AY'LARIN ETTİKLERİ, GETİRİP GÖTÜRDÜKLERİ
16 Eylül 2021 16:17 / 826 kez okundu!
"Her Haziran bu soru yoklar kalbimi.
Eylül’de de böyle olur, ille 12’sine doğru.
Mayıs’lar Mart’lar deseniz öylesine, 17 Eylül ve Hıdrellez günü (inada gibi) kurulan darağaçlardan sızım sızım sızlar içim, darbeler ve idamlar şarkı sözü değildir, heyhat."
***
AY’LARIN ETTİKLERİ, GETİRİP GÖTÜRDÜKLERİ…
Her Haziran bu soru yoklar kalbimi.
Eylül’de de böyle olur, ille 12’sine doğru.
Mayıs’lar Mart’lar deseniz öylesine, 17 Eylül ve Hıdrellez günü (inada gibi) kurulan darağaçlardan sızım sızım sızlar içim, darbeler ve idamlar şarkı sözü değildir, heyhat.
Kaç kırım, kaç katliam, hangisini sayalım, kıran giresiceler…
Haziran kalem kırmasız gidimler ayı. Kader katipleri yazıyor, kalem falan da kırmıyor onlar, itiraz yahut eleştiri sözkonusu değil.
Giden gidene Haziran’da, bir de kışa girme arefesinde sonbaharda böyle oluyor, kıran giriyor sanki ille yazar düşünür ve oyunculara…Kışbaşı yaşlı yaprak dökümü daha çok, Haziran erken gidimler zamanı, vedâı ve vâdesi olmayan…
Nâzım gider, Orhan Kemal ve Hâşim gider, A.Arif, Alangu, C.Irgat, A.Işık, Dıranas gider…
S.Enis, C.Zarifoğlu, Dinamo, Külebi, N.İyem, İlhan Selçuk, Ayşe Şasa, B.Sabuncu, Arcayürek hatta Demirel bile gider.
Gidişler ‘bile’siz, bir var ki kimileri derine kök salıyor, iki kuşak geriye el edip onlar oturuyor.
Kimse gitmesin diyeceğim, diyemiyorum…
Gençler gitmesin, şairler olabildiğince geç gitsin.
Nâzım’ın YKY salonlarında yıllar önce açılan sergisi düşüyor aklıma. Bizim Nazım, yani bin yıldır Ran’sız bilip sevdiğimiz, şimdi face denen çukurda tuhaf, yazım yanlışı çok ve en kötüsü onun olmayan dizelerle incitilen…Sergi Moskova’daki sosyal konut evinin canlandırmasıydı, Vera’nın ponponlu terliğine kadar düşünülmüştü, hatta kızı da ortalıktaydı. Ben fakir biraz densizce konuştum, aktüel kameralar döndü, kayıtlar başladı, o kadar. Gerçek oğul o sıra Istanbul’daydı, sergide yeri yoktu, Münevver çoktan toprağa girmişti. Piraye bu destanın asıl kişisi, onun ettiği ah hepimizi ve şiiristanı titretiyordu.
Sonra Nâzım’ı, hani bizim Nâzım’ı astarlı bi tabut içinde, takım elbiseli yatıyorken gösteren fotografiler dağıtılmış demek basına, başucunda Vera, yüzünde iliştirme hüznüyle… Mekan büyük olasılık kilise…
Ayakta ölmüş, ulu ağaçlar gibi, derdi neymiş sabahleyin postacı yolu gözleyecek? Diyesiler ki gidesiymiş, zaten evin içindeyken de çoktan gitmiş… Eh, diğeri de külliyen gelmemiş zaten. Ah be Nâzım, ne vardı Münevver'e ve Memed oğlana onca çektirecek? Piraye’nin ahı mı çıktı nedir? Aşk belalı iş, şairlik daha belalı, Haziran en belalısı…
Ahmed Arif, canım ciğerim, ağam, sırdaşım… Ölüme yenik düşmeden, çünkü tek ölüm oldu onu esir alan, diz çöktüren, ki onda bile diz çökmemiştir, ustası Nâzım gibi ayakta ölmüştür o ulu çınar da… Bir hafta öncesiydi, yahut en çok on gün, Istanbul’a geliyordu, bildirmişti, bizim eve gelecekti, sözü vardı, çocukları sevecekti, bir sofra başında derdleşecektik… Nasıl bir soğuk, Haziran’a çeyrek kala, Mayıs’ın son haftası, İstiklal’de (sanırım Mis sokaktı) imzası var, okurlar bir solukta imzalatıp kitaplarını dağılmış. Ben dizi dibine çökmüşüm, öğrenciyken evinde de öyle yapardım. Kalplerimiz sıcacık, dışarısı buz, donuyoruz. Bir şair çetesi, evet bu deyim çok uydu, gelmiş, el koymuşlar, meyhaneye götürecekler…Nasıl desin şaştı, kelime bulamıyor, kelimelerin eşkin at’larını yularsız ve dörtnala süren usta…
‘Anladım ağam’ dedim, ‘canın sağolsun, sizi bizden çaldılar, çocuklar ne üzülecek, senin canın sağolsun, bir dahaki gelişine inşallah…’
Dedim ama, siz gelin bana sorun, yağmur atıştırmaya ilkin gözlerimden başladı, bu benzetme pek sıradan olsa bile, doğru doğru dosdoğru…
Bir daha olmadı, olamadı, hüküm büyük makamdan geldi…
Kalbi sıkıştırdığında doktoru demiş ki, ‘birşeyi dert etme, içine atma, görme, tasalanma, unut gitsin, yoksa bu kalp çok dayanmaz…’
Dönmüş güzelim Ahmed Arif, hışımla, ki bana anlatırken bile o dağ gibi adam yaprak gibi titriyordu…
“Görmeyeyim, duymayayım, susayım, tasalanmayayım, öyle mi? Ben davarım lo?”
Bunu hiç unutmadım…
Ayşe KİLİMCİ
AY’LARIN ETTİKLERİ, GETİRİP GÖTÜRDÜKLERİ…