"Dünyanın Yedi Harikası" _ Ayşe Hür

02 Temmuz 2007 05:09 / 2335 kez okundu!

 

İsviçre merkezli bir ticari grubun, insan yapımı zenginliklerin uğradığı tahribata küresel düzeyde dikkat çekmek amacıyla başlattığını iddia ettiği “Dünyanın Yeni Yedi Harikası” oylaması 7 Temmuz 2007’de sonuçlanacak. Bilindiği kadarıyla

2150 yıl önce olduğu gibi sadece “turizm” amaçlı olması ihtimali çok güçlü olan “Dünyanın ‘Yeni’ Yedi Harikası” yarışması, 177 eserle başladı, finale 21 eserle girildi. Son aylarda Mısırlı milliyetçilerin itirazı üzerine Keops Piramidi, “özel statü” verilerek oylamadan çıkarıldı. Listede, İstanbul’daki Aya Sofya da var. Bu tür yarışmaları “milli dava” olarak ele almalarıyla meşhur “Türkler” ise bu sefer pek sessizler. Bunda Aya Sofya’nın “Hıristiyan geçmişi”nin payı olduğunu düşünmek mümkün. Aday eserleri incelemek ve oy vermek isteyenler http://www.new7wonders.com adresine girebilirler. Biz de bu arada Aya Sofya’nın Bizans ve Osmanlı tarihinde kısa bir yolculuk yapalım.




AYA SOFYA: KUTSAL BİLGELİĞİN UZUN YOLCULUĞU



İlk yapıldığında adının sadece Megale Ekklesia (Büyük Kilise) olduğu rivayet edilen, ancak 5.yy’dan itibaren Aya Sofya (Kutsal Hikmet) diye anılmaya başlayan bu olağanüstü yapının Ortodoks aleminde özel bir yeri var. Bazı kaynaklara göre şehrin kurucusu I. Constantinus (hd 324-337) bazı kaynaklara göre oğlu Konstantinos (hd 337-361) tarafından inşa edilen üstü ahşap kaplı ilk bazilika, 20 Haziran 404’te yanmıştı. Yangını çıkaranlar imparator Arkadios’un karısı Evdokia’nın, şatafatlı bir törenle gümüş heykelini Aya Sofya’nın önüne dikmesine karşı çıkan Konstantinopolis Patriği Hrisostomos’un Kütahya’ya sürülmesini talep eden Ariusçulardı. (Ariusçular, Hz. İsa’nın tanrı tarafından yaratılmış sonlu bir varlık olduğuna inandıkları için 325 tarihli İznik Konsili’nde sapkınlıkla suçlanmış bir mezhebin mensuplarıydılar.) Onarım ancak 415 yılında, II. Thedosios döneminde tamamlandı. 12 Havari’yi temsil eden kuzu kabartmaları da bu dönemde kondu.



Kilise, 13 Ocak 532’de başkentin ünlü araba yarışı takımları Maviler ve Yeşiller’in çıkarttığı Nika Ayaklanması’nda, şehrin diğer önemli binaları ile birlikte yandı ama hemen halka vergi salındı ve onarıma başlandı. “Üçüncü” Aya Sofya’nın mimarları Miletos’lu (Balat/Söke) İsidoros ile Tralles’li (Aydın) Antemios idi. Rivayete göre, 100 ustabaşının emrindeki 10 bin amelenin çalıştığı inşaat 5 yıl 11 ay 10 sürmüştü. Bina o dönem için öyle olağanüstü boyutlara sahipti ki, 27 Aralık 537’deki açılış töreninde, imparator İustinianos’un “Seni geçtim Süleyman!” diye haykırdığı rivayet edilir. Bugün bu sözlerin Bizanslı sanat hamisi Anikia İuliana' ya verilmiş bir yanıt olduğu sanılıyor. Çünkü Ayios Polyeuktos Kilisesi’nin yazıt frizinde, Anikia İuliana, boyutları Tevrat' ta anlatılan tapınaktan esinlenen bu anıtı inşa ederek Süleyman' ın bilgeliğini aşmakla övünmüştü.

Işıkların Dansı



77 metreye 71,70 metrelik bir dikdörtgenin içinde yer alan yapının en önemli unsuru ortalama çapı 31,22 metre olan hafif elips biçimli kubbesidir. 56 metre yüksekliğindeki kubbesinin “kaplanamaz, sınırlanamaz bir boşluk, çevrelenemeyen evrenin sembolü olduğu” düşünülürdü. Ana kubbenin ve yan kubbelerin altındaki 91 penceresinden süzülen ışığın milyonlarca altın mozaik parçası üzerindeki muhteşem dansı, güneş ışıklarının hem dışarıdan geliyor, hem de içeriden doğuyor etkisi yaratmasına neden olurdu. Daha sonraları, kötü onarımlar sonucu ışıklar hiyerarşisi bozuldu ve bu büyülü etki kayboldu.



Yapımında Kyzikos (Erdek) Efes, Mısır’daki Heliopolis ve Baalbek tapınaklarından getirilen antik sütunlar ile Marmara adasından getirilen mermerler kullanılan kilisenin kuzey ve güney galerilerinin üst katları, imparatoriçelere tahsis edilmişti. Gizli geçitler sayesinde, imparatorlar saraydan çıkıp, doğrudan Aya Sofya’ya gidebilirlerdi. Aya Sofya bu bakımdan, kilise erkinin imparator erkine tabi oluşunun bir simgesiydi.



Ama “Üçüncü” Aya Sofya’nın başına bu tarihten sonra çok iş geldi. Ağustos 553 ve Aralık 557’deki depremlerde büyük kubbe ve doğudaki yarım kubbelerde hasar oluştu, 558’de kubbenin büyük kısmı çöktü bu talihsizliği, ilk mimar İsidoros’un yeğeni Genç İsidoros yeni kubbeyi 7 metre yükseltmek için fırsata dönüştürdü. 726-842 yıllarında arasında dinsel tasvirlere tapınmayı yasaklayan İkonoklazma (tasvir kırıcılık) döneminde, imparatorluğun dört bir köşesinde olduğu gibi, Aya Sofya’daki bütün resimler ve figürler de yok edildi. 859’daki yangında, 869 ve 989’daki depremlerde kilise büyük hasar gördü. Ama “Bulgar kasabı” lakaplı imparator II. Basileios büyük paralar harcayarak kiliseyi eski haline getirdi ve 13 Mayıs 994’de tekrar ibadete açtı.



200 yıllık bir sükûnet döneminden sonra, “Dördüncü” Aya Sofya’nın başına en büyük felaket geldi. 1204-1261 yılları arasında, 4. Haçlı Seferleri sonucu şehri ele geçiren Latin asıllı (dolayısıyla Katolik) ordular, büyük bir kıskançlık besledikleri anlaşılan Aya Sofya’ya atlarıyla girip, Meryem Ana sunağını parçaladılar, değerli eşyalarını yağmaladılar, dini ayin kaselerinden içki içtiler. Rahibelere tecavüz ettiler, fahişelere kürsüde şarkı söyletip dans ettirdiler. Ama kadim kilisenin saygınlığı ölümsüz olmalıydı ki, Konstantinopolis’te hüküm süren Latin asıllı 5 imparator taç giyme törenlerini bunca hakaret ettikleri Aya Sofya’da yapmaktan vazgeçemedi. Rivayete göre, 4. Haçlı Seferi’ni yöneten Venedik Doju Enrico Dandolo daha da ileri giderek, 1205’de 90 yaşında bir âmâ olarak öldüğünde, Aya Sofya’ya gömülmeyi vasiyet etti. Yine rivayete göre, Latin işgali sona erince Ortodokslar intikamlarını, kemiklerini köpeklere atarak aldılar. (Bugün Aya Sofya’da Dandolo’nun mezar yerini gösterdiği ileri sürülen yazıt, muhtemelen 19.yy’da Fossati tarafından konulmuştu.)



II. Andronikos (hd 1282-1328), Latinlerin zararını gidermek için tamir faaliyetine girişti ama 1344 depreminde kilise yeniden hasar gördü. Yine müminlerin bağışları ile 1347’de bir grup Latin mimar tarafından yeniden onarıldı. Heyhat, kör talih kilisenin peşini bırakmamıştı. Çünkü, 1402’de Kastilya Kralı’nın elçisi olarak Timur’un sarayına giderken şehre uğrayan Ruy Gonzales de Clavijo, seyahatnamesinde Aya Sofya’nın pek harap durumda olduğunu üzülerek kaydetmişti.



Aya Sofya’nın “İslamlaşması”



Nitekim, tarihçi Tursun Bey’e göre Fatih Sultan Mehmed 29 Mayıs 1453’de şehre girdiğinde, Aya Sofya’yı görünce önce hayranlığını ifade etmiş, ardından Farsça bir beyit okuyarak, kilisenin harap halinden duyduğu hayreti dile getirmişti. Beytin Türkçesi şöyleydi: Örümcek Kisra’nın tâkında perdedarlık ediyor/Baykuş Efrasiyâb’ın kalesinde nevbet vuruyor...



Fetihten sonra, şehrin bu bölgesinin sulh ile değil, savaşla alındığı iddia edilerek, kilise derhal camiye çevrildi, padişahın hocası Akşemseddin’in okuduğu ilk hutbeden sonra Osmanlı dönemi başladı. Fatih’in bundan sonraki ilk işi Aya Sofya hakkındaki tüm Bizans yazmalarını toplatıp Türkçe’ye çevirmek olmuştu. Ardından da batıdaki yarım kubbenin güney köşesine ahşap bir minare ile kuzey tarafına bir medrese yaptırmıştı. Yapıya tuğladan minareyi ekleyip medresenin üstüne bir kat çıkan ise II. Bayezid (hd 1481-1512) idi.



Ancak, Aya Sofya’ya en ciddi müdahaleler II. Selim (hd 1566-1574) döneminde yapıldı. Önce Bizans’tan kalma bazı levhalar kaldırıldı ve ters çevrilerek Kanuni Sultan Süleyman türbesinin saçağında kullanıldı. (Bu durum ancak 1960’da fark edildi, levhaların kopyaları alınarak Aya Sofya’ya konuldu, asıllar türbede bırakıldı.) Ardından Mimar Sinan’ın önderliğinde büyük bir onarım faaliyetine girişildi ve duvarları çini ile kaplı hünkar mahfili, vaaz kürsüsü, minber ve müezzin mahfili yapıldı. II. Selim’in istediği iki minare ise ancak III. Murad döneminde (hd 1574-1595) eklendi.



Bu yıllardan itibaren, Güneydoğu bölümünde bir çeşit hanedan mezarlığı oluşturuldu ve Sultan “Deli” İbrahim’in (hd 1640-1648) gömülmesinden sonra da burası “Deliler Türbesi” diye anılmaya başladı. I. Mahmud döneminde (hd 1730-1754) bir çok ek bina yapıldıktan başka içerdeki mozaikler sıvayla kapatıldı ve Aya Sofya’nın Hıristiyan kimliğine dair son izler de silindi. Az daha bir mabet olarak da tarihe karışacaktı, çünkü 1826’daki meşhur Hocapaşa Yangını’na Aya Sofya’nın kubbesi bile dayanamayarak akmıştı.



Abdülaziz döneminde (hd 1839-1861) İtalyan mimar Giuseppe T. Fossati ve kardeşlerinin çabalarıyla bazı ek binalarla birlikte bir muvakkithane (zaman evi) yapılmış, ayrıca eski medrese 19. yy. tarzında yenilenmişti. 13 Temmuz 1849 tarihli açılışın şerefine altın, gümüş ve bronz madalyalar bastırıldı. Halen büyüklükleri ile görenleri hayrete düşüren ve Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin eseri olan Allah, Muhammed, Dört Halife ile Hasan ve Hüseyin’in adları yazılı, 7,5 metre çapındaki dev levhalar bu dönemde konuldu.



İstanbul’u yerle bir eden 10 Temmuz 1894 depreminden sonra Aya Sofya uzun süre ibadete kapalı kaldı. Araya giren savaşlar ve imparatorluğun yıkılışı yüzünden onarım planları Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar yürürlüğe konamadı. 1926’da bazı onarımlar oldu ama esas tamir işi, 1931 yılında ABD’deki Bizans Enstitüsü’nün temsilcisi Thomas Whittemore tarafından yapıldı. 1934 ortalarında Mustafa Kemal’in bir akşam sofrasında aniden, camiyi müzeye çevirmek suretiyle, hem bakım masraflarından kurtulmayı hem de “Yunanlıların gönlünü alarak” Balkan Paktı’nı canlandırmayı önermesi ile başlayan süreç, 1 Şubat 1935’te Aya Sofya’nın resmen müze olmasıyla sonuçlandı. Ancak o günden beri, bu dönüşüm, “Türk-İslam” zihniyet haritasının sorunlu bölgelerinden biri olmaya devam ediyor. Nasıl ki, Musul’u ve Kerkük’ü almak bazıları için “Misak-ı Milli” hedefleri arasında ise, Aya Sofya’yı ibadete açmak da bazıları için “küffâr” a karşı kazanılacak büyük bir zafer sayılıyor. Aya Sofya ise tüm bilgeliği ile sağduyunun galip geleceği günleri bekliyor…



Kaynakça:


Ahmet Akgündüz, Said Öztürk, Yaşar Baş, Üç Devirde Bir Mabed, Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayınları, 1994, Semavi Eyice “Ayasofya” maddesi, İstanbul Ansiklopedisi, 1. Cilt, s. 446-457, Tarih Vakfı Yayınları, 1994.

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.