'Özgeci intihar': Þehitlik

09 Aðustos 2014 00:06 / 1568 kez okundu!

 

 

Arapça kökenli 'þehit' kelimesi 'þahit' kelimesi ile ayný kökten (þ,h,d). Ancak günümüzde bu iki kelime farklý anlamlara geliyor. Örneðin Türk Dil Kurumu, 'þehit'i "kutsal bir ülkü veya inanç uðruna ölen kimse", "din yolunda canýný veren kimse" diye açýklýyor.

 

2004 yýlýn Ocak’ta Gazze þeridindeki meþhur Erez geçiþ noktasýnda kendisi ile birlikte 4 Ýsrail askerinin ölümüne, 7 kiþinin yaralanmasýna yol açan intihar saldýrýsýný gerçekleþtiren 22 yaþýndaki iki çocuk annesi Reem El-Reyashi “HAMAS’ýn ilk kadýn þehidi” olarak tarihe geçmiþti. Hamas’ýn lideri Þeyh Yasin “Ýlk kez bir kadýn kullandýk. Bu düþmana karþý direniþte yeni bir geliþmedir. Direniþimiz týrmanacaktýr" diyerek övünmüþtü. Halbuki, Reem’i ölmeden kýsa süre once, bir elinde kalaþnikof, bir elinde iki yaþýndaki oðlu ile ya da bir elinde kalaþnikof, diðerinde Kuran ile gülümserken gösteren fotoðraflar hem yürek burkutucu ve düþündürücüydü…

                                (HAMAS’ýn ‘ilk kadýn þehidi’ Reem El-Reyashi) 


“KAZANACAÐIZ ÇÜNKÜ ÖLÜMÜ SEVÝYORUZ” 


Aradan 5 yýl geçti. Ýsrail’in saldýrgan yayýlmacýlýðý devam ederken, Lübnan’daki Hizbullah’ýn lideri Hasan Nasrallah "Kazanacaðýz çünkü biz ölümü onlar [Ýsrailliler] ise hayatý seviyorlar" dedi. Aradan bir 5 yýl daha geçti. HAMAS’ýn askeri kanadý El-Kassam Tugaylarý adýna yapýlan “Þehitler Ýntifada’yý ateþleyecek” baþlýklý açýklamada “Þehitlerin, iþgalciler tarafýndan dökülen tertemiz kanlarýyla gasp edilen vatanlarýnýn haritasýný çizecekleri”belirtildi. Bu sözlerin öylesine söylenmediði anlaþýlýyor çünkü, HAMAS, Mýsýr’ýn sunduðu ateþkes planýna razý olmadý. Muhtemelen ‘yaþamý deðil ölümü sevmekle’ övünen Filistinliler ‘þehit’ olmaya devam edecekler.

Arapça kökenli ‘þehit’ kelimesi ‘þahit’ kelimesi ile ayný kökten (þ,h,d). Ancak günümüzde bu iki kelime farklý anlamlara geliyor. Örneðin Türk Dil Kurumu, ‘þehit’i “kutsal bir ülkü veya inanç uðruna ölen kimse”, “din yolunda canýný veren kimse” diye açýklýyor. ‘Þahit’ ise “bir olaya, bir duruma tanýklýk eden” demek. Ayný þekilde iki kelimenin de çoðulu olan ‘þehadet’ (ya da þahadet), sadece ‘þehitler’ anlamýna geliyor. Ýlginçtir, Hýristiyan terminolojisinde ‘þehit’ anlamýna kullanýlan Yunanca ‘martyr’ kelimesi de ‘Ýsa’nýn çilesine ve diriliþine þahitlik eden’ demek. Anlaþýlan Hýristiyanlýktaki þehit/tanýk kavram çifti, aynen Ýslamiyete (Arapçaya) geçmiþ. 


KURAN’DA ÞEHÝTLÝK KAVRAMI 


Ancak Kuran’da çeþitli ayetlerde geçen ‘þehit’ kelimesi, ‘din yolunda canýný veren’ anlamýna deðil, ‘þahitlik eden’ anlamýna kullanýlmýþ. ‘Þahit’i, ‘þehit’ haline getiren daha sonraki yüzyýllarda edebiyatçýlar ve tefsirciler. Tefsirciler, ‘þehit’ ile ‘þahit’i birleþtirmek için formüller geliþtirmiþler. Örneðin Raðýb el-Ýsfahanî “Þehit; Allah rýzasý için, O'nun yolunda canýný fedâ eden Müslümana verilen isimdir. Ona bu ismin verilmesinin sebebi, cennetlik olduðuna þahitlik edilmiþ olmasý veya onun Yüce Allah'ýn huzurunda yaþýyor bulunmasý yahut ölümü sýrasýnda meleklerin hazýr bulunmasý yahut ta ruhunun doðrudan doðruya Daru's-Selâm'da [Cennet'te] bulunmasý veya Allah tarafýndan çeþitli mükâfatlarla mükâfatlandýrýlmýþ olmasýdýr,” demiþ. 


ÞEHITLÝÐÝN BÝNBÝR YOLU 


Böyle bir tarif Kuran’da yok. Bu tarif, hadislerden çýkarýlmýþ olmalý. Hadislerin sýhhatý konusu baþlýbaþýna bir yazý konusu ama sonuç olarak bugün ‘sahih’ kabul edilen hadislerden anladýðýmýz kadarýyla ‘þehit’ sayýlmak hiç de zor deðil. Çünkü: 1. Veba (taun) gibi bulaþýcý hastalýklar, humma, zatülcenp gibi ateþli hastalýklardan ölmek, aklýný kaybederek ölmek þehitlik sayýlabiliyor. 2. Yangýn, sel, deprem, yýldýrým çarpmasý, deniz kazasý (hatta deniz tutmasý), suda boðulma, yýkýntý altýnda kalma þehitlik sayýlabiliyor. (Geçtiðimiz Mayýs ayýndaki Soma ‘katliamý’ da bu fasýldan ‘sivil þehitlik’ sayýlacaktý ama sonra vazgeçildi nedense.) 3. Hamile iken, emzikli iken, doðum sýrasýnda veya bakire iken ölen kadýnlar þehit sayýlabiliyor. 4. Dinini, malýný, vatanýný, namusunu koruma sýrasýnda ölenler, Peygamber yolunu takip edip sünnete sarýlanlar, Allah rýzasý için müezzinlik yapanlar, Cuma günü veya gecesi vefat edenler, Kuran okurken veya vasiyet hazýrlarken ölenler, hatta düþmana karþý nöbet tutanlar bile þehit sayýlabiliyor. 5. ‘Ýlmi çalýþmalar’ yaparken, doðru ve güvenilir ticaret yaparken, temel ihtiyaç maddelerini temin ederken, aile geçimini helâlinden saðlarken ölenler de þehit sayýlabiliyor. 6. Gurbette ölen, vahþi hayvanlarýn saldýrýsý veya haþaratýn zehirlemesi sonucu ölen, zalim idareciye karþý hakký söyleme sonucunda öldürülen, hatta ‘samimiyetle þehitliði arzulayan’ bile þehit sayýlabiliyor. Bu þehitliklerin bir kýsmý ‘dünya þehidi’, bir kýsmý ‘ahiret þehidi’, bir kýsmý ‘dünya ve ahiret þehidi’ sayýlýyor ki, en makbulü en sonuncusu elbette. Bu gruplarýn nasýl birbirinden ayrýldýðýna dair geniþ bir külliyat var ki, merak edenler kendileri araþtýrabilir. 


ANLAM GENÝÞLEMESÝ, ETKÝ AZALMASI MI? 


Þehitliðin anlamýnýn böyle geniþletilmesinin, etkisini azalttýðýný (yani anlam kaybýna neden olduðunu) düþünenler de var, bu geniþleme sayesinde her dönemin ihtiyaçlarýna ve terminolojine uyarlanma ve hayatýn her alanýna nüfuz edip herkese bir gün þehit olma ümidi aþýlayarak dinin etkisini arttýrdýðýný düþünen de. Ben ikinci görüþe yakýným. Örneðin günümüzde, Ortadoðu’lu bir Müslümana sorsanýz, ‘þehitlik’ deyince aklýna ‘Allah yolunda savaþýrken’ ölenler gelir ilk. Elbette bu baðlamda, Ýsrail’e, ABD’ye veya Batýlý bir güce karþý savaþmak, Allah yolunda savaþ oluyor. Türkiye’deki genel kabule göre ise ‘PKK’ya karþý savaþta ölmek’ þehitliktir. Bu baðlamda “Þehitler ölmez, vatan bölünmez!” sloganý adeta bir hadis etkisini yaratýr duyanýn üzerinde… 

Peki, þehitliði ister 7. yüzyýlda olsun, ister 21. yüzyýlda, bir Müslüman için böyle arzulanýr kýlan vaadler neler? Mýkdam b. Ma’d, Kerib’den rivâyete göre “Þehîdin, Allah katýnda altý özelliði vardýr; þehit olur olmaz günahlarý affedilir, Cennet’teki gidip kavuþacaðý yer kendisine gösterilir. Kabir azabýndan korunur, kýyametteki en büyük korkudan güven içindedir. Baþýna vakar tâcý giydirilir o taç üzerindeki tek bir yakut taþý dünyadan ve içindekilerden daha deðerli ve kýymetlidir. Cennet’teki iri gözlü yetmiþ iki huri ile evlendirilir. Akrabalarýndan yetmiþ kiþiye þefaat edebilmesine izin verilir.” Doðrusu teklif cazip! 
Halbuki Hýristiyanlýk þehitlik konusunda daha mütevazý bir ödül öneriyor. Bu konularda çalýþan Margaret Cormack’a göre, “Ýsa için canýný veren þehit (martyr), derhal cennette onun (Ýsa’nýn) yanýna katýlmakla ödüllendirilir. Üstün fedakarlýklarýyla inançlarýný kanýtladýklarý için Kýyamet Günü (Judgement Day) geldiðinde de kendilerini yargýlayanlarýn yanýnda bulacaklardýr, yargýlananlarýn deðil.” Görüldüðü gibi taç, huriler, akrabalara þefaat gibi ‘güzellikler’ yok Hýristiyanlýkta.

                       (“Aziz Erasmus’un Þehadeti”, Dirk Bouts, 1458 civarý) 


‘ÖN BAÐLAR’ VE DÝN 


Þehitlik kavramý tarih içinde, özellikle Batý düþüncesinde bazý deðiþiklikler geçirdi elbet. Kaynakçada tezinin künyesini verdiðim Þafak Aykaç’ýn aktardýðýna göre, Alman tarihçi Ernst Kantorowicz, Ortaçað’da ‘vatan için ölmek’ (Pro patria mori) kavramý ile ilgili olarak özetle þunlarý söylüyor: “Ortaçað’da da þövalye Lord’u için ölürdü. Ama þövalyenin kendini siyasi olarak ‘kurban’ etmesi ‘kamusal’ deðil, kiþisel ve bireyseldi.” Yine Aykaç’a göre “[Ç]aðlar boyunca din talihsiz ölümü adlandýrmanýn, anlamlandýrmanýn baþlýca aracý oldu. Aydýnlanma ile birlikte pozitivist düþünce dinsel düþüncenin yerini aldý ama onun cevap verdiði ihtiyaçlarý ortadan kaldýramadý ve ortada doldurulmasý gereken bir alan býraktý. Ýngiliz Marksist tarihçi Eric Hobsbawm, Milletler ve Milliyetçilik adlý eserinde milliyetçilik ve ulus-devletler öncesinde ‘zaten var olan ve sanki potansiyel olarak da modern devletlere ve milletlere uygun düþecek makro-politik düzeyde etkili olabilecek kollektif aidiyet duygularý’ diye tarif ettiði ‘ön baðlar’a iþaret eder. Din bu ön baðlardan belki de en önemlisidir. Faþizm ve Nazizm üzerine önemli çalýþmalar yapmýþ Amerikalý tarihçi George L. Mosse da, The Nationalization of the Masses adlý eserinde, dinin milliyetçi siyaset içindeki önemine dikkat çeker ve halk kitlelerine siyasete katýlým yolunu açan milliyetçiliðin popülist eðilimlerin, siyasi mitler ve semboller tarafýndan sarýlmýþ bir drama haline getirildiðini ve dinsel geleneklerin bu sürecin önemli bir parçasý olduðunu söyler.” 

                           (Jean-Jacques Rousseau ve ünlü eseri ‘Toplum Sözleþmesi’) 


“YASALARI ÇÝÐNEMEK DÝNSÝZLÝKTÝR” 


Bu dönüþümü ‘ulus-devlet’ teorisyeni J. J. Rousseau’nun Toplum Sözleþmesi’ndeki þu bölüm çok iyi özetler: “Elbette gerektiðinde herkes yurdu uðruna savaþmak zorundadýr (…) Yasa sevgisi Tanrý sevgisi ile birleþtirir ve yurttaþlara yurda karþý aþýrý bir hayranlýk aþýlayarak Devlet’e hizmet etmenin Devlet’in koruyucusu Tanrý’ya hizmet etmek olduðunu öðretir. Bu bir çeþit teokrasidir. Onda Kral’dan baþka fetvacý, yöneticiler dýþýnda da rahip yoktur. Bu kadar. yurdu uðruna can vermek þehit olmaktýr, yasalarý çiðnemek dinsizlik; bir suçlunun üstüne herkesin lanetini çekmek, onu tanrýlarýn öfkesine kurban etmek demektir.” 

‘Sosyolojinin Babasý’ Emile Durkheim’in ‘özgeci intihar’ dediði þey de, þehitlik kavramýyla birebir örtüþür. Durkheim’a göre toplum bireyi toplumun ve gelecek kuþaklarýn bekasý için ölmeye zorlayabilir, çünkü birey toplumun yanýnda çok küçük bir parçadýr. Varlýðýnýn çok küçük bir bölümü kendisine aittir, geriye kalan büyük parçayý bir toplumsal sözleþme ile topluma býrakmýþtýr. Durkheim bu baðlamda orduyu “özgeci intiharýn kronik olarak bulunduðu özel bir ortam” olarak tanýmlar (ki, Türk ordusu bu açýdan gayet özel bir örnektir). 


PEYGAMBER OCAÐI 


ll. Mahmut'un 1826’da Yeniçeri Ocaðý’ný laðvedip yerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye'yi kurarken ortaya çýkan ve Ýttihatçýlarca sahiplenilen ‘Peygamber Ocaðý’ söylemi 1914 yýlýnda Osmanlý subayý Nuri (Conker) Bey’in kaleme aldýðý Zabit ve Kumandan adlý kitapta þu þekle dönüþmüþtü: “Fedakarlýkla eþ anlamlý olan askerlik mesleði kutsal dinimizin, Osmanlý baðýmsýzlýk ve saltanatýnýn koruyucusu olarak yücelik ve þeref sahibi olduðu için; askerlik yoluna giren biz askerleri, milletimizin tüm bireyleri içinde özel ve herkesçe bilinen bir kisveyle, sýrmalý þeritlerle farklýlaþtýrmýþ ve bezemiþlerdir. (…) bir subay, sanatý adýna, hayatýna ve varlýðýna hiç önem vermeyecektir. (…) Hayat ve rahatýn hiç düþünülmemesi gerektiðinde, körü körüne [ileri] atýlacaktýr. Namusun gereði budur. Görev bunu istiyor. Din ve millet bunu emrediyor. Vatan ve millete olan borcumuzu ancak böyle ödeyebiliriz.”

                                      (‘Peygamber Ocaðý’ Birinci Dünya Savaþý’nda) 


Bu ifadelerle J.J. Rousseau’nun yukarýda aktardýðým paragrafý arasýndaki benzerlik çok dikkat çekici. Ancak, Osmanlý Ýmparatorluðu’nun bir subayýnýn milliyetçi söylemle dini söylemi bir batýnda anmasýnda bir gariplik yok. Ama ‘Batý tipi modern laik Cumhuriyet’in ilk yýllarýnda (1925) dönemin Genelkurmay Baþkaný Fevzi Çakmak’ýn talebi üzerine askere alýnan erleri eðitim amacýyla dönemin Diyanet Ýþleri Baþkan Yardýmcýsý Ahmet Hamdi (Akseki) tarafýndan kaleme alýnan Askere Din Kitabý’ndaki bazý ifadeler pek de normal deðil. Örneðin Kitabýn “Askerlik Duygusu” adlý ilk bölümünde, Teðmen ile Hasan Çavuþ arasýndaki þu konuþma gibi: 

Teðmen: Harbe giderken baban sana ne gibi öðütler verdi? Hasan Çavuþ: Babamýn verdiði öðütler þunlardýr: ‘Oðlum ben seni bugün için yetiþtirdim. Sen benim deðil, bu vatanýnsýn; bugün vatan seni çaðýrýyor. Anandan emdiðin süt temiz ve karýþýksýzdýr; onda haramdan bir damla bile yoktur, soyunda sopunda karýþýklýk da yoktur. Yiðitlikte, fedak?rlýkta, kahramanlýkta kusur etme. Düþmandan korkup da ataný, babaný utandýrma, aðlatma, kahretme, ‘Bu evlat soyumuzdan deðildir!...’ diye inkar ettirme. Hýsým ve akrabalarýnýn yüreðini daðlama, nice yýllýk ocaðýmýzý söndürme. Silahýnýn þöhretli sesi ta buradan duyulsun, gazilerden iyi haberler alýnsýn! Bak; bizim dinimiz ne diyor: ‘En büyük rütbe þehitlik, sonra gaziliktir; bu rütbeleri alýrsan iþte o vakit köydeki viran evimizde nur yaðar ve bu ev eþe dosta kutsal bir ziyaret yeri olur. Eðer kötü yüzle eve dönersen ruhum eve koymaz, köy de kabul etmez, hakkýmý haram ederim. Sana kýrýlýr, ilenirim. (…) Oðul! Allah, Kuran’da þöyle buyuruyor: ‘Sakýn siz Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyiniz, onlar diridir, lakin siz farkýnda deðilsiniz!” Allah sözü haktýr, doðrudur, bunda hiç þüphe etme oðlum!’ Teðmen: Allah sizden, ananýzdan ve atanýzda razý olsun! Ýþte Türküm, Müslümaným diyen her ana ve baba böyle olacaktýr. Siz de evlatlarýnýza bu öðütleri vermeyi unutmayýnýz. Þunu iyi biliniz ki: Askerlikte en büyük kuvvet, her erin kulaðýný subayýnýn emrine, kalbini de Allah’ýn inayetine ve yardýmýna çevirmesidir. Böyle mert, sabýrlý, itaatli ve kalbini Allah’ýna baðlamýþ olan bir ordunun kendisinden kat kat fazla olan düþmana galip geleceðini kitabýmýz Kuran’ý Kerim haber vermiþtir. Esasen böyle kuvvetli ve silahýna sarýlý bir ordusu olan milletin herkes dostudur. Silahýndan ayrýlan korkaklarýn ise her tarafý düþman kesilir. Peygamber Efendimizin þu mübarek sözünü de unutma: ‘Cennet, kýlýçlarýn gölgeleri altýndadýr’…” 



DÝRÝLERÝ YAÞATAN KORE ÞEHÝTLERÝ 


Aradan 34 yýl geçer. Ýslamcý Anadoluculardan Nurettin Topçu, 1959 yýlýnda ‘Kore Þehitleri’ için kaleme aldýðý kitapta Antik dönem, Hristiyanlýk ve Ýslamiyetteki þehitlik kavramlarýný harman ederek söyleme adeta edebi bir tad katar, bu satýrlarý okuyanýn bir an önce þehit olasý gelir: “Þehit, yaþayanlarýn iradesinin kaynaðýdýr (…) Hakký elinden tutup yükselten, yerde yatan þehitlerdir. Her devirde insanlýðýmýza hayat getiren mukaddes þehitlerdir: Sokrat’ýn þehadeti, insanlýðýn akýl ve vicdan dünyasýna yeni dünyalar getirdi. Sanki bir þehidin kaný, bütün ruhlarý gafletten uyandýrýcý gýda oldu. Kudüs’te çarmýhta þehit olan Hazret-i Ýsa, gerçek ruhu ve gerçek hürriyeti bütün insanlýðýmýza duyurmuþtur. Þehitten çýkan gizli ses, ilahi sestir: O bütün küremizi uyandýrýyor, harekete geçiriyor. (…) Þehitler bizim gerçek sahiplerimiz, bizim velilerimiz, bizim mürþitlerimizdir. Dirileri yaþatan onlardýr…”

                                    (Bir Kore þehidinin dul ve yetimi, Cumhuriyet Gazetesi Arþivi) 


23 CENT’LÝK ASKERLER 


Yeri gelmiþken, Topçu’nun güzelleme yazdýðý ‘Kore Þehitleri’ni analým. 1950 yýlýnda, SSCB ile ABD arasýnda ikiye bölünmüþ olan Kore’nin kuzey parçasýna çullanan ABD’nin bu kutsal vazife (!) için bütün müttefiklerini göreve çaðýrmasý üzerine, NATO'ya ve Batý dünyasýna dahil olmaya pek hevesli olan Türkiye’nin hiç ilgisi olmayan bir savaþa asker gönderme fedakârlýðý Batýlý ülkelerin gözlerini yaþartmýþtý. Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Suat Hayri Ürgüplü kararýn gerekçesini gururla þöyle açýklamýþtý: “Kore’de savaþan bir Türk askeri 136 dolara, bir ABD askeri ise 5.500 dolara malolmakta.” Yani askerlerimiz hem kaliteli hem ucuz idi! Nitekim ABD Dýþiþleri Bakaný Foster Dulles da Türk askerini, "çok masrafsýz, günlük masrafý 23 cent'i aþmýyor" diye övmüþtü.Yine de bu laflar Kore’deki ABD komutanlarýndan W.L. Roberts'ýn Türk askerlerini “mükemmel bekçi köpekleri” olarak tanýmlamasýnýn yanýnda masum kalýyordu.

17 Ekim 1950 günü Tuðgeneral Tahsin Yazýcý komutasýnda 5.090 kiþilik bir tugayla dahil olduðumuz Kore Savaþý’nda üç yýl boyunca yaklaþýk 25 bin askerimiz 13 muharebeye katýldýlar, bunlardan dördü ‘tarihe geçti’. 27-28 Kasým 1950 gecesi ‘Allah Allah!’ avazeleriyle yapýlan Kunuri Savaþý ise askeri çevrelerde ‘destansý bir savaþ’ olarak adlandýrýldý. Kore seferinden geriye, 885 ‘þehit’ ve kayýp, 2.150 yaralý, bedensel ve ruhsal açýdan sakatlanmýþ bir yýðýn insan ile Türkiye’nin NATO üyeliði miras kaldý. Bir de Nazým Hikmet’in, Foster Dulles’ýn ‘23 cent’ine cevaben yazdýðý “Amerika'ya ciro ederler onu/seni de büyük hürriyetinle beraber/hava üssü olmak hürriyetiyle hürsün!/yapýþýr yakana kopasý elleri Valstrit'in/günün birinde, diyelim ki,/ Kore’ye gönderilebilirsin, bir çukura doldurulabilirsin,/meçhul asker olmak hürriyetiyle hürsün!” dizeleri...

Parantezi kapatýp devam edelim. 12 Eylül darbesinin hemen ardýndan, 1981 yýlýnda TSK’da kullanýlan Askerin Din Bilgisi adlý kitaptaki þu satýrlar, dini söylemin giderek kurulaþsa ve mekanikleþse de, nasýl devamlýlýk gösterdiðine dair ipucu sunuyor bize: “Halkýmýzýn en büyük inanç müessesesi olan Ýslam dini ve dinin gereklerine göre geliþtirilmiþ vatan ve millet anlayýþý ve sevgisi, çok daha mutlu ve güçlü bir Türkiye’nin geliþmesinde büyük etken olacaktýr. (…) Biz Türkler asker olarak doðduk ve asker olarak öleceðiz. Tarih bu gerçeði ispat etmiþtir. (…) Türk askeri hiçbir çýkar gözetmeksizin yalnýz vatan ve ulusunun esenliði uðrunda kendini feda etmekten çekinmeyen bir kahramandýr. Bunun için dinimiz de bunlara layýk olduðu en yüksek rütbeleri vermiþtir. Bir asker için en büyük rütbe þehitlik, ikinci büyük rütbe ise gaziliktir.” 

Yine küçük bir parantez açalým ve ‘Peygamber Ocaðý TSK’nýn ‘mutlu ve güçlü Türkiye’ kurmak için verdiðini iddia ettiði kanlý savaþýn bilançosunu hatýrlayalým:1984-2010 yýllarý arasýnda PKK ile Türkiye’nin güvenlik güçleri arasýnda süren kanlý savaþta resmî rakamlara göre 42.044 kiþinin öldüðü açýklanmýþtý. Bunlarýn 6.653’üne ‘þehit’, 5.687’sine ‘terör kurbaný’, 29.704’üne ise ‘ölü ele geçirilen’ dendi. Bu korkunç savaþta hayatýný kaybedenler sadece kuru rakamlara tahvil edilirken, yaralanan, fiziksel ya da ruhsal olarak sakatlanan ‘gaziler’ ise devletin kendilerini nasýl bir kenara attýðýný anlatýp duruyorlar çeþitli mecralarda, elbette sesleri saðýr kulaklara çarpýyor…

(Resmi söyleme göre 25 ‘þehit’ annesiyle 25 ‘imha edilen’ annesi ‘Artýk Analar Aðlamasýn’ diyor. Þanlýurfa, 2013)



Yazýyý Þafak Aykaç’ýn þu analiziyle baðlayalým: “Milliyetçi ideoloji, genel iradeyi halkýn kendine tapýndýðý seküler bir din haline getirmiþtir. Milli anýtlar ve müzelerin birer tapýnak, milli bayramlarýn birer ibadet seromonisi, ölü askerlerin milli aziz olduðu bir din. Bu yeni kutsallýk durumunda halk kitlelerine biçilen görev aktif birer vatansever olmaktýr ve bu kesinlikle pasif bir konum deðildir. (…) Geniþ halk kitleleri, þehitliðin somutlaþtýðý mekanlara (þehitlik, mezarlýk) bir araya gelerek anma ve cenaze törenlerine katýlarak kendi üretim süreçlerini iþletmese, þehitliðin bugünkü kadar kültleþmesi mümkün olmazdý. Çünkü milli hafýzanýn inþa sürecinde devletin oluþturduðu mekanlar kadar, o mekanlarý kullanarak milli hafýzanýn taþýyýcýsý olacak yurtaþlara da ihtiyaç var. (…) Kiþiye göre þehitliðin dini veya milli yönüne verilen aðýrlýk deðiþebilir. Asýl önemli olan þehidin fedakarlýðý ile geride kalanlar (saðlar) arasýndaki iliþkidir. Þehitle þahit arasýndaki mistik iliþki, burada somut fiillere dönüþür. Birileri þehidin öyküsünü anlatmakta, birileri öyküyü dinlemekte, ve herkes þehidin mirasýný sahiplenmekle yükümlü tutulmaktadýr. Bu iliþkiler aðý olmadan þehitlik olgusu da var olamaz. Eðer þehidin uðruna canýný feda ettiði kutsal deðerleri sahiplenecek, paylaþacak ve yeniden üretecek bir kitle olmasaydý, [ölümün] adý sadece talihsiz bir kaza, trajik bir ölüm olurdu…” 

Post modern felsefenin gurularýndan Zygmunt Bauman’ýn da vurguladýðý gibi “Deðerler genellikle insanlar öldüðünde artar. Vampirler gibi deðerler de yaþam özsularýný yenilemek için kana gereksinim duyar. Ölülerin sayýsý ne kadar çoksa, sunaklarýnda yaþamlarýn yakýldýðý deðerler o kadar kusursuz ve ilahi bir hale gelir. Sonunda üstün deðere dönüþen þey, koruduðunu ileri sürdüðü yaþamdan çok, ölümdür. Ölümün kendisi, bir davanýn kahramaný için davanýn kendisi haline gelmiþtir.” 

Evet, þimdi þu sözler üzerine tekrar düþünelim: “Þehitler ölmez, vatan bölünmez!”, “Þehitler Ýntifada’yý ateþleyecek!”, “Kazanacaðýz, çünkü biz ölümü, onlar ise hayatý seviyorlar!”



Özet Kaynakça: Fatih Büyükyýldýz, “Hadislerde Þehitlik Kavramý”, Atatürk Üniversitesi’nde kabul edilmiþ Yüksek Lisans Tezi, 2010; Þafak Aykaç, “Þehitlik ve Türkiye’de Militarizmin Yeniden Üretimi:1990-1999”, Yýldýz Teknik Üniversitesi’nde kabul edilmiþ Yüksek Lisans Tezi, 2011; Zygmunt Bauman, Ölümsüzlük, Ölümlülük ve Diðer Hayat Stratejileri, Çeviren: Nurgül Demirdöven, Ayrýntý Yayýnlarý, 2000.

 
Ayþe HÜR
 
Radikal, 20.07.2014
 

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.