Çağdaşlaştıramadıklarımızdan mısınız?

10 Temmuz 2018 22:02 / 1281 kez okundu!

 

 

Dil –en azından gelişkin şekliyle- insanlara mahsus bir iletişim aracı. Ancak, dil aynı zamanda çetrefil bir araştırma ve tartışma konusu. Çünkü diller sadece insanlar arasındaki iletişimin aracı olarak değil insanlar arasındaki mücadelelerin aleti olarak da kullanılabilmekte. Özellikle soyut değerleri adlandırmakta kullanılan kelimeler ikna, empoze, baskılama, dışlama gibi niyetlere ve güç ilişkilerine hizmet edebilmekte.

 

****

 

Çağdaşlaştıramadıklarımızdan mısınız?

 

Dil –en azından gelişkin şekliyle- insanlara mahsus bir iletişim aracı. Ancak, dil aynı zamanda çetrefil bir araştırma ve tartışma konusu. Çünkü diller sadece insanlar arasındaki iletişimin aracı olarak değil insanlar arasındaki mücadelelerin aleti olarak da kullanılabilmekte. Özellikle soyut değerleri adlandırmakta kullanılan kelimeler ikna, empoze, baskılama, dışlama gibi niyetlere ve güç ilişkilerine hizmet edebilmekte.

Bundan dolayı zaman zaman bazı kelimelerin adeta bir savaş aracı hâline getirildiği görülüyor. Dilleri silaha dönüştürmekte en başarılı olan kimseler ise faşizm ve sosyalizm gibi kapalı-sert ideolojilerin mensupları. Onlar kelimelere ancak özel çabayla farkına varılabilecek özel anlamlar yükleyerek kendilerini ideolojik mücadelede avantajlı duruma yerleştirebilmekte. G. Orwell’in 1984 adlı romanında bunun iyi bir anlatımı var. Örnek olması için söylersek ortodoks sosyalist literatürdeki demokrasi, özgürlük, insan hakları kavramları bunların tam tersini savunan sosyalizmi geniş kitlelere ‘satma’nın ve rakipleri zor duruma düşürmenin hizmetine koşulan, anlamı çarpıtılmış kavramlar. Bu yüzden, kavramlara karşı dikkatli olmak lâzım.

Geçenlerde Kemaleddin Taş’ın Din ve Toplum Görüşleriyle Cemil Meriç (Rağbet Yayınları) adlı kitabını okurken Meriç’in ‘çağdaş’ kavramıyla ilgili görüşlerini öğrendim. Gençlik yıllarımda okuduğum Cemil Meriç’in her görüşüne katıldığımı söyleyememem. Hatta çoğu meselede kendisine çok zıt düşmekteyim. Ama zaman zaman hoşuma giden ve benim görüşlerimle çakışan görüşleri de olmuyor değil. ‘Çağdaş’ kavramı hakkındaki görüşleri de öyle.

‘Çağdaş’ biz Türkiye vatandaşları için masum bir kelime değil. Cumhuriyet tarihimizde hemen her zaman tahakkümün, baskının ve toplum mühendisliğinin kısa ifadesi, şifresi ve aracı olarak var olmuş ve kullanılmış. Bunun son dalgasını 28 Şubat sürecinde gördük. Bu kavram hâlâ bazı toplum katmanlarında tepeden bakıcı, baskıcı, sosyal mühendislikçi çağrışımlarını ve itibarını koruyor. O kadar ki bazen onun adına vücut bulmuş-yapılmış her şeyden mağdur olmuş muhafazakâr fikir ve siyaset adamları bile farkında olarak veya olmayarak bu kavramı kullanıyor.

Cemil Meriç şiirimsi ifadelerle ve abartılı şekilde kavrama yükleniyor. Onu Hristiyan Batı’nın putu olarak adlandırıyor. Diyor ki: “Çağdaşlaşmanın adı asrileşmektir, asrileşmek, yani maskaralaşmak, gavurlaşmak.” Çağdaşlaşmanın manası ise ona göre şu: “Bu kendi derisinden çıkmak, kendi mukaddeslerini inkâr etmek ve peşin köleliğe razı olmak değil mi? Biz apayrı bir medeniyetin çocuklarıyız; düşman bir medeniyetin, bambaşka ölçüleri olan, çok daha eski, çok daha asil, çok daha insanca bir medeniyetin.”

Doğrusunu söylemek gerekirse C. Meriç’in medeniyet zıtlaştırması benim aklıma yatmıyor. Ben çok sayıda değil tek medeniyetin mevcut olduğu kanaatindeyim. Meriç ve onun gibi düşünenlerin kültür ve teknoloji ile medeniyeti karıştırdığını sanıyorum. Bu konuya bakışta Ziya Gökalp’in daha sağlam bir yerde durduğunu düşünüyorum.

Ancak, Meriç’in iki tespitinin önemli olduğu fikrindeyim.

Her ne kadar kendi içinde çelişkiye düşüyor olsa da Meriç’in “aynı çağda muhalif çağlar vardır” lafında bir doğruluk olduğunu sanıyorum. ‘Modernizm – post-modernizm’ tartışmalarında da bu husus açığa çıkıyor. Zaman kendi kendisine çağ içi, çağ dışı, modern-post-modern diye bölünmüyor. Bunlar bizim yaptığımız ayrımlar. Buna rağmen bazen bunlara fiziksel dünyanın geçekleri gibi muamele edenler çıkıyor.

Cemil Meriç ‘çağdaş-çağdaş olmayan’ kavram çiftinin ‘gelişmiş-gelişmemiş, ‘kalkınmış- kalkınmamış’ kavram çiftleri gibi değer yüklü olduğuna işaret ediyor. Toplumları ‘sanayileşmiş-sanayileşmemiş’ diye ayırmanın daha aydınlık ve ilmî bir yaklaşım olduğunu söylüyor. Tamamen aynı fikirdeyim.

Cemil Meriç’in sosyoloji çalışmış olmasına rağmen liberal düşünürlerle pek ilgilenmemiş olmasına da hayıflanıyorum. Meselâ sosyolojinin en önemli isimlerinden olan H. Spencer’ı okumuş olsaydı toplumları statü toplumu ve sözleşme toplumu olarak adlandırmanın daha doğru ve değerlerden daha azade bir yaklaşım olduğunu da görebilirdi. Bu belki onun ferdiyetçilik karşıtı ve kolektivist bir toplum anlayışına meftun olmasına da mani olurdu. Keza, sosyalist rejimlerin çöküşünü görseydi tahmin ediyorum ki kapitalizm ve liberalizm hakkındaki daha ziyade sosyalist tezlere dayanan ve hayat tarafından yanlış olduğu gösterilmiş görüşlerini de tashih etme ihtiyacı duyardı.

Cemil Meriç ‘çağdaş’ kavramının değer yüklü ve Batı’nın menfaat savaşının aracı olma durumuna düşmüş bir kavram olduğunu söylemekte çok haklı.

 

Atilla YAYLA

(gazeteyeniyuzyil.com)

10.07.2018

 

Son Güncelleme Tarihi: 11 Temmuz 2018 15:18

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.