İş Bankası Devletleştirilmeli mi?
11 Şubat 2019 14:15 / 1500 kez okundu!
Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Parti’nin grup toplantısında İş Bankası’ndaki Atatürk hisselerinin Hazine’ye geçeceğini söyledi. “Bu İş Bankası Hazine’nin malı olacaktır” dedi. Bu sözler geçen yıl Eylül-Ekim aylarında da gündeme gelen ve sonra sönen tartışmaları tekrar alevlendirdi.
Konunun ilki boyutu var: İş Bankası’ndaki Atatürk hisselerinin Hazine’ye devri ve Banka’nın tümüyle devletleştirilmesi.
****
İş Bankası Devletleştirilmeli mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Parti’nin grup toplantısında İş Bankası’ndaki Atatürk hisselerinin Hazine’ye geçeceğini söyledi. “Bu İş Bankası Hazine’nin malı olacaktır” dedi. Bu sözler geçen yıl Eylül-Ekim aylarında da gündeme gelen ve sonra sönen tartışmaları tekrar alevlendirdi.
Konunun ilki boyutu var: İş Bankası’ndaki Atatürk hisselerinin Hazine’ye devri ve Banka’nın tümüyle devletleştirilmesi.
Finans sektörümüzün öncü kuruluşlarından İş Bankası’ndaki Atatürk hisseleri meselesi çok tartışmalı. Her tezin zayıf ve güçlü yanları olduğu görülüyor. Hiçbir taraf tamamıyla haklı veya tamamıyla haksız değil. Her görüş dinlenmeyi ve cevaplandırılmayı hak ediyor.
Hisselerin Hazine’ye aktarılmasına karşı çıkanlar bunun mülkiyet hakkının gasp edilmesi ve vakıf senedinin çiğnenmesi yoluyla hukukun ihlâl edilmesi anlamına geleceğini söylüyor. Bu görüşlerin bütünüyle yanlış olduğu ve dikkate alınmaya değmediği söylenemez. Ancak, tam manasıyla doğru oldukları da, aşağıda belirteceğim gerekçeler yüzünden, şüpheli.
Türkiye’de daha önce de vakıf senetleriyle oynandı. Bunların bazılarını şimdi hisse devrinin mülkiyet ve hukuk ihlâli olacağını öne süren çevrelerle aynı bakışa sahip önceki nesiller gerçekleştirdi. Ne var ki, Cumhuriyet tarihine bakılınca Osmanlı Devleti döneminden kalan vakfiyeler üzerinde hem tek parti yönetimi hem demokrasi döneminde çeşitli işlemler yapıldığı görülüyor.
Özel mülkiyet argümanı ise birden çok sebeple zayıf. İlki Atatürk’ün gerçek şahıs mirasçılarının olmaması. İkincisi ise bu hisselerin gerçekten Atatürk’ün özel mülkiyeti olup olmadığı. Atatürk ardında bir çocuk bırakmadı. Bu yüzden, vefatının ardından mal varlığı kamuya geçecekti. O kendi iradesiyle bunu yaptı. Atatürk bir iş adamı değildi. Hayatının büyük bölümünü memur olarak yaşadı. Teorik olarak, aldığı maaş ile yaşayan bir devlet adamıydı. Maaşından yaptığı tasarruflarla veya çok kârlı girişimleriyle bu hisselerin de içinde bulunduğu büyük servet kazanılmadı. Atatürk, bir anlamda, Hindistan’dan Millî Mücadele için gönderilen paranın kullanılmayan kısmının toplum adına emanetçisi oldu. Dolayısıyla, Atatürk’ün servetinin parçası olan İş Bankası hisseleri de özünde millete aitti. Atatürk vefat etmeden önce onları CHP’ye bağışladı ama o zaman CHP tek parti rejiminin yegâne partisiydi ve ona bağış yapmak devlete bağış yapmak anlamına gelmekteydi. Nitekim Atatürk’ün tüm toplumun ortak bir değeri, herkesin “atası” olduğu fikri de bunu doğruluyor. Bu yüzden, Atatürk hisselerinin Hazineye devri tartışılabilir.
Erdoğan’ın sözlerinin “İş Bankası Hazine’nin malı olacaktır” kısmının da ayrıca ele alınması ve değerlendirilmesi gerekiyor. Gerçi sonraki açıklamalar kastedilenin devletleştirme değil hisselerin devri olduğunu gösterdi ama hazır konu açılmışken bankanın devletleştirilmesi farazî ihtimâli üzerine de birkaç şey söylemek uygun olur.
İş Bankası’ndaki Atatürk hisselerinin oranı % 28,09. Banka’nın 40,12’lik payı İş Bankası Munzam Sandık Vakfı’na ait. Halka açık pay ise % 31,79. Dolayısıyla, Atatürk hisselerinin Hazine’ye geçmesi Banka’nın devletin olması anlamına değil devletin bankanın ortakları arasına girmesi anlamına geliyor. Banka’nın devlete ait olması için tamamen devletleştirilmesi gerekir. Bu hukuken mümkün ve devletçi görüştekilerce iktisaden savunulabilir. Elbette böyle bir düşünceye-icraata karşı da çıkılabilir. Ben karşı çıkanlar tarafında yer alırım.
Kamu bankalarının gerekli olduğunu düşünmüyorum. Hatta mevcut kamu bankalarının özelleştirilmelerinin, çeşitli nedenlerle, daha yerinde olacağına kaniyim. Kamu bankalarının olması gerekliyse bile zaten Vakıfbank, Halk Bank ve Ziraat Bankası var. Bir yeni kamu bankasının ortaya çıkartılması fazla fayda sağlamaz. Tersine, muhtemelen, sektöre zarar verir. Öbür taraftan, devlet zaten finans sektörünün tam göbeğinde. Bankalar “başına buyruk” bırakılmıyor. Bankacılık sektörü çok sıkı şekilde kamu gözetiminde. Bankacılık faaliyetleri hem lisanslamaya bağlı hem de ağır regülasyon rejimi altında yürütülebiliyor. Tüm bankalar Hazine’nin, MB, BDDK ve TMSF’nin denetimi altında.
İş Bankası’nın -veya başka özel bankaların- devletleştirilmesi devletleştirmenin genel mahzurlarını yaratır. En kötüsü, özel mülkiyet alanını daraltır. Böylece, özel mülkiyetin yarattığı müşevvikleri ortadan kaldırarak, ekonomik gelişmenin ardında yatan toplumsal müşevvik stokumuzu daraltır. Bunun sonucu kaçınılmaz olarak serbest girişimciliğin ve rasyonel işletmeciliğin gerilemesidir. Bu da topluma ekonomik bakımdan fakirleşme veya olabileceği kadar gelişememe şeklinde bir fatura çıkartır.
Bankacılık-finans çok hayatî bir sektör. Sağlam bir finans sistemine sahip olmayan bir ülke sağlam bir ekonomiye de sahip olamaz. İş Bankası bankacılık sektörünün büyüklerinden. Çoğu alanda öncü oldu, özel sektöre büyük destek sağladı. İş Bankası yönetimi son yıllarda yaşanan zor günlerde de hep doğru yerde durdu. Meşruiyeti ön planda tuttu ve topluma moral aşılayacak ve tedbir almak isteyen kamu makamlarının elini rahatlatacak mesajlar verdi, adımlar attı.
Son yıllarda her fırsatta ve her vesileyle toplumsal hayatta usul kurallarının önemine dikkat çekmekteyim. Daha önceleri sadece soyut ilkelerin doğruluğu üzerinde durur ve bu tür ilkelerin hiçbir sorun yaşanmadan hayata aktarılabileceğini zannederdim. Öyle değil. Hayat düz bir çizgide ve sorunsuz ilerlemiyor. İyinin içinde “kötü”, kötünün içinde “iyi” parçaları olabiliyor. “Yanlış” adamlar doğru “doğru” adamlar yanlış şeyler yapabiliyor. Bu yüzden, usul kurallarına çok önem vermemiz gerekir. İş Bankası hakkındaki tartışmaların ve yapılacakların da usulüne göre yapılması şart. Bu çerçevede, bu tartışmanın tansiyonu yükseltmeden, siyasî kavgalara malzeme yapılmadan ve de kuruma zarar vermeden yapılmalı. Atatürk isminin yıpratılmaması da millete ait bir ekonomik varlığın zarar görmemesi de ilk gözetilmesi gereken şey olmalı. Daha önce de yazdığım üzere, benim önerim bu konu hakkında ilgili her kesimin temsil edileceği bir komisyon kurarak sessiz sedasız çalışmak ve belli bir mutabakata varınca meseleyi siyasete taşımak.
Geniş perspektiften ve uzun vadeli bakıldığında/düşünüldüğünde, İş Bankası tüm toplumun. Bankaların-finans kuruluşlarının sağlam ve güçlü olması Türkiye’nin her bakımdan daha iyi olmasına katkı sağlar. Onların zafiyete uğraması, doğrudan doğruya farkına varılması çoğu insan için zor olsa da, hepimizin bir şekilde zarar görmesine yol açar.
İş Bankası’ndaki Atatürk hisseleri meselesini kendi ayağımıza kurşun sıkmaya dönüştürmemeliyiz.
Atilla YAYLA
gazeteyeniyuzyil.com
07.02.2019