Hayat, bazen tuttuğumuz yerden dökülüyor…

01 Şubat 2018 11:15 / 1112 kez okundu!

 

 

Ana babası arasında çekiştirilirken, kolu birinde, bacağı ötekinde kalan çocuktan beteriz. Yeni mi bu hallerimiz? Yok canım, birkaç kuşaktır devroluyor. Mayamız ekşiyeli çok oldu. Niye halledemiyoruz peki? Niyetimiz yok, ondan…Zor da, ondan…Öteki işlere, farklı kurumlara ve yasalara, olan yasayı eksik uygulayanlara mahkumuz, ondan.

 

*****

Hepimizin değilse de epeycemizin hayatı, epeydir dökülüyor, geçiştiriyoruz, görmezden geliyoruz, dipli köklü önlemler yerine günü kurtaran ek hükümlerle hallettik sanıyoruz. Oysa hayat ve acı, ek hüküm bilmez, varlığı bilir, bir de yokluğu…İyi niyeti, umudu bilir, çarenin tükendiği yerde de dibe vurmayı…

Ana babası arasında çekiştirilirken, kolu birinde, bacağı ötekinde kalan çocuktan beteriz. Yeni mi bu hallerimiz? Yok canım, birkaç kuşaktır devroluyor. Mayamız ekşiyeli çok oldu. Niye halledemiyoruz peki? Niyetimiz yok, ondan…Zor da, ondan…Öteki işlere, farklı kurum lara ve yasalara, olan yasayı eksik uygulayanlara mahkumuz, ondan.

Eğitim, emniyet, sağlık, yerel yönetim, ekonomi, beşi bir yerde bir madalyon, al nerene takarsan tak, hangi kaya sağlamsa git başını oraya vur, der gibi hallerimiz…

Çocuk anneler düğümü, çözmekle hallolacak gibi değil, belki Gordiyon kılıcıyla…

Hiç unutmadığım iki çocuk anne var, nicesini gördük, çözümsüz çabalara girdik, bu ikisini hiç unutmadım. İkisi de emniyet kanalıyla getirilmişti elbet, biri 13 yahut 14’ünde mahalle bakkalının tecavüzünden, reşit olmayan diğeri öz abisiyle ilişkiden çocuk doğurmuşlardı.İlkinin siyah önlük beyaz yakayla emniyet/hastane arası başı yerde dolaştırıldığına, ev incelemesinde bildiğiniz mağarada çuval, saman yastık arası yaşadığını görsem de inanamamıştım.Çocuğun sütü yeni doğan çocuğa yetmiyordu, tülbente lokum sarıp ağzına veriyorlardı, elbet kaşektikti bebek.Öteki, ensest ilişki ürünü  bebeciğe dedesi (anne dedesi diyecekken farkettim, hem anne hem baba dedesi …) ölüm orucu tutturduydu, bir hafta sürmüş aç bırakılan bebeğin ölmesi, ancak ondan sonra dede insan içine çıkmış.Aslında insanlıktan çıkan kendisiyken.

O dönem ne yoksa bugün de o yok…Mağdur kız çocuğunun şikayet edebileceği yer ve zorbanın ceza alacağı yok. Dert bin yüzlü, çözüm çok boyutlu. Yasa yok mu, var, 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasası var,5579 sayılı yasa ve 2828 sayılı yasa var, değişikliğe gidilerek, ‘Çocuk Destek Merkezleri’ yapılıp, mağdur çocukların kalacağı kurumlar tanımı değişmiş, olay sırasıyla sonrasında gereken işlemlerin çocuğu örselemesini engelleyen hükümler konulmuş.Çocuğun ailesinin utancı, cinsel ve sosyal yönden örselenmiş kız çocuğunun olaydan şikayetçi olabilmesi, kendi buna cür’et etse bile, yanında yöresinde destekçi, yardımcısı bulamayışı, yasaları da hükümsüz kılıyor. Belki Çocuk İzleme Merkezlerinin yurt çapında yaygın,kurumsallaşmış, anlatılabilir ve olaya etkin, hızlı katılarak, çözüm ortaklı çabası gerçekleşemediği için…

32 ötesine geçemeyen ÇİM’lerin olduğu iller dışında, çocuklar olan biteni pekçok makama birçok kere anlatarak, yaşadığı sarsıntıyı yeniden ve tekraren yaşıyor. Kırk köy bir harmanı kaldıramıyor, ortadaki zaten danesiz başak…

Mülteci çocuklar sayının bir başka ve zor kısmı.Yarıdan çoğu on sekiz yaş altında olan Suriyelilerin çeyrek yüzdesi okumaz yazmaz.Yüksek okul okumuşlar yüzde onu bulmuyor. Onlar da çözüm için bizden yardım umuyor, bilmiyorlar ki, ‘ne umuyon bacından, bacın ölüyo acından’. Kınıyor, küçümsüyor, hafife alıyor değilim, tersine, hepsinin kurtuluşunun büyük bir seferberlikle, uzun zaman içinde yerleşebilecek bir politika ve kurumlarla çözümünü istiyorum.Bunun ilk adımı ne olmak gerek? İzleyerek, saptayarak, sosyal bir haritaya işleyerek… Buna sayın Ulusoy ‘sosyal doku haritası’ diyor, katılıyorum, öteden beri söyleyip savunduğum da, bu.(Bir dönem, yetmişli yıllar sonuyla seksenli yılların ortalarına dek, Sağlık Bakanlığının AÇS’ları buna benzer bölge tarama, ev ziyareti sonucu yapılan sayısal, tıbbi ve sosyal değerlendirmeler ve bunu, bakanlığa iletilmek üzere il bazında rapor ederek, küçük çaplı da olsa yapma amacında ve çabasındaydı, sonradan kalktı.)

Sosyal doku araştırmaları mahalle, sokak ve ev odaklı benzersiz bilgiler sunar bize. Bu hem hizmetin hızı ve kalitesini çoğaltır hem tekrar harcama ve öncelik sırasına göre olmayan dağınık yatırımları önler. Ahmet Ulusoy örnek çalışma olarak Konya Büyükşehir Belediyesinin, 5216 sayılı yasa gereği kurulan Kent Bilgi Sistemi içinde ülkemizde ilk kez Sosyal Veri Merkezi oluşturulup, Sosyal Doku Haritası hazırlandığı örneğini veriyor. Bu merkez bir yardımdan öteki yardım kuruluşunun haberdar olmasını, sahici ihtiyaç sahibine ulaşılıp, tekrar yardım ve ard niyetin önlenmesini sağlama düşüncesiyle projeyi hayata geçirmiş. Sosyal riskler kısmen de olsa azaltacak, sosyal yaralar olabildiğince sarılacak beklentisinde, onlar da. Vakıflar, dernekler, STK'lar, kamu kurumları da ihtiyaç sahipleri gibi kayıt altına alındığında, sorunun biri ötekinin halini  farketmeden ele verdiğinde ve önümüze büyük, sahici, sürekli yenilenen kentsel sosyal doku haritası serildiğinde, ilk adım başarıyla atılmış olabilir.

Devlet nerede olacak peki? Hepsinin başında…Olanca ciddiyeti, moral ve parasal desteğiyle.

Yoksa çok karılının bitten öldüğü hesap, horozu çok olan yerin sabahının geç olduğu misal, daha nice acı, istismar, yasal boşluk, sosyal gevşeklik, bilgi ve kayıt eksikliği, giderek büyüyüp kangrene dönen, küçük yaştakilerin cinsel istismarı, şiddet gören kadın ve çocuklarının sorunu, her iki halde de zanlıya iyi hal indiriminin eser miktarda bile olsa uygulanması, yasaların buyurduğunu kimi yetkililerin umursamaması, emniyeti durumdan haberdar etmemesi, çocuklar kadar olmasa da, kurumların ve alandaki çalışanların da mağduriyeti demek oluyor.

Acil çözüm, hepimiz için aslında.

 

Ayşe KİLİMCİ

01.02.2018

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.