İlah Seçme Özgürlüğü

27 Kasım 2018 12:48 / 1168 kez okundu!

 

 

Radikal fikirleriyle ve sert çıkışlarıyla bilinen gazeteci yazar Mine Kırıkkanat katıldığı bir televizyon programında “Atatürk benim ilahımdır, Atatürk’e tapıyorum” dedi. Atatürk’ü seven milyonlarca insan var. Hepsinin Atatürk’ü bir ilah olarak gördüğünü ve ona taptığını söylemek büyük bir haksızlık olur.

 

****

 

İlah Seçme Özgürlüğü

 

Radikal fikirleriyle ve sert çıkışlarıyla bilinen gazeteci yazar Mine Kırıkkanat katıldığı bir televizyon programında “Atatürk benim ilahımdır, Atatürk’e tapıyorum” dedi. Atatürk’ü seven milyonlarca insan var. Hepsinin Atatürk’ü bir ilah olarak gördüğünü ve ona taptığını söylemek büyük bir haksızlık olur. Ancak, bunların bazılarının Atatürk’e bir ilah olarak baktıkları gerçeği de görmezden gelinemez. Örneğin, kullananlar ne kadar farkındadır bilmem ama “sen olmasaydın biz olmazdık” sözü özü itibariyle bir ilaha yönelik bir şükran ifadesi gibi duruyor. Dolayısıyla, öyle dediğine göre, Kırıkkanat’a itibar etmek ve Atatürk’ü ilah olarak gördüğünü, Atatürk’e taptığını kabul etmek gerekir.

Mine Kırıkkanat’ın bu sözünü ve Atatürk’ün ilah olarak görmesini nasıl yorumlamalı, karşılamalı? Bu tavır toplumsal açıdan ne gibi sonuçlar yaratır? Siyasî ve hukukî sistem içinde nasıl ele alınması icap eder?

Bir ilaha inanma veya inanmama, şüphe yok ki, esas itibariyle, din özgürlüğüyle alâkalı bir meseledir. Bu inancı dile getirme/getirebilme ise hem din özgürlüğüyle hem de ifade özgürlüğüyle. İlaha ibadet, tapınma, saygı ve ilahın emirlerini yerine getirme ise genel olarak özgürlükle alâkalıdır.

Din özgürlüğünün iman edilecek ilahı seçme kısmı yüzde yüz özgürlüğün egemen olması gereken bir alandır. Kişiler istedikleri tanrıya inanabilir. Tanrı inancı kitaplı dinlerin anlattığı bir tanrıya ilişkin olabileceği gibi başka yerlerden neşet eden veya hatta bir bireyin tamamen kendisinin tasavvur ettiği bir tanrı kavrayışına ilişkin de olabilir. Hâliyle, geniş toplumda bu açıdan bir çeşitlilik boy gösterir. İnsanlar farklı tanrı inançlarının peşinden gidebilir.

Bireyler inanacak tanrı seçiminde sınırsız özgürlüğe sahiptir. Diğer bireyler bu yüzden o kimseye bir şey diyemez. Ancak, burada en mühim olan şey kamu otoritelerinin tutumudur. Kamu otoriteleri, tanrı inanışları arasında eski-yeni, kitaplı-kitapsız, semavî-dünyevî, azınlık-çoğunluk olmak gibi sebeplere dayanarak negatif veya pozitif ayrımcılık yapamaz. Kamu otoriteleri insanların tanrı inancının “doğru mu yanlış mı”, “iyi mi kötü mü” olduğunu sorgulayamaz. Sivil insanlar ve gruplar da kişileri ve grupları tanrı inançlarından dolayı baskı altına alamaz, taciz edemez. Birinin ilahı o kişi ilahının ne/kim olduğunu söylüyorsa odur.

Bu çerçevede,  Kırıkkanat’ın Atatürk’ü ilah olarak görme ve ona tapma hakkı var. Bu inancın siyasî ve hukukî açıdan bir Müslüman’ın Allah’ı, bir Hristiyan’ın Lordu ilahı olarak görme ve ona tapma hakkından farkı yok. Kırıkkanat Atatürk’e istediği gibi inanabilir ve genel olarak insan hakları ihlâlleri yaratmamak -yani inancı için başkalarının haklarını çiğnememek- şartıyla ilahına istediği gibi tapabilir. İnsanların çoğunun Müslüman olduğu ve Atatürk’ü çok seven milyonlarca insanın da şaşırtıcı olmayacak şekilde Müslüman olduğunu söylediği ve bununla övündüğü bir ülkede bu tür bir inanç tuhaf bulunabilir ve aykırı bir durum teşkil edebilir. Bundan rahatsızlık duyan vatandaşlar o kişiden uzak durmaktan başka bir tutum takınamaz. Kamu otoriteleri ise diğer vatandaşlarına nasıl bakıyor ve muamele ediyorsa bu vatandaşlara da öyle bakmak ve davranmakla, onların diğerleriyle aynı haklarını tanımak ve korumakla mükelleftir.

Ancak, bu tartışmada asıl önemli olan nokta, kimsenin kimseye bir ilah dayatma hakkının olmaması. Kırıkkanat ilahını istediği gibi seçebilir. Gelgelelim, bunun elbette bir fiyatı-bedeli var: Aynı ilah seçme hak ve serbestliğine başka tanrılara inanmaya yönelen insanların da sahip olduğunun kabul edilmesi. Korkarım bu açıdan bir sorun var gibi. Hem de ciddî bir sorun. Takip edebildiğim kadarıyla Mine Kırıkkanat sadece “benim ilahım benim ilahımdır, kimse bana karışmasın” demekle yetinmiyor. Bir şekilde, “benim ilahım herkesin ilahı olmalı, herkes benim ilahımı kendi ilahı kabul etmeli” diyor. Daha da öteye geçiyor. İşi temennide bırakmıyor, kamu otoritesinin bunu sağlamak için kullanılması gerektiğini ve kendisi gibi düşünenler iktidara gelirse bunun yapılmasının söz konusu olacağını söylüyor.

Kırıkkanat kafasında olanlar ilah seçme özgürlüğüne sahip olmak istiyorsa başkalarının aynı özgürlüğüne saygı göstermek zorunda.

 

Atilla YAYLA

gazeteyeniyuzyil.com

27.11.2018

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.