HAREKET OLDUÐUNDA…

03 Kasým 2020 08:03 / 2135 kez okundu!

 

 

Adapazarý depreminde devlet üç gün sonra ulaþabildiydi enkaz yerine ve deprem yardýmlarý da kamu çalýþanlarýna maaþ olarak daðýtýldýydý… Þimdi ânýnda devlet orada, aklý eksikler eleþtiri yaptýðýný sanarak soruyor, ‘enkaz üstünde bu bakanýn ne iþi var’ diye? Rol çaldýðýný mý düþünüyor, düþünmeyi mi bilmiyor eleþtiri yaptýðýný sanarak yazan, akýldâneymiþ gibi yapýyor, týpký demokrat olmadan demokrat olduklarýný sanmalarý gibi… Belediye reisi geleydi, enkazýn üstünde onu göreydik… Ama Allahý var, ertesi sabah makamýnda konuþtu, konuyla ilgili toplantý, kongre planladýklarýný falan söyledi saðolsun…

 

 

****

 

HAREKET  OLDUÐUNDA…

 

 

Eskiler öyle derdi, deprem demezdi, ‘hareket oldu’ derlerdi. Olay hafifler miydi, hayýr… Bilgisiz ve kazanç hýrslý yap-satçýlar oldukça, Anadolu köprüsü böyle lingirdek oldukça daha çok hareket olur, keþke olmasa…

Ekranlar bilenler, bilmese de bilir geçinenler, akýldânelerle doldu,’ doktor seçerken titizlenip, ev alýrken araþtýrmayan toplumuz’, diyor biri, ben bu yazýyý yazarken, oldu caným, ev almak zaten vâriyet iþi, yetmedi malzeme, mimar, proje, radye temel mi, deðilse kalsýn…

Adapazarý depremi Ýstanbul’u vurduðunda en riskli bölgede oturuyorduk, kusursuz bir binada. Ayamama Deresi yakýnýndaydýk, hastane bahçesinde topraðýn altýndan derenin akýþ sesi gelirdi, o bölgede eviniz neçe saðlam olursa olsun, deprem iki kat yýkýcý olurmuþ. O sokaðý, deprem gecesini ve onu izleyen geceleri YKY’ýn çýkardýðý 101 yazardan 100 Sokak kitabýnda tadýyla tuzuyla anlattýydým, hâlâ gülerim, hem aðlayýp hem güldüðümüz hallerdeydik. Kaçacak yerimiz vardý, Fizik Tedavi hastanesinin kocaman bahçesi, ki oraya bile insanlar zor sýðmýþtý. Gündüz iþimize gidiyor, evlere girip iþleri tutuyor, sanki deprem ‘ben akþam gelicem’ demiþçesine, hava kararýnca yatak denkleri ve kilimlerle hastane bahçesine postu seriyorduk. Kendiliðinden oluþan bir dayanýþma, kucaklaþma, komþuluðun, insanlýðýn hatýrlanmasý, dolaþtýrýlan börek ve makarnalar, çay tepsileri, baþýnýzý yere koyunca topraðýn altýndan gelen uðultu, sanki ‘insanlýðýnýzý unutmayýn ey insanlar, barýþçý olun, akýllý olun’ der gibiydi ya da ben öyle algýlamýþtým… Ben o gün emekli olmuþtum, evden pabuçsuz fýrlamýþ, kucaðýmda küçük kýzým, kaldýrýma oturduðumda yanýmda topuðu kýrýlmýþ pabuçlarýný eline almýþ telli duvaklý bir gelin vardý. Ben de bugün emekli olduydum, dedim, oncaðýz da ‘biz de bugün evlendiydik, evimiz yýkýlmýþ, giremedik, kaynanamgile gidiyoruz’ dediydi, kaynana da Avcýlar’da oturuyor, ev mev kalmýþ mýydý, bilmem? Bir hacý amca hanýmýna perde sarmýþ, banyodaymýþ hareket olduðunda, bi yandan da baðýrýyor, ‘Allah’ýný seven bakmasýn’ diye, o öyle deyince millet dönüp bakýyor elbet, ne var diye… Ah, çâresizlik…

Ýzmir depremini verirken kurtarma ekiplerinden söz ediyor sunucu; 12 saati aþtýðý halde çalýþanlar enkaz üstünden inmiyormuþ, ‘yeni ekip de gelsin, biz çalýþmayý sürdürüyoruz’, diyorlarmýþ…

Ýnsan olmak hâli en çok deprem alanýnda gerçek anlamýný kazanýyor, savaþ meydanlarýnda deðil… Savaþ meydanlarý insanlýðýn kurþunlandýðý, dibe vurduðu yer ama depremde insanýn kalbinde de hareket oluyor, insan yaný galeyâna geliyor. Tabi üç aþamalý bir savaþ bu, muhatabýn doða olduðu… Vurgunu yemek, ya ölmek ya kurtarýlmak, sonrasý, ruhun yaralarýnýn sarýlmasý, kimsesiz yahut engelli kalmak ve yaþamak maratonunu öyle sürdürmek… Evsiz, kimsesiz, geçmiþsiz kalarak, geleceðe yürümek… Kiþisel ve onlarca önemli her þey, kitabýndan evrakýna en önemlisi fotoðraflarýna… Geçmiþ siliniyor ansýzýn… Bir de korkusuzluk çekip gidiyor, ben Adapazarý depreminin Ýstanbul’a yansýyan kadarýyla bile büyük bir korkuda köklendim, kurtulmak mümkün deðil, yer her sarsýldýðýnda ölüp diriliyorum. Bu kaçýncý ölmek bitmek? Ömür bir hareketler târihçesi deðil mi zaten, savaþ, ölüm, mülteci olmak, engellilik ve engellenmek, hattâ aþk, hepsi deprem deðil mi? Sonuç hep ayný, kurtulanlar için, artýk o eski siz deðilsiniz, olmanýz söz konusu bile deðil, baþka bir siz olarak yolculuk sürüyor.

Adapazarý depreminde devlet üç gün sonra ulaþabildiydi enkaz yerine ve deprem yardýmlarý da kamu çalýþanlarýna maaþ olarak daðýtýldýydý… Þimdi ânýnda devlet orada, aklý eksikler eleþtiri yaptýðýný sanarak soruyor, ‘enkaz üstünde bu bakanýn ne iþi var’ diye? Rol çaldýðýný mý düþünüyor, düþünmeyi mi bilmiyor eleþtiri yaptýðýný sanarak yazan, akýldâneymiþ gibi yapýyor, týpký demokrat olmadan demokrat olduklarýný sanmalarý gibi… Belediye reisi geleydi, enkazýn üstünde onu göreydik… Ama Allahý var, ertesi sabah makamýnda konuþtu, konuyla ilgili toplantý, kongre planladýklarýný falan söyledi saðolsun…

Hanýmefendisi de gelseydi, göreydik, yabancý mizah gazetesiyle resim çekildiði gibi, depremzedelerle, kurtarýlanlarla, ekiplerle de çekilseydi, ‘helal olsun’dedirteydi, vara biz mahcup olaydýk… Ýlk andan itibaren yola çýkarýlan ekipler, bütün ayrýntýsý düþünülmüþ barýnma, gýda, tedavi, kurtarma ekipmanlarý, hazineden anýnda aktarýlan büyük paralar, nerdeyse bütün kabinenin orada olmasý, halkýn içinde ve enkazýn üstünde… Devlet buymuþ, böyle olurmuþ dedirtti bize. (Sakarya depreminde devlet mevlet yoktu, mevlet olarak bile yoktu! Biz gönüllü yardýmlarý örgütleyip iki gün içinde kaç yardým kamyonu, konvoyu yola çýkarýrken devlet yok-tu… O vakitler devlet her alanda sahiden yoktu, araba yolu biliyor makamýndan gidiyor yani yürümüyordu iþler, (bkz. SSK ve aslan parçasý genel müdürü, ayrýyetten biçâre Ecevit, elbet ne umuyon bacýndan, bacýn ölüyo acýndan hallerindeydi ve ne esas duruþ ne þiir miir yer sarsýldýðýnda iþe yarýyordu…)

Ýstanbul’u kim nasýl koruyacak, bilemiyorum?…

Devletimize, cansiperâne çalýþan bütün ekiplere, herkese kolay gelsin, kayýplarýmýza rahmet olsun, kurtulanlara geçmiþ olsun, Ýzmir’im bundan sonra kaderin ve yönetimin daha güzel olsun, kýzlarýn kadar güzel…

Ýzmir’in kendi depremi, hareketi bile deðil bu üstelik, kaç kilometre öteden Ege sularýndan gelen iðreti deprem, ya kendi topraklarýmýzda olaydý? Ýstanbul kendi hareketimiz olacak, o zaman ne olacak?

Gencecik Ýnci kýz ilkin ellerini soruyor, kurtarýcýsýna, keman çalýyor çünkü, onun için hayat demek keman çalabilmek demek, kurtuldu çok þükür…

Elif’cik kurtuldu, kurtarýcýsýnýn parmaðýna sarýlan minik eli unutulmaz bir fotoðrafý, üç yaþýndaki yavrucuðun, dünya çapýnda bir fotoðraf karesi yakalamýþ çeken.

Gönlünü, evini, sofrasýný, kýsýtlý da olsa olanaklarýný, mekanýný, ürününü paylaþanlar, insanlýðý hepimize hatýrlatanlar var neyse ki ve bu bedelsiz…

Ýnsan olabilmek, edepli olabilmek, doðru düþünmek, kinden öfkeden arýnmak da bedava, paylaþmak, herkesi kendin gibi bilmek, kederi de güzel taþýmak, gönlü, dili, bakýþý güzel olmak da öyle, bedelsiz ama, elbet anlayana, mayasýnda akýl fikir, Allah korkusu, kul sevgisi, demokrasi bilinci olana…

Onca çabaya karþýn ölüme yenik düþende bir köþeye çöküp gözyaþý döken görevli genç adam, can kurtarmak için beton bloklar arasýnda sürünen saðlýk görevlisi genç hanýmlar, ilk andan itibaren vatandaþýna sahip çýkýp, devletlû olmanýn nasýl olduðunu gösteren siyasi irade, geçim, geçici sýðýnma, kalýcý ve hýzlý konut giriþimi, sözü ama alýþageldiðimiz eski mevlet döneminin üfürükten teyyare sözü deðil, esaslý insan sözü, akçalý yardým, destek, kredi, borç erteleme gösteriyor ki, Anadolu köprüsü istediði kadar beþiðinde sallasýn bizi, doðasý gereði, kýlavuzu esaslý olana korku yok… Düzelti, densiz siyasi yorum ve saçma sapan laf edene ah ederim, misliyle iade ederim, benim sözüm deprem yýkýntýsýndan hafif olmaz, ona göre… Akýllý fikirli, mantýklý ve vicdanlý olalým hep birlikte, çünkü insan olmak, bu demek…

Ve bu zor döneminde dünyanýn, cilalý yalnýzlýk ve yanlýþlýk çaðýnda en çok buna ihtiyacýmýz var…

Birbirimize muhtacýz… Doðru siyasetçiye, akýllý, esaslý ve korkusuz lidere muhtaçlýðýmýz kadar…

 

Ayþe KÝLÝMCÝ

02.11.2020

 

Son Güncelleme Tarihi: 03 Kasým 2020 19:35

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.