İncecikten bir kar yağar...
07 Haziran 2018 12:27 / 1300 kez okundu!
Seçim meydanları harman yeri, esersin savurursun, tozutur, cozutursun, sapla samanı ayırdım sanarak…Da, bunun ekin bereketine ve o buğdaya emek edene, aş’a ekmeğe katkısı, etkisi ne ola?
*****
İncecikten bir kar yağar...
Tozar idi Elif Elif diye.
Lakin Elif’i tersten tutunca sahnede kimileri, Elif de çekti gitti…
Ekranda bir Karadeniz’li hanım, ne güzel esip gürlüyor, şirin lehçesiyle, Cumhur ittifakının ünlem işareti diye hep onu çıkarsalar keşke…
İnce, ‘Bisikleti ben getirmedim, getirdiler bindim’, deyince, Eyüp Sultan’daki hanımın. ‘binmeyeydin, her deneni yapacağ misun?’ demesine bittim…Eklemek gerekir mi bilmem, skor alınan, alkışlanan, yüz ağartan her marifeti miting meydanı sahnesinde sergilemek akıl işi midur?
Kasket giyersun, yakişur yakışmaz, sen sanırsın halktan oldum, yahut çakma Karaoğlan oldum, amma uşağum komik olmak da var, Allah etmeye daaa…‘Uçak ilen gelmiş’, diyor güzel yorumcu,’ tutmuş sahnede pisuklete biniyor, ha bu yakışır mı şimdu?’
Heves ediyor ablası, lafı da şeye gönderiyor, i ata bindiydi Erdoğan, ona getiriyor…’Ben düşmedum’, diyor, ‘hem oturdum, hem pedalı çevirdum, hani onda bu hüner, çevireydi ya at’ın pedalunu?’ At’ın pedelunu biz deduk daaa, iş çıkarmayın Temel ilen Fadime’ye…
Marifet düşmeden makamda oturmak, hatta az oturup, hep koşturmak, çalışmak, bunu bilmez olur mu?
Ama hem belâgat ustası olacağisun (bilmem gayrı kim kaybetmiş belâgat ustalığını da o bulmuş, bu da muharrir adamın ettuğu) hem saçmalayacağisun, susmak bilmeyip kendi savurduğun sözden serhoş olacağisun, gülerler ya adama uşağum, Allah etmeye, gülmesinler saa, kiyamam daa…
Diyeceğusun, en çok gülüp güldüreni cumhurreisi yapıyorlarsa, onu bilmeyiz…Sonradan görmelerle en sonunda iyi gülenleri, imi timi anılmayan Mr. Gülen’i de bilmezden gelenler biler en iyi…
Bir zamanlar ‘motor fabrikaları, hızlı tren, otoyol ağı, Gebze-Yalova köprüsü, atom santrali, boğaza tüp geçit, bütün kentlerimize havaalanı, doğal gaz hayali kurup, hesaba kitaba geçiren Erbakanı yalnızca Türklerin olan Türkiye’nin sesi gazete ve benzerleri hayalci diye topa tutar, hesap kitap bilmez ilan ederken, o dönem büyük sermaye gerektiren bu işler için ülkenin bütçesi devede kulak’tı, hayal edilmekle kaldı hepsi, ama bugün, her hayalin yarısı gerçek oldu, handiyse tamamı…Hayal kurmaktan daha zor, daha önemli; hayali kavramak…
Bu hayalleri kuran liderin ekibinden Karamollaoğlu bugün gerçek olan bütün büyük Türkiye hayallerine, sırf cumhurbaşkanına diklenmek için direniyor. Demirtaş’ı terörist suçlamasından yıkayıp paklıyor, sütten çıkma ak kaşık ediyor.’Sözlü beyanla terörist mi olunur?’ diye akil adam duruşuyla sakil ve tehlikeli sorular sorabiliyor. Madımak’ın malumu, CHP’ye destek verme mağduru…
Belâgat ustası da kahraman Temel paşaya sallıyor kuru sıkı, apolet sökecekmiş… Bir zamanlar orduyu göreve çağıranların, ‘genç subaylar rahatsız’ diyenlerin, uzağa gitmeye ne hacet, 15 Temmuz gecesi işgale alkış tutup, telefonda birbirini kutlayanların, ordu mensuplarına, üstelik işgal ve darbeye hizmete değil, bunları savuşturanlara böyle diklenmesi nedendir?
Yiğitliktir, cesarettir demek olmaz, bunların zamanı darbeler tarihi ve işgal akşamlarıydı, geçiniz…Bu olsa olsa, son 16 yıldır hepbirlikte geçirdiğimiz değişim, dönüşüm ve demokrasi dersi almaktan olsa gerek…
Cumhurbaşkanının ülkeyi geçirdiği demokrasi kursunda kimilerinin yapılanları ve halkın sesini anlamayıp algılayamadığı da bir gerçek.Gelin de sayın Yasin Aktay’a hak vermeyin şimdi, hanidir, sözüne güvendiğim kimi arkadaşlarım da iddia ediyordu, ama, sayın Aktay’ın Y. Şafak’taki ‘İnceden ince’ye laf olsun, torba dolsun’ yazısındaki değerlendirmeyle ete kemiğe büründü: “Halkı ciddiye almanın, halkla hemhal olmanın ileri demokrasi bilinci ve seviyesiyle ilgisi var, ama, bu seviyeyi popülizmden ayıran ince de bir çizgi var. Demokrasi kursundan samimiyetle geçilmemişse bu ince çizgi ayırdedilmez, halka yakın olayım derken, üç beş oy uğruna omurgası olmayan, halka diyeceği hiçbir şeyolmayan, ne istersen bizde var diyen siyaset işportacısı derekesine düşürür insanı…Erdoğan dışında bütün adaylarda oy kapma telaşıyla siyaset işportacısına özgü bir pejmürdelik hali hemen göze çarpıyor…./ Halkı kışkırtma dili ırkıçılık, nerden baksanız cahilce, yabancı düşmanlığ ına düçar kesimin aklına karpuz kabuğu düşürmek suretiyle kışkırtıcılık yapmak, nerden baksanız insanlık suçu.…”
Seçim meydanları harman yeri, esersin savurursun, tozutur, cozutursun, sapla samanı ayırdım sanarak…Da, bunun ekin bereketine ve o buğdaya emek edene, aş’a ekmeğe katkısı, etkisi ne ola?
‘Birlikte iyi sallayanlar’, yıkım sözcülüğünde işbirliği yapıyor şimdi.
Bütün büyük yatırımları durdurmaktan sözederken kastedilen hafsalaları ve hesaplarına sığmayan devasa yatırımlar olduğundan daha çok, Erdoğan. Elbet demokrasi de.
Darbeleri genetik kodlarında taşıyıp alkışlayanların, kimine tepeden inme liderlik bahşedildiği gibi, siyaset yorumcusu diye öne sürülen kimilerinin döktürdüğü güzellemeleri dilden düşürmeyenlerin dilden kahramanlıkla ileri sürdüğü, üstelik inandığı belagat ustası (!) İnce’nin hüner ve taktikleri, sahadaki skoru ortada, ne söylesek az kalır. Son yorum, Erdoğan’ın hitabet ustası olmayıp, herşeyi karşısındaki aletten akan yazılardan okuduğu... kendisinin ‘camdan değil, candan’ konuştuğunu demeye getiriyor.
Yazılı basın konuşmayı prompter arızası değil, Medrese Alimleri Vakfı başkanı Tayyip Elçi’nin namaz dönüşü korumalarca önünün kesilmesine Erdoğan’ın müdahil olması, yerini Elçi’ye verme arası olduğunu yazsa da, muhatabı inandırmak zor. Keşke camdan konuşsa, kendileri de, belki daha sahici ve candan olur, esip gürlemek yerine yağmak hedeflediği ufukları daha iyi konuşur…
Emily Dickinson’un, (Osman Tuğlu’nun güzelim çevirisiyle Türkçe söylediği) şiirini anmadan edemiyor insan:
‘Bir eve benzer âdeta hâfıza/ Vardır bir önü, bir arkası/ Ve eski eşyalar ve fareler için/ Bir tavan arası/ Bir de bir vakit bir ustanın/ Yaptığı dipteki mahzen/ Derinliklerine onun dikkat et/ İzlemesin bizi peşimizden’ ...
Bazıları düşünüp anlamak şöyle dursun, bir an durup farkedebilse keşke, demeden edemiyor insan ama, heyhat, keşke ağacı yeşermiyor…
Ayşe KİLİMCİ
07.06.2018