlere olağanüstü hâl altında gidilmemesi daha iyi olurdu” dedim, ama bunun da çok önemli bir sorun yaratmayacağını vurguladım. Çünkü 16 Nisan referandumu da olağanüstü hâl altında yapılmış ve önemli bir sıkıntı yaşanmamıştı. Nitekim bana göre 24 Haziran’da Erdoğan’ın aldığı sonuç da referandumun sağlıklı vuku bulduğuna karine teşkil ediyor. Ayrıca olağanüstü hâlin seçmen davranışlarını etkileyeceğine veya seçmenlere baskı olarak yansıyacağına dair somut bir işaret de yoktu. Son günlerde iktidar kanadından da olağanüstü hâlin seçimlerden sonra kaldırılacağı açıklamasının gelmesi olağanüstü hâli psikolojik etki bakımından tamamen sıfırladı. Diğer taraftan, olağanüstü hâlin seçim güvenliği açısından yararları da oldu. Güneydoğu’da PKK’nın seçmenleri HDP lehine takip etmesi ve baskı altına alması bu sayede alınan tedbirlerle kısmen de olsa azaltıldı. Bu da seçim güvenliğini artıran bir gelişmeydi.

Seçim gecesi yürütme organı belli oldu. Artık günlerce kim hükümet olacak diye beklemeyeceğiz. Sekiz partinin milletvekillerinin oturacağı, temsil kabiliyeti gayet yüksek, renkli bir parlamento oluştu. Bunun faydaları da zararları da olacaktır. Parlamentonun çok partililiğinin kanun yapma faaliyetini nasıl etkileyeceğini zamanla göreceğiz.

Bu seçimden sonra yapılması gereken bazı işler var. En başta, baraj % 5’e indirilmeli. Yüzde beşe ulaşan bir toplumsal tabana sahip bir siyasî hareketin Meclis’te temsil edilmemesi haksız ve mantıksız. Ayrıca, baraj fiili olarak da ortadan kalktı. Sanırım bu konuda Meclis’te kolayca bir uzlaşma sağlanabilir. İkincisi, seçen-seçilen ilişkisinin daha sağlıklı olması için seçim bölgelerinin daraltılması. Bence 5’ten çok milletvekili olan hiçbir seçim çevresi kalmamalı. Bu, partilerdeki aşırı merkeziyetçiliği törpülemeye de yardımcı olacaktır. Üçüncüsü, tüm partilerin yeni sistemi geliştirmek üzere işbirliğine açık olması. Türkiye yeni bir hükümet sistemine geçti. Yapılan özünde hükümet sistemi değişikliği ama üç ana kuvvet arasındaki ilişkiler de yeniden şekilleneceği için etkisi daha geniş alanda ortaya çıkacak. Muhalefetin mantıksız bir şekilde sisteme toptan karşıyız diye tutturmasının bir anlamı kalmadı. Onun yerine sistemin açık ve gediklerinin giderilmesine kafa yormalı. İktidar kanadı da yeni sistem mükemmelmiş ve her yönüyle tamamlanmış gibi davranmak yerine sistemi iyileştirmek için gerekirse muhalefetle iş birliğine açık durmalı.

Şüphe yok ki seçimin en büyük galibi Türkiye ve Türkiye halkı. Her şeyden önce yüzde 85’i bulan katılım oranıyla Türkiye demokrasisi diğer demokrasileri kıskandırdı. Katılımın yüksekliği rejimin meşruiyetini takviye etti. Türkiye HDP gibi şiddetle bağları aşikâr bir partiyi bile siyaset sahnesinde muhafaza ederek bu bakımdan belki de dünyadaki en yüksek standartlara sahip olduğunu kanıtladı. AB’de hiçbir ülke bunu yapmazdı. ABD ise böyle bir siyasî oluşumu açık ve örtülü her yolla çoktan tasfiye etmiş olurdu. Türkiye seçmenleri her seçimde olduğu gibi bu seçimde de muazzam bir sağduyu, inanılmaz bir bilgelik sergiledi. Bir ‘master mind’ın yapamayacağı kadar titiz bir çalışmayla genel olarak siyasete şekil verdi ve her siyasî aktöre ayrıca ele alacağım mesajlar gönderdi, onlara bazı bakımlardan ayar çekti.

 

Atilla YAYLA

(gazeteyeniyuzyil.com)

28.06.2018

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.