CANIM DAÐLARCA
15 Ekim 2018 18:14 / 2276 kez okundu!
Daha önce yazmýþ olabilir miyim size? Öyleyse eðer gene kýs kýs gülüyor olmalýsýnýz. Belki Serbestiyet’te yazmýþýmdýr. Olsun, gene yazýyorum, bugün dünyamýzdan el çektiðiniz gün, 15 Ekim… Yaa, o kadar oldu, çok oldu, siz dünya deðiþtireli.
****
Caným Daðlarca,
Daha önce yazmýþ olabilir miyim size? Öyleyse eðer gene kýs kýs gülüyor olmalýsýnýz. Belki Serbestiyet’te yazmýþýmdýr. Olsun, gene yazýyorum, bugün dünyamýzdan el çektiðiniz gün, 15 Ekim… Yaa, o kadar oldu, çok oldu, siz dünya deðiþtireli.
Ýki insaným var ki, 95 yýl ömür sürmüþ olsalar da, erken gittiðine yanarým ikisinin de, biri siz, biri ananem. O ananem ki, sizi kahkahalarla güldürebilmiþ tek kadýn… Hani, ‘erkekte çok þey aranmaz…’ dedikten sonra, aranacak birkaç þeyi þöylece özetleyiveren: ‘Kaþlý olcek, çatýk ve gür kaþlý, kalýn sesli olcek, ama, türkü söylemesini bilcek. Kapýlardan sýðmeycek, uzun boylu olcek ve çatýsý düzgün (yüz hatlarý güzel, anlamýnda)… O geçerken geçtiði yollar gülcek, iyi yerin evladý ve dili tatlý olcek. Eli hünerli, kendi geçimli, sabýrlý, incelikli olcek.’ diye gider, daha birkaç küçük þey(!) var, olmasý gereken…
‘Berzah âlemindekiler özlenmez, bi de toprak ne güzel kokuyor denmez’, derdi ananem, ölümü çaðýrýrmýþ bu ikisi, ama ben, sizin ikinizi de çok özledim ve yaðmur sonrasý toprak ne güzel kokuyor, demesem olmaz…
Haberinizi Frankfurt kitap fuarýnda almýþtýk, onur konuðu olduðu yýl, ülkemiz… Daha fuarýn çekiþini edecektik sizle, artýk hastanedeydiniz, nöbetinizi tutacaktým…
Sizle dedikodu etmeyi nasýl özledim…
11 Ekim dünya kýz çocuklarý günüydü, çocuk vakfýyla birlikte kutlamadýk. Dünyanýn bütün yoksul, incitilmiþ, çocukluðu çalýnmýþ kýz ve erkek çocuklarýndan özür diledik, kutlamadýk…
Çocuklar, ah çocuklar… Dünyayý o küçücük omuzlarýnda taþýyor çocuklar, ülkesiz býrakýlan çocuklar kamplarda savaþ kýrýmý yaþýyor, gene de oyun oynamaya çalýþýyor, Aylan’cýðý iyi ki bilmediniz, vatansýz kalan savaþ çocuklarýnýn simgesi oldu.
Doðum gününüz belli, 26 Aðustos, hayret, dutlar olduðunda denmiyor, ya da harmanda…
Babanýz süvari yarbayý Hasan Hüsnü bey… Aile eðitimli, esaslý aile, kýzlar þiir yazýyor, biri keman çalýyor, tek erkek kardeþiniz Konya’da oyun oynarken düþüp ölmüþ, sonra üstünüze düþmesi ailenizin, o yüzden.
Konya, Kayseri, Adana, Kozanda ilk mektebe (!) gidiyorsunuz, Tarsus ve Adana ortaokuluna.
Sonra Kuleli, piyade subaylýk, býrakýyorsunuz askerliði.
Sizle tanýþmaya en küçük çocuðum sayesinde cür’et edebildim, Ýdil, oyun arkadaþýnýz…
Bir gün biz artýk Ayvalýk’tayken her zaman aradýðýnýz gibi telefon edip, Ýdil’le konuþmak istediðinizde oðlum açýyor telefonu, diyor ki, ‘Ýdil telefona gelemez, bahçede oyun oynuyor, kim arýyor acaba?’ Sonra yüzü allak bullak bize dönüyor, ‘biri beni iþletiyor sanýrým, kim arýyor, deyince, ‘Daðlarca’ dedi…’
Ýdil istediði an arayabilir sizi, randevusuz gelebilir, o ayrýcalýklý. Zaten baytar yapacaktýnýz, neyse ki size uymadý, ‘baytar nedir anne?’den öteye geçmedi ilgisi…
Anasýnýfýnda, beþ yaþýndayken öðretmeni sizden için ‘rahmetli’ demiþ, ona bozulmuþ, yaþadýðýnýzý söylese de öðretmeni inanmamýþ. Ayný gün üstünde okul önlüðüyle getirdik size, Kadýköy’de þimdi adýnýzý taþýyan sokaktaki Hayat kahvesine. Yaka kopmuþ, yolda uyuyunca yanacýklar kýzarmýþ, sizin adýnýz yazýlý, üstü çiçekli masaya uzattýk, siz arka masalardan birinde tavla oynuyordunuz. Sonra geldiniz, yüzünü seyrettiniz, gülümsediniz. Uyanýnca elini bir kaðýda basýp, sýnýrýný çizdiniz, avuç içine de, ‘bu eller miydi Allah’a uzanan?’ dizenizi yazýp, ‘Ahu adlý kitabýmdan’ notunu düþüp imzaladýnýz. Sýmsýký sakladýk, hâlâ bulamýyoruz. Elma dersem çýk, armut dersem çýkma, desek de çýkmýyor ortaya…
Ayvalýk’a gelemediniz, gelip çoluk çocuk uçurtma uçurmak istiyordunuz. Sizin ama, nazýnýzdan daz’ýnýz yarýldý, yoksa biz getirecektik. Ýstanbul’da Çengelköy’deki evimizin yakýnýnda ev almak, bize yakýn yaþamak çok istediniz, o da olmadý… Kendi oturduðunuz evi Kadýköy belediyesine baðýþladýnýz, ama, ‘Daðlarca’nýn Gökyüzüsü Kahve’ açýlmadý, yazýk oldu… Epey düþtük peþine, camlarý açýk býrakýldý, çarptý, kýrýldý, biz ordaki ciðercide erketeye yattýk, gözetledik, bazý geceler ýþýklar yanmýþ, sanýrým lojman gibi kullanýldý, zaten YKY ile belediye mahkemelik oldu. Belediyeyi ve yayýnevini iþe karýþtýrmayýp bir yeminli kurula þartlý býrakaydýnýz, her istediðiniz yerine gelmiþti þimdiye…
Dünya ilginç zamanlarda ve tehlikeli… Biz keçeyi sudan çýkardýk, ülke olarak, ama baþýmýzý almak istiyor Amerikan haydudu, darbe bile yapmaya kalktýlar, darbeden öteye gittiler, iþgal edeceklerdi, Fetö denen aðlak deli eliyle…
Daðlar eþkýyadan temizleniyor, söylemiþ olayým… Muhalefet hâlâ muhalefet, ülke yönetmek gibi bir derdi ve hevesi yok, ayvayý yedi, zaten yemiþti de, ne yediðinin ne þimdinin ne dünyanýn ne ülkenin yeni gücünün farkýnda…
Sizin oyun arkadaþýnýzla hikayenizi yazdým, esaslý bir kitap oldu, adý ‘Caným Daðlarca’ ama kimse basmýyor. Ben de Ömer Koç’a yolladým, yayýneviniz basýma deðer bulmadý, alýn sizin olsun, hiç deðilse yitirmem, dedim, dönüp biþey demeye tenezzül etmedi. Zaten o artýk markanýn en tepe adamý, kardeþi erkenden ölünce, öbür kardeþi Fener diye dellenince, iþler ona kaldý. Hey gidi koçlar, hey…’Orduya kurtlu kuru zahire sattýlar’, diye dedikodusunu etmiþtiniz, doðruymuþ. O teneke arabalarýna radyo ve sað ayna koymaya bile elikmiþ marka, böyle böyle birikiyor para, sonra da her darbede kendi rýzasýyla on kilo altýn baðýþlatýyorlar adama… Bende’niz yazar olma saftirikliðindense yayýncý olmak daha az saftirikliðine soyunsaydým, yýllar boyu ettiðimiz dedikodularý kitap diye basardým, ne olurdu ama, mis olurdu, mis… On yýl falan bekledim, aradým, sekreteri desin mi,’ haa, kitabý yayýnlansýn diye yollayan yazardýnýz siz, di mi?’ Kýþþiiiik… Bu kýþþik ne demek size anlatmýþtým…
Üç çocuk doðurduðum için bana madalya takan tek kiþisiniz, sözünün aðýrlýðý olan kiþi…
Bir de onca iþin belini bükerken, yani hem çocuklarý yardýmsýz büyütürken, bu arada babalarýný da büyüttüðümü sanýrken… Þimdi buna da bozulacak kendileri, bu konu da bizim sýr koð’larýmýzdandý, kadýnlar yalnýz çocuklarýný deðil, babalarýný, erkek kardeþlerini, sevdikleri erkeði de büyütürdü… 'Saklanýr kadýn/ ellerine, sesine/ Yanýndaki erkek/ Onun içine saklanýr' dizelerini emaneten verdiniz bana, iþte paylaþtým… Aðýr bir görevde, kimi yýllar nöbet bile tutarak çalýþýrken, eve yardýmcý falan almak bi yana, o hiç olmadý da, akraba ve bütün mahalleyi baþýma toplar, aðýrlarken, iþ kolaylaþsýn diye þarký söylediðime de bayýlýrdýnýz…
Size dýþarýnýn hikayesini anlattýðýma bayýlýrdýnýz, dedikodu etmeye, siz, ben ve Ýdil…
Çocuklarýn þiirini en iyi söyleyen denir ya size, bence siz en esaslý, en duyarlý, hiç büyümeyen çocuktunuz…
Bir de sýnava çekmeniz yok muydu bizi, hem Ýdil hem annesini…
Haldun Taner ve Fransa öykü ödüllerini kazanan hikayemi sorduydunuz, sofranýz baþýndaydýk, konuklarýmýz da vardý üstelik. Yanýmda deðil efendim, deyince, ‘okuyun demedim ki zaten, anlatýn dedim’ buyurdunuz, sýrtýmdan bir ter indi, hatýrlýyorum… Beþ ile sekiz dakika arasý anlattým hikayeyi, baþka bir hikayeydi o elbet, ‘Mucize Var Mý Memet Abla’ deðildi, zaten ilk hali de bu adla çýkmadýydý, ‘Yýldýzlarý Dinle’ olarak çýktý, böylece üç kere yazýlmýþ oldu, ama, üçü de birbirinden güzeldi… Kendimi abartýyor muyum, hadi caným siz de, býrakýn bari sizin yanýnýz da haddimi ve kar’atýmý bileyim, iyi hikayeciyim ben, baþka yerde de söylemem zaten, ondan hiçbir kitabým basýlmýyor handiyse yirmi yýl oldu… O gün anlattýðýmý dinleyip, beni hikayeden sözlüye çektiðinizde, yýldýzlý pekiyi vermiþtiniz, kýs kýs gülüyordunuz ama…
Ne mi yapýyorum, yazýp yazýp, spiral ciltletip, diziyorum, çok kitap oldu, çok, sayýsýný sormayýn, söylemem, aman, umurumdaydý, ölenece yazarým, sonrasýnda ne olursa olur, kitapsýzlarla uðraþamam, iþim gücüm var benim, hayal kurarým, gökyüzünü boyarým, hikayeler anlatýr, çocuklar ve sofralar için yazarým, yaþarým, þaþarým, insanlarýn haline dertlenirim, ahmaklara ve hainlere öfkelenirim… Gücümü olura olmaza harcedemem, ki o güç de gün günden azalmakta, siz söylerdiniz, ‘hayat, ayaktan gelir, ayaktan gider’ diye, ne haklýymýþsýnýz…
Ýdil yetiþti, Ýstanbul üniversitesini bitirdi, hiç yýl yitirmedi, ne girer ne okurken, Rus dili ve edebiyatý okudu, sonra yüksek lisans çaðrýsý aldý yurt dýþýndan, o arada evleniverdi, çocuk Rus kökenli, kýzý sizden istemiþ olaydý damat, vermeyebilirdiniz…
Tarsuslu günlerinizi ne çok konuþtuk… Nasýl bütünlemeye kaldýðýnýzý, yatak yorganý denk edip öðrenci evine yerleþtiðinizi, babanýzýn torpil mektubunu elinizi yakar gibi olunca hocaya vermeyip, kendi çabanýzla geçtiðinizi, o yýllarýn Tarsus’unu nasýl tatlý tatlý anlatýrdýnýz, orduya üniforma kumaþýný dokuyarak kurtuluþa yardýmcý olan Rasim Dokur’u… Sonra asker günlerinizi, çalýþtýðýnýz þehirleri, daðlarý, yýldýzlarý, insanlarý, bayram anýlarýnýzý, ille ailenizi, annenizi, onlardan sözetmedim kitapta, yalnýz sizle Ýdil’in ve onun beþ sizin 85 yaþýnýza tanýklýk eden Ýstanbul’u yazdým…
Niye basmýyormuþ YKY, diye öfkelendiðinizi görür, duyar gibiyim, aman, dert, basmasýn, kýrmýzý mühürlü mektup salsa ney, daha da vermem, dert!
Sözcükler, deyimler uçuþurdu havada, sizle konuþurken, içimi nasýl bir doygunluk kaplardý, gönlüm tadlanýrdý, Ýdil’in yüzü ýþýldardý, farkederdim, ne mutlu olurdunuz siz…
Kiþileri de tiii’ye alýrdýk, kimseciklere söylemem, söylemedim, hiç söyler miyim?
Sizi topraða verirken sandýklar dolusu þiiri de gömdüðümüz duygusunu atamadým içimden, hep öyle düþündüm durdum…Ýdil minnacýk, avuca sýðar bir demet çiçek baðlamýþtý, kurdelasýna adýný yazmýþtý, örtünüze iliþtirmiþtim. Sonra siz makamýnýza yerleþtikten, araba döndükten sonra, baktým, arabayla o minnacýk demet geri dönmüþ, ben bunu hayata ve oyuna, aramýza geri döndünüz diye yorumladým hemen.
Dönmediniz… Dönülmüyor demek… Giden ebedi gidiyor. Geride, hak etmiþse eðer bir kucak yýldýz, bir ýþýklý yol, bir geniþ nefes ve yüzde tebessüm, kalpte inceden bir sýzý kalýyor.
Kimi esaslý kiþiden binlerce dize, muhteþem kitaplar, dünyayý aydýnlatan bir þimþek, bir de…
Makâmýnýz cennet olsun…
Ayþe KÝLÝMCÝ
15.10.2018
Son Güncelleme Tarihi: 17 Ekim 2018 15:33