PKK ve FETÖ İle Mücadele Bir İnsan Hakları ve Özgürlük Mücadelesidir!
14 Mayıs 2020 19:12 / 2406 kez okundu!
PKK özü itibarıyla ayrılıkçı bir örgüt. Genel olarak PKK diyoruz ama asıl çatı yapılanma, hemen her alanda uzantıları olan totaliter hüviyetli KCK. Halk dilinde adı PKK olan yapı, KCK’nın silahlı, HDP ise siyasî uzantısı. KCK yapılanmasını inceleyenler bunu açıkça görür. Biz PKK üzerinden devam edelim. PKK amaçları için silah kullanan, kamu görevlilerini öldüren, kurduğu tuzaklarla ve yaptığı bombalamalarla kadın çocuk demeden sivilleri de katleden bir çete. PKK ağırlıklı olarak devlet dışından devlete saldıran bir çete iken, FETÖ hem devlet içinden geniş bir şebekesi bulunan hem de devlet dışında, sivil topluma gömülü uzantıları olan bir çete. FETÖ’nün amacı meşru ve açık siyasî süreçleri kullanmadan ve gizli kapaklı olarak devlet gücünü ele geçirmek ve teokratik bir düzen inşa etmek. Hem PKK hem FETÖ uluslararası uzantıları, bağlantıları, destekleri ve ortakları olan örgütler. Müttefikleri devletler, beraber çalıştıkları istihbarat örgütleri olmasının yanında, çok geniş, tüm dünyaya yayılan bir propaganda ve dezenformasyon ağını da işletiyorlar. Türkiye’de olan biten hakkında yurtdışına akan bilgilerin çoğu bu iki örgütün kanallarından çıkıyor.
****
PKK ve FETÖ İle Mücadele Bir İnsan Hakları ve Özgürlük Mücadelesidir!
PKK ve FETÖ gibi hukuk dışı olduğu gibi ahlâk dışı da olan yapılanmalar hak ve özgürlük mücadelesi verdiklerini iddia ediyor ve dolayısıyla hedef hâline getirdikleri özneleri hakları ve özgürlükleri tanımamakla, gasp etmekle, çiğnemekle suçluyorlar. Ana hedefleri Türkiye Cumhuriyeti devleti olmakla beraber, varlıklarına ve faaliyetlerinde karşı çıkan ve onları eleştiren sivil kişi ve grupları da, haklara ve özgürlüklere sahip çıkmamakla itham ediyorlar.
Haklar ve özgürlükler zamanımızda adeta kutsallık atfedilen, onları diline dolayana itibar ve rakiplerine ve hasımlarına karşı ahlâkî üstünlük kazandıran kavramlar olduğu için, bol keseden kullanılıyor. İnsanlar bu kavramları kullananların davranışlarına, sözlerinin gerçekte ne anlama geldiğine ve taleplerinin muhtemel sonuçlarına bakmadan itibar ediyor. Bu sayede eli kanlı teröristler bile hak ve özgürlük savaşçısı, onlarla mücadele eden kurumlar ve görevliler ise gaddar hak ve özgürlük düşmanları olarak sunulabiliyor. PKK ve FETÖ’nün organik parçalarının ve inorganik uzantılarının (etki ajanlarının, acentelerinin ve maşalarının) lisanı böyle.
Peki, gerçek ne? PKK ve FETÖ hak ve özgürlük ihlâline maruz bırakılmış insanların yapılanmaları mı? Yoksa asıl hak ve özgürlük ihlâlcisi olan PKK ve FETÖ mü? Devlet PKK ve FETÖ ile mücadele ederek hak ve özgürlük ihlâlleri mi yaratıyor, yoksa, tam tersine, onlardan gelen ve gelebilecek olan hak ve özgürlük ihlâllerini önlemek için hem hukuka uygun hem de meşru ve ahlâken doğru bir mücadele mi yürütüyor?
Otantik klasik liberal siyasal teori taraftarı bir kişi olarak, içinde bulunduğum düşünce geleneğinin ana çizgisine uygun şekilde, devlete (elbette) klasik hak ve özgürlükler bakımından ikili bir görev atfediyorum. İlki, bireylerin başka bireylere yönelik hak ve özgürlük ihlâllerinin önüne geçmek, ikincisi, kendisi bir hak ve özgürlük ihlâlcisi olmamak. Klasik liberaller devletin en büyük potansiyel hak ve özgürlük ihlâlcisi olduğunu kabul eder. Devletin hak ve özgürlük ihlâlcisi olmasını önlemenin yolu, siyasî yönetimin anayasal yönetim geleneğine bağlı olmasını temin etmek (demokratik ve sınırlı devlet denen şey) ve uzun vadede, hak ve özgürlüklerin en büyük garantisi olarak toplumsal çoğulluğu muhafaza etmektir. Devletin en az bu kadar önemli olan diğer görevi toplumda güçlü (örgütlü, silahlı, zengin, bilgili, kalabalık, kamu otoritelerine ve kaynaklarına kolay ulaşabilir) olanların zayıf (az, fakir, silahsız, bilgisiz, kamu otoritelerine ve kaynaklarına ulaşamayan) olanların hak ve özgürlüklerini çiğnemelerini engellemek, vuku bulmuş hak çiğnemelerini hem adâlet hem de toplumsal düzen adına ve hesabına, toplumun ve tüm vatandaşların vekili olarak, yaptırıma uğratmaktır
Teknik bilgi yığınlarının kıskacına takılmak veya kitabî bilginin dışına çıkamamak (veya kasıtlı olarak çıkmamak) hayatta karşımıza çıkan bazı problemleri anlamaya mani olabilir. Bu durum, kitabı aşan hayat gerçeğini kitaba uymaya zorlamak gibi, her zaman masum olmayan, bazen meşum sonuçlara yol açabilecek tavırlara yol verebilir. Nitekim PKK ve FETÖ vakalarında bu durum karşımıza net biçimde çıkıyor. PKK ve FETÖ’nün sırf devletin hak ve özgürlük ihlâllerinin sonucu olarak doğduğu gibi naif bir iddia ileri sürülebildiği gibi, devletin PKK ve FETÖ ile mücadelesi hak ve özgürlüklerin zulme varan ölçülerde bastırılması olarak da sunulabiliyor.
PKK özü itibarıyla ayrılıkçı bir örgüt. Genel olarak PKK diyoruz ama asıl çatı yapılanma, hemen her alanda uzantıları olan totaliter hüviyetli KCK. Halk dilinde adı PKK olan yapı, KCK’nın silahlı, HDP ise siyasî uzantısı. KCK yapılanmasını inceleyenler bunu açıkça görür. Biz PKK üzerinden devam edelim. PKK amaçları için silah kullanan, kamu görevlilerini öldüren, kurduğu tuzaklarla ve yaptığı bombalamalarla kadın çocuk demeden sivilleri de katleden bir çete. PKK ağırlıklı olarak devlet dışından devlete saldıran bir çete iken, FETÖ hem devlet içinden geniş bir şebekesi bulunan hem de devlet dışında, sivil topluma gömülü uzantıları olan bir çete. FETÖ’nün amacı meşru ve açık siyasî süreçleri kullanmadan ve gizli kapaklı olarak devlet gücünü ele geçirmek ve teokratik bir düzen inşa etmek. Hem PKK hem FETÖ uluslararası uzantıları, bağlantıları, destekleri ve ortakları olan örgütler. Müttefikleri devletler, beraber çalıştıkları istihbarat örgütleri olmasının yanında, çok geniş, tüm dünyaya yayılan bir propaganda ve dezenformasyon ağını da işletiyorlar. Türkiye’de olan biten hakkında yurtdışına akan bilgilerin çoğu bu iki örgütün kanallarından çıkıyor.
Bu niteliklere sahip iki örgüte karşı devlet tarafından yürütülen zorlu bir mücadele var. Mücadelenin tarafları meşru bir devlet ve gayri meşru çeteler. Ama bu mücadelede devlet sadece kendisi için ve kendi adına hareket etmiyor, aynı zamanda ülke vatandaşlarının aracı olarak da mücadele veriyor. Başka bir deyişle, ele aldığımız mücadele, devlet ile PKK ve FETÖ arasındaki bir mücadele olmaktan çok PKK ve FETÖ ile büyük ekseriyetiyle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında vuku bulan bir mücadele.
PKK ve FETÖ vahşî insan hakları ve özgürlükleri ihlâlcisi örgütler. PKK militanlarına gözlerini kırpmadan cinayet işletebiliyor. İnsanların yerleşme ve seyahat özgürlüklerini engelleyebiliyor. İnsanların paralarına, mallarına mülklerine, maddî varlıklarına ve hatta çocuklarına el koyup istediği gibi kullanabiliyor. Seçmenleri silah kullanarak veya silah kullanmakla tehdit ederek HDP’ye oy toplamaya çalışabiliyor. FETÖ bazı bakımlardan daha da büyük bir bela. Resmî kurumlardaki silahlı elemanlarına silah kullandırarak insan öldürtebiliyor. Devlet içindeki (örneğin vergi dairelerindeki, teftiş heyetlerindeki, BDDK’daki, SGK’daki) uzantılarını kullanıp iş insanlarını ve işletmeleri tehdit edebiliyor, haraca bağlayabiliyor. Kendi adamlarını terfi ettirmek için insanları yalan dolanla, sahte raporlarla, iftiralarla ve düzmece davalarla yerinden edip kadro boşaltabiliyor. Genel sınav sorularını çalıp binlerce insanı mağdur edebiliyor ve kendi adamlarını sınavla girilen yerlere yerleştirebiliyor. Yasa dışı yüzbinlerce insanı dinleyebiliyor ve insanlar hakkında istihbarat bilgisi havuzları oluşturabiliyor. Özel sınavla girilen okullarda kendi elemanı olmayan başarılı adayları sahte sağlık raporlarıyla eleyebiliyor.
Kısaca hem PKK hem de FETÖ sivil vatandaşlara, masum, korumasız insanlara karşı suç teşkil eden fiiller işliyor. Onları hayatlarını ellerinden almaktan mesleklerinden etmeye, mallarını, paralarını gasp etmekten çocuklarını çalmaya kadar varan korkunç suçlarla taciz ediyor. Böylece insan hak ve özgürlüklerine büyük zararlar veriyor. Bu örgütler geçmiş yıllarda bütün bu suçları daha büyük ölçekte işlemelerine rağmen çoğu suçların hesabını henüz vermedikleri gibi yeni suçlar işleme gücüne sahip olmayı da sürdürüyorlar.
Bu durumda vatandaşları PKK ve FETÖ tarafından hak ve özgürlüklerinin çiğnenmesine karşı kim ve nasıl koruyacak? Şüphesiz, vatandaşlar, teorik olarak, kendi hak ve özgürlüklerini koruma hakkına sahip. Ya bunu için gerekli güce sahip mi? Tabiî ki hayır. PKK ve FETÖ, örgütlü, silahlı çeteler. Vatandaş ise tek başına ve silahsız. Arada müthiş bir güç dengesizliği var. Vatandaşın böyle çetelere karşı tek başına, birkaç kişiyle, hatta yüzlerce kişi bir araya gelerek kendisini koruması zor. Bu nadiren başarılabilir. Meselâ Güneydoğu’da Hizbullah silahlanarak PKK’ya karşı kendisini, camiasını koruyabilir. Geniş aşiretler de bunu bir ölçüde başarabilir. Ama çoğunluğu teşkil eden sade vatandaşların bunu yapma şansı, imkânı yok. Benzer bir durum FETÖ karşısında da söz konusu. Sıradan bir vatandaş polis teşkilatı, ordu, yargı, istihbarat birimleri ve kilit kamu kurumları içindeki emre ölü gibi itaat etmeye hazır FETÖ unsurlarına karşı veya silahla kendisinden evladını teslim etmesine kadar uzanan taleplerde bulunan PKK unsurlarına karşı kendini nasıl koruyacak? Bunu yapma imkânına nasıl sahip olacak? Elbette böyle bir şey olmayacak ve vatandaş FETÖ ve PKK karşısında aciz kalacak. Bunu acıyla tecrübe etmiş çok sayıda insan ve bunun böyle olduğu pek çok vaka var.
İnsan haklarının ve özgürlüklerin koruyucusu olarak demokratik devletin burada devreye girmesi ve sade, tek başına, silahsız ve korunaksız vatandaşları PKK ve FETÖ’ye karşı koruması lâzım. Türkiye’de olan da ağırlıklı olarak bu. Devletin PKK ve FETÖ’ye karşı verdiği mücadele nihaî planda vatandaşın PKK ve FETÖ’ye karşı korunması için verilmektedir. Başarılı olması ölçüsünde bu mücadele insanları PKK’nın ve FETÖ’nün potansiyel kurbanı ve/veya kölesi olmaktan kurtaracaktır.
Tabiî ki devlet bu mücadelede bazı kurallara uymak zorunda. Elindeki büyük gücü sınırsız biçimde ve keyfî olarak kullanamaz. Bu, masum vatandaşlara zarar verebilir. Biliyoruz ki devlet zaman zaman hatalar yapmaktadır. Çeşitli yazılarında bunları el aldım, almaya da devam edeceğim. Devletin hata yapmasında tek etken kasıt ve özensizliktir kanaatinde değilim. Çünkü hem bu mücadele zorlu bir mücadele hem de bu mücadeleyi verenler hatalardan ari olmayan ölümlü faniler. Gelgelelim devletin yanlışlarına itiraz etmek ve hataların düzletilmesi için harekete geçmek -yazmak, çizmek, eleştirmek ve idarî ve hukukî yolları kullanmaya çalışmak- PKK ve FETÖ ile mücadeleyi geçersiz kılmak ve önüne geçmek için kullanılırsa, PKK ve FETÖ’ye destek sağlanmış olur.
Türkiye’de devlet alenî bir mevzuata göre işliyor. Devleti seçimle, halkın tercihi ve tasvibiyle gelip giden demokratik hükümetler yönetiyor. Geliştirilmesi gerekse de insan haklarını ve özgürlüklerini koruyan bir hukuk sistemi ve ona göre işleyen, en azından ideal olarak kendisine bu gösterilen bir yargı yapılanması var. Cezaları alenî faaliyet yürüten mahkemeler veriyor. Duruşmalar açık. Cezalara karşı üst mahkemelere ve en nihayetinde AYM’ye kadar gidebiliyor. Gerek yargının işleyişinde gerekse hükümet kararları ve faaliyetleri üzerinde tartışmalar yapılabiliyor, kamuoyu oluşturulabiliyor…
Buna karşılık PKK ve FETÖ hiçbir ahlâkî, insanî, hukukî sınıra ve kurala tabi olmayan, şeflerinin kararıyla harekete geçen, yargılama değil infaz yapan çeteler. Her iki çetenin elebaşları yurt dışında. PKK şefleri sınır ötesinde uzun hayatlar yaşarken, PKK’nın dağa gitmek üzere kaldırdığı veya kandırdığı gençler ortalama üç yıl yaşayabiliyor. FETÖ şefi ve yakın adamları ABD’de (ve Almanya’da) devlet koruması altında sefa sürerken FETÖ’nün ailelerinden çalarak robotlaştırdığı ve suçlarına alet ettiği insanların bazıları hapishanelerde gün dolduruyor. Ve hem PKK hem FETÖ şefleri en küçük bir pişmanlık ve geri adım atma emaresi göstermeden, muvaffak olmaları hâlinde vatandaşları kul köle durumuna düşürecek faaliyetlerini sürdürüyor.
PKK ve FETÖ’ye karşı devlet tarafından verilen mücadele, özünde, biz vatandaşların hak ve özgürlüklerini bu çetelere karşı korumak için verilen bir mücadeledir.
Atilla YAYLA
hurfikirler.com
13.05.2020
Son Güncelleme Tarihi: 15 Mayıs 2020 11:39