‘Hakim bey bizde g…e g… derler.’
18 Aralık 2012 00:25 / 2607 kez okundu!
Arınç haklı…
Bu, denli densiz satış siteleri de haklı.
Kamuoyu da haklı.
Romantikler, naturalistler, boşta gezerler ve Barbaros siteleri hepten haklı.
Haksız olan kim peki?
Münasebetsiz yerlerimiz haksız diyerek çıkalım işin içinden, karakter oyuncusu olduklarını unutup esas oğlan ve esas kız olmaya soyundukları için.
Belki soyunanlar da haksız…
Çekiş edilen ortamda haklı olacak, haksız olacak, bi de hakem olacak, düdük müdük, skor levhası, noter de olsa fena olmaz.
Arınç bir kadın vekile sitem etti, sitemi aşan sözler sarf etti.
Ben de’niz de, sosyal bilim kulvarında bir ömür, o tür kelimeleri, ister medikal ister sosyal kökenli, kullanagelen biri olarak, Arınç’ın şaştığına şaştım…
Hani hukuk kökenli olmasa, amenna…
Hayatın bazı kulvarlarında, o merete o meret derler, misal, mahkeme, sağlık kesiminde ille de ebeler, neler der, dudağınız uçuklar. Ayrıyetten Can Yücel üstadımız demez mi, ‘hakim bey bizde g…e g… denir.’ diye.
Hali arz etmek için, kolay anlaşılsın diye, dertli kendine derman ararken kelime süsleme püslemeyi bilmediğinden, öyle ederler.
Kelimeler tesettüre girmez ki…
Ayrıca o kadın vekilimiz vagina demiş, ne var bunda, ayıp mı etmiş, ya ne deseydi?
Ya ne deseydi sayın Arınç, öteki diyecekleri bu kelimeyi mumla aratmaz mı ötekiler?
Sayayım mı şimdi?
Durduk yerde bizim de aklımıza densiziyegah makamına düşürdünüz, sordum nitekim face mahallesi/duvarının sayın sakinlerine, ne diyek arkadaşlar, varsa sizde daha anlaşılır ve şıngırdaklı, edepli olanı, yazın, liste yapıp iletelim yüce meclise, seçip beğenip kullansınlar, dedim, hatta ‘enternasyonal densiz kelimeler’ soralım aleme, dedim, demek zorunda kaldım.
Ben biliyordum başıma gelecek olanı, yani hiçbir şey gelmeyeceğini…
Millette ya edep tavan yapmış, ya bi halt bildikleri yok…
Tek bir beyefendi yazdı, ‘yasa, yarma, yaşam, yaslı yastık, rastık’ dedi, eh…
Bizim erkek milletinin anayasasında da öyle, A ile başlayan şeyi kırık birkaç kelime var, döner döner onları kullanırlar. Ne kullandıklarını bilirler ne ettik sandıkları hüneri…
Yazık sahiden, meclisteki sayınlara da yazık, küfürbaz ve abazan er milletine de yazık, döşektekilere bin bir kere yazık…
İşin latifesini edemeyen, gırgır alfabesinden bunca habersiz adamlarla ne yapılır? Tavla bile atılmaz, değil ki tavlanmak, tavlamak…
Biz alem bi milletiz, bi ara ‘Vagina Monologları’ (yoksa muhabbetleri miydi? Geçmiş gün, unutmuşum var burada denecek densiz bi benzetme ama Arınç’ı üzerim diye demeyeyim, siz anladınız onu…) kıyamet koptuydu, kaymakam bey oyunu yasakladıydı, şer cephesi de, oyunun adına takacağına sen kendi Kaymakam ünvanına baksana, demek zorunda kaldıydı.
İlk değiştirilmesi gereken kelimelerden biri bu, zaten. A ve K ile, Y ve D ile başlayan kelimeler dipten doruğa densiz, ayıklamak zor olur, bu harfler çıksın tümden…
Fekat durunuz, reca ederim, buraya gelene kadar neler var neler, ne maydanozlu köfteler…
Nutkunuzun tutulacağı ne haller.
Taksim metal köstebeklerle deşildi ya, Ö. Hayyam’dan başlayarak Taksim’e çıkan yokuş iş saatlerinde bir saate yakın bi hızda çıkılıyor, elbet yol üstünde olan biten her şey, canı sıkıldığı için yol kıyısını dikkatle seyreden yolcuların gözünden kaçmıyor.
Normali, geçgini, kökten sürme ve sonradan olmasıyla piyasa yapıyor kadınlar, bu piyasa yapmak da ayıp bişey esasen, afbuyurun, ama, sonra yapacaklarının yanında nur nimet elbet.
Her sunanın bir alıcısı oluyor, affınıza mağruren, kadınların burnu dibine dikiliyor, şipşak pazarlık edip, hemen gerideki binalara giriyorlar, otobüs öyle ağır ilerliyor ki, kadının ilkini savıp, yeni müşteriyle pazarlık etmesini de görüyoruz. Kadınlar güzel Allahları var, hele çakma kadınlar, hani nüfüsu mavi de kendi pembe olanlar daha güzel, piyasada iş yapmak, pardon iffetini böyle ayaklar altına almak hevesleri olmasaydı ne vardı? O kadar öğütçü, akıldane hamfendi çıkıyor ekrana, bunlar gene bildiğini okuyor…
Bana çocuğum sordu, nasıl kıvırayım şaştım, emlakçi desen olmaz, lokantaya müşteri çekiyor desem, olmaz, yorgancı, sağlık kabini, çöpçatan, falcı, ı-ıh hiçbirine uymuyor durum, öyle apaçık ki, durumu ve sunumu hangi örtüye bürüsek, ben buyum diye bağırıyor…
Az ilerde yıkılan Tarlabaşı var, adam çıkmış, gepegenç bir delikanlı, dipçik gibi, boy var 1.90 ah yavrum evladım Komando olacakken bu kalıbınla sen, neler olmuşsun? Üstünde siyah dökümlü bir şalvar, yakası göğüs çatalına kadar açık şeffaf blüz, kaynak olduğu besbelli zifir saçlarını taşlı tokayla atkuyruğu yapmış, kulakta küpeler yuvarlak, omzuna değiyor, üstüne kıytırık bi çakma kürk ceket, atıvermiş. Allıklı, benli menli, sakalları sürmüş ama geç vakit göz ardı edilebilir, eliyle de afbuyurun amirim yapmış bi ayıp işaret, oturduğu bina yıkılmış da bunun bişeyleri kayıp gibi, yahut fiyatı fazla söyledin diyen müşteriye al al al yapıyor, ruhum muazzep oldu inanınız… Tam karşıda da, eski çiçekçilerin olduğu köşesinde Taksim'in, bir binanın yarı zemininde erkeğin alayı, burası yüzde yetmişe kadar erkek olanların yeri, röfle yaptıran mı ararsınız, yeşil beyaz cilt maskeleri yüzlerinde, manikür pediküre giren mi, bıyıklı mıyıklı, kimi kel kimi uzun saçlı, camda sir ağda diyor, yüzünü aldıran adam da var, kulak/ bu run kılını yaktıran da, ama, komple sir ağdaya nasıl ve niye giriyor bu erkek makulesi, onu anlayabilmiş değilim…
Siz o vekil hanımefendiye kızacağınıza, Ayşe Arman’ı okuyun hele, evet bilim kişileriyle yapıyor bu aşağı mahalle muhabbetini, ama nasıl geçiriyor…Size bana değil, haşa, penise ve vaginaya geçiriyor, vagina penisi dövermiş, ki biz tersini bilirdik, bilirkişiler öyle diyor, daha esaslı, daha derinden donanımlı ve duyarlı, üstelik iki katıymış afbuyurun kadınların derunu.
Öyle olmalı zaten, Rabbim bilmiş de donatmış, taa içerdeki dehlizlerde spermin peşine düşen yumurta, onu yakalayıp, gözünün tuttuğuyla çarpışıp, spermi kendini döllemeye zorlayan da o, uygun yerde köklendirip, insan eden de o, sonra dünyaya getiren de o, bu muhteşem işler de hep ayıp kelimelerle anlatılıyor, ben masumum, demekkine en muhteşem şeyler en ayıp dolambaçlardan geçilerek yapılıyor…
Bu yazıyı yazmadan önce bi de şu sakıncalı makıncalı mal satanlara göz atayım dedim, sakın siz girip bakmayın, dudak uçuklatan işler yapmışlar…Bu ilim fen de haddi aşacak ölçüde gelişmiş, bu kadarı da olmaz yani, aaa… Hoş, ben bir araştırma kitabım için eski kaynak tararken, Kapalıçarşı’da tee atalarımız zamanında, erkekler attan inemeyip, savaştıkları kıt’adan gelemediğinde, saraydakiler çarnaçar ahşap yontucu usta ararmış, pek yeni sayılmaz anlayacağımız bu marifetler.
Bir zamanlar, artık yaşım başım bu tür konuları açıkça tartışmaya yetecek eskilikte olduğundan şükür, rahatça söylüyorum, emekli olacağıma yakın bir telefon almıştım, hoş tınılı bir kadın sesi bir iş önermişti, malum sağlık sektöründe refakat kurumunu, hastane yararına işleten birimden olunca, en esaslı sosyal hizmet işiymiş, öyle dediydi, bende’niz saf saf soruyorum, engelli hasta refakat şirketi mi, diye.
Hayır hamfendiciğim, Barbaros şirketi, dedi.
Anlamadım elbet.
Şöyle oluyor mirim, hiç ayıplı mayıplı kelime yok, icraat faslını ben bilemem, ancak yaşı, kıdemi, kökeni, derdi her ne olursa olsun, hamfendilere beyefendi eşlikçiler bulmak işi, ama, elbet aşağıdan vuran bir iş. Gel de bunu sakıncasız, latif kelimelerle anlat şimdi…
Googel’a girince öyle bir Pazar açılıyor ki önünüze, çoğu da tükenmiş kayıtlı, stokta belki etiketli, fiyatlar tavan yapmış, takılacaklar yüz liradan başlıyor, yanına yatılacaklar iki ila üç yüz, hadi baldızı anlarım da şişirme baldızı, zenci adam niye yapılmış, onunla n’aapılır, bu kadar mı çaresiz ve yalnız bu insanlar?
Yoksa sektör mü Allahına kadar uyanık?
İlaç hükmüne alınsa, reçeteye yazılır mı bunlar?
Yahut sağlık kurulu raporuyla bedelsiz mi verirler?
Sosyal şeyden şeyediyorum.
Niye böyle ederler? Hiç mi ahlak, din, iman, edep kalmamış bunlarda?
Niye iki uçta dansetmeyi sever bu insanlar?
Hele o şey filmler, köyde, kasabada millet alıp, maaile izliyormuş, sonra değiş tokuş ediyormuş, bize bunu araştırmalar ve profesyoneller söylüyor, edep uzmanları değil, hayatın uzmanları…
Vagina sütten çıkma ak kaşık kaldı, ki zaten öyle.
Kir pas, ayıp mayıp, bizde üstadım, bizde…
Ayşe KİLİMCİ
17.12.2012
Son Güncelleme Tarihi: 22 Aralık 2012 00:29