Dördüncü Yılında 15 Temmuz Olayı
27 Temmuz 2020 11:09 / 1506 kez okundu!
15 Temmuz darbe girişimi bugün dördüncü yılını tamamlayarak beşinci yılına giriyor. Tarihimizdeki bu benzersiz hadiseyi anmak, özelliklerini hatırlamak ve hatırlatmak demokrasiye ve insan haklarına bağlı her vatandaş için bir görev olmaya devam ediyor.
****
Dördüncü Yılında 15 Temmuz Olayı
15 Temmuz darbe girişimi bugün dördüncü yılını tamamlayarak beşinci yılına giriyor. Tarihimizdeki bu benzersiz hadiseyi anmak, özelliklerini hatırlamak ve hatırlatmak demokrasiye ve insan haklarına bağlı her vatandaş için bir görev olmaya devam ediyor.
Dört yıl önce bugün Türkiye Cumhuriyeti eşsiz ve benzersiz bir darbe teşebbüsüne şahit oldu. Bu teşebbüs çeşitli unsurların, ama özellikle, iç içe geçmiş vaziyette, Erdoğan ile halkın direnişi sayesinde akim kaldı. Erdoğan şapkasını alıp gitmedi, direndi. Halk, darbecilere karşı çıktı, içinde daha önceki darbelerden baki kalan kırıklığı ve öfkeyi darbenin failine/faillerine yansıttı ve darbecilere tabiri caizse darbe yaptı, unutulmaz bir ders verdi.
Aradan zaman geçtikçe insanlar olayları ve önemini unutmaya meylederler. Bu bir ölçüde kaçınılmaz bir durum. Ancak, 15 Temmuz darbe teşebbüsü gibi tüm toplumu ilgilendiren bir vakanın unutulmaması ve unutturulmaması lazım. Bunu yapmak geleceğimize kastetmek anlamına gelir. Bu yüzden darbeyi ve özelliklerini kısaca hatırlatmak istiyorum.
Darbe olağan şartlar altında sivil toplumun bir parçası sayılması gereken ama kendi özel şartları içinde sivili toplumun tamamen dışında bulunan bir aktör tarafından gerçekleştirilmek istendi. Bu aktör görünüşte bir cemaat, bir eğitim hareketi yüzlerine sahipti ama aslında istihbarat, kumpas, hırsızlık, şantaj gibi işlerle meşgul olan, eğitimi bu faaliyetleri gölgelemek ve bu faaliyetlere insan kaynağı temin etmek için kullanan bir çeteydi. 15 Temmuz’dan sonra daha FETÖ ve Paralel devlet yapılanması adıyla anılmaya başlayan bu çetenin seçilmiş hükümetle çatışmasının sebebi ise açık ve meşru demokratik yoları kullanmadan siyasî otoritenin çeşitli yetkilerini sahiplenmek ve kullanmak istemesiydi. Bu seçilmiş bir siyasetçi için tahammül edilebilir bir şey değildi, dolayısıyla, hangi siyasetçi ve siyasi ekip hedefe konmuş olursa olsun bir çatışma kaçılmazdı.
Türkiye bu çete ile her demokratik ülkenin yapacağı şeyleri yaparak ve kullanmaya çalışacağı yoları kullanarak mücadele etmeye çalıştı, çalışıyor. Öncelikle çoğunu suçüstü yakaladığı darbecileri yargılıyor. Darbe teşebbüsüne ilişkin davaların FETÖ davaları arasında en iyi gidenler olduğunu davaları izleyen avukatlar belirtiyor. Nitekim bu davalar teker teker sonuçlanıyor ve mahkûmiyetler çıkıyor. İkinci olarak da FETÖ yapılanması içinde yer aldığı belirlenen veya düşünülen insanları tasfiye ediyor, yargılıyor. Bu alan ilki kadar rahat değil, çeşitli hatalara sahne olabiliyor…
FETÖ ile mücadele, daha önceki bazı yazılarımda da vurguladığım üzere, bir insanlık ve demokrasi mücadelesidir. Sebebi açık: Hiç bir demokratik ülkenin siyasî otoriteyi kullanmaya kim hak sahibi olacağını belirleme yolu olarak çeteler arası savaşı seçemeyecek olması. Bir ekip ülkeyi yönetmeye talip olabilir, bu her kişi ve kesimin hakkı olan meşru ve makul bir talep. Ancak, bir demokraside bunun nasıl yapılması gerektiği de belli: Açık ve meşru bir aktör olarak demokratik yarışa katılmak ve seçimlerden galip çıkmak. Bunun dışındaki tüm yollar demokrasiye aykırıdır ve kabul edilemez. FETÖ’nün yolu ve yöntemi ise en kötüsü…
15 Temmuz FETÖ’nün bu kötülüklerinden yalnızca biri ve diğer darbelerden farklı. Bunu onu klasik askerî darbelerle karşılaştırarak daha iyi anlayabiliriz. Klasik askerî darbelerde bir resmî devlet gücü (yani ordu) seçilmiş hükümetlere müdahale eder ve onları iktidardan indirir. Bu da demokrasinin usul kurallarına aykırıdır ama FETÖ’nün yaptığı/yapmaya çalıştığı şeye nispetle daha masum bir olgudur. Çünkü bunu yapan güç çoğu zaman açıktır ve alenî olarak hareket eder. FETÖ ise tam tersi bir çizgide ilerledi. Olağan şartlar altında insan aklını almayacağı kadar karmaşık bir yapılanma gerçekleştirdi. Bir şeyi yapıp yapmamış isteyip istemezmiş gibi yapma işinde uzmanlaştı. Bu yüzden hep FETÖ’nün asıl yüzünün ve özelliğinin bir istihbarat örgütü olmak olduğunu söylemekteyim.
Türkiye FETÖ’yle mücadeleyi asla gevşetmemek zorunda. Bilhassa merkez karargâhının hâlen ayakta olması bunu zorunlu kılıyor. Bu çerçevede yapılması elzem olan işlerden biri, siyasetin “FETÖ’nün siyasî ayağı” anlamsız tartışmasını bir yana bırakması ve tüm açık ve meşru siyasî partilerin FETÖ ile mücadeleye açıkça, samimiyetle ve toptan sahip çıkması. Çünkü FETÖ, günün sonunda, şu veya bu partinin değil demokratik siyasetin düşmanıdır.
Atilla YAYLA
hurfikirler.com
15.07.2020