SEVGÝ'YÝ DÜÞÜNMEK…
23 Kasým 2020 19:51 / 5075 kez okundu!
Anmak diyecektim, diyemedim.
Benden büyük olsa da arkadaþým, kýymetlim, edebi koð yaptýðým, ortalýk kalkmýþ oynarken kasedin bir yüzüne Ruhi Su, öbür yüzüne Orhan Gencebay þarkýlarý kaydettirmem gerektiði ve plakçýnýn ‘bunu yapacaðýma ölürüm daha iyi’ cevabýný ona yetiþtirdiðim sýrdaþým… 'Çektir kýz' dedi ve ben çeken yeri bulup çektirdim, yerine ulaþtýrdým, Sevgi’nin verdiði gücü de ekleyerek. Annesi Aliye haným, Annelese Rupp…
****
SEVGÝ’YÝ DÜÞÜNMEK…
Anmak diyecektim, diyemedim.
Benden büyük olsa da arkadaþým, kýymetlim, edebi koð yaptýðým, ortalýk kalkmýþ oynarken kasedin bir yüzüne Ruhi Su, öbür yüzüne Orhan Gencebay þarkýlarý kaydettirmem gerektiði ve plakçýnýn ‘bunu yapacaðýma ölürüm daha iyi’ cevabýný ona yetiþtirdiðim sýrdaþým… 'Çektir kýz' dedi ve ben çeken yeri bulup çektirdim, yerine ulaþtýrdým, Sevgi’nin verdiði gücü de ekleyerek. Annesi Aliye haným, Annelese Rupp…
Babasý mimari ve þehir planlayýcýsý, Selanik kökenli ailenin oðlu Mithat Bey, üniversite eðitimi için gittiði Stuttgart’ta tanýþmýþ ilerde karýsý, çocuklarýnýn anasý ve Müslüman olacak Annelese hanýmla…
Aþk öylesinedir ki, Annelese hem Almanya'dan vazgeçer hem dininden, adýný da, vatandaþlýðýný da býrakýr, sevdiði adamýn koluna girip yeni ülkesine gelir.(Sevgi Soysal bunu Tante Rosa öyküsünde anlatýr.) Almanya dönüþü ilkin Ýstanbul, sonra Ankara.
Aliye haným þiir, müzik ve bütün sanatlarý sever, yeni ülkesini sever, Türkçe'ye biraz uzaktýr, o yüzden geç öðrenir. Evde de anadili konuþulur elbet. Korkusuzluðu, sanatýn bütün dallarýný, ille edebiyatý, müziði, dansý sevmekte öðretmeni annesidir.
Orta eðitimini Ankara Kýz Lisesi'nde yapan Sevgi, Ankara hikayecisidir, kitaplarý buna tanýktýr.
Arkeoloji okur,ilk aþký ve ilk eþi Özdemir Nutku ile burada tanýþacaktýr. DTCF’de. Arkeolojiyi bitirdikten sonra Göttingen Üniversitesi'nde tiyatro okur…Ankara’da o yýllar hepimizin dadandýðý Sakarya caddesindeki Piknik’e gider, Ankara Meydan Sahnesi oyuncusu Baþar Sabuncu’ya tutulunca, Nutku’dan ayrýlýp, onunla evlenir. Bu yýllarý Yürümek kitabýnda izleriz.
TRT’de çalýþmaya baþlayýnca bir röportaj için gittiði Mümtaz Soysal’la Mülkiyede tanýþýr. Yeni bir aþk çýkagelince, ikinci eþini eli mahkum býrakýp, onunla evlenir. Fon 1970’ler Türkiyesi, mekan hep Ankara’dýr. 12 Mart muhtýra darbesinin ülke üstünde dolaþtýðý, ölüm, iþgal, çatýþma, direniþ, akþamlarý sokaklarý fin fin eden, okullara topluca girip çýkýlan, otobüs duraklarýnýn bile ayrýldýðý, her üniversiteyi bir otobüs dolusu polisin (o zaman Fruko derdik) beklediði, boykot edilip yenmeyen yemeklerin de onlara ikram edildiði, our boys’un alttan alta ülkeyi yeni bir darbeye hazýrladýðý günler…Üstümüzde kara bulutlar…Giderek artan siyasi cinayetler…
Mümtaz bey tutuklanýr, Anayasaya Giriþ adlý kitabýnda komünizm propagandasý yaptýðý gerekçesiyle. Cezaevinde bir görüþ günü evlenirler, zaten çok sürmez Sevgi’nin de Yýldýrým Bölge’ye gittiði, Yýldýrým Bölge Kadýnlar Koðuþu’na, Yürümek kitabýnda müstehcenlik yaptý diye…(Tutukluyken Yeniþehir'de Bir Öðle Vakti’ni yazar, bu kitapla Orhan Kemal roman ödülünü kazanýr. O koðuþta kimler yoktur ki, Ela Gültekin, Oya Baydar, Behice haným…)
Beraat ettikten sonra, mahkemeden çýkarken, ‘bu çýkýþýn hürriyete deðil, Edirne’den Ardahan’a uzanan bir tutukevine çýkýþ’ olduðunu söylemeden edemez, ‘Mamak ve Yýldýrým Bölge tutukevlerinin Nazi toplama kamplarýyla yarýþa giren’ tutukevleri olduðunu yazar sonra. Ülke sindirme, kamplaþtýrma, düþmanlýk tohumlarýnýn ekildiði günlerden geçmektedir, sonradan baþýmýza gelecekleri bileydik onca þaþmazdýk…
Soysal’ýn savunmasýný yazmak için getirttiði iki çuval hukuk ve bilim kitabýnýn ziyaret sýrasýnda ‘al, götür’ denerek kendisine verilir, Mamak tepesinden asfalta olan yolu iki aðýr çuvalý sürükleyerek iner, anayola çýkýnca bir at arabasý bulur, anayasa ve hukuk kitaplarýný eve sucu arabasýyla getirir. Arasý çok sürmez, gene alýnýr koðuþa, suçu orduya hakarettir, o ara eþi çýkmýþtýr. Ýlk tutukluluðun tersine bu kez cezaevi etrafýnda Mümtaz bey dolaþýr durur. Sevgi yazar: “Bugün ayýn 13ü, Mamak’ta 13 Temmuz’da nikahlanmýþtýk. Bir yýl oldu demek, bunlarý düþünerek volta atýyorum güneþin altýnda. Kazime kolumu çekiyor, ‘Bak, aþaðý yoldan Mümtaz geçiyor’… Gerçekten, o kimselerin geçmediði, geçmenin yasak olduðu toprak yolda yürüyen Mümtaz. Herhangi bir yerde rastgele yürüyormuþ havasý var, o kadar gündelik tavýr içinde. Tutukevinde deðilmiþim de balkondan sokaða bakýyormuþum, o da sokaktan geçiyormuþ gibi...Ama öyle deðil. Ne ben balkondayým ne de aþaðýsý sokak, geçilmesi kesinlikle yasak olan bir bölge(aþaðýsý) Þaþkýnlýk ve sevinçle izliyorum geçiþini, öylesine doðal ki geçiþi…
Bundan iyi evlenme yýldönümü armaðaný olur mu bana? Ýçeri giriyorum, avukatým gelmiþ. Yargýtayda cezamýn kesinleþtiðini söylüyor, avukatým hüzünlü, gözleri dolu, sýcaktan kurumuþ bir demet býrakýyor masaya. 'Bunlarý Mümtaz gönderdi' diyor. Yargýtay kararý hiç ýrgalamýyor beni, bugünlük sevinç payýmý aldým…”
72’de cezanýn kalaný Adana sürgünüdür, sürgün biter, Ankara’ya ve yazmaya yeniden koyulur, Attila Ýlhan yakýn dostlarýndandýr, onu ilk görüþümde Bilgi yayýnevinde, kaptanýn yanýnda…Þafak’ý yeni bitirmiþti, Ýþçi Kültür Derneðinde çalýþýp didiniyordu, en çok dernekten konuþurdu.
1975 yýlýnda aman vermez hastalýða yakalanýr, operasyon geçirir, hastalýðýný ve 12 Mart muhtýrasý sonrasý insanýmýzý ve ülkeyi anlattýðý Barýþ Adlý Çocuk kitabýný yazar.
Ben ilk kitabýmý tamamlamýþýmdýr, Seka grevleri nedeniyle kaðýt sýkýntýsýndan bir yýl bekler kitap, dergilerden izler, okur, en çok da, ‘size bir hikaye anlatayým mý?’ diye baþladýðým okul ve gönül hikayemden tanýr beni, benden ileri. (Bir ömür kadar sonra ayný hastalýða yakalanýp doktorlarýma, diðer saðlýk personeline, uzun tedavi sürecinde, ‘size bir hikaye anlatayým mý', diyerek neler neler anlatýrken, bu Bilgi muhabbet günlerini anýp, gülümsedim, ‘anlat’ derdi ikisi de, kaptan eklerdi, ‘çocuðum doðru söylüyorsun, hikaye anlatýlýr…
Seka meka kitaplarý durduramýyordu elbet, 1975 ona yeni çocuk, yeni kitap kazandýrýrken, kader kanseri yakýþtýrýyordu…Umut Dizisi baþlamýþtý,umut yaþlarý tutmasa da dört beþ yazar kitaplarýmýzýn prova baskýlarýný görüyor, düzeltisini Bilgi matbaasýnda yapýyorduk, ikimiz de bilemezdik, 1976’nýn bana Yapma Çiçek Ustalarý’nýn basýlmýþ halini, ona ölümü getireceðini.
O mu dilbazdý, ben mi geveze, nasýl ahbap olduyduk, nasýl ýþýk saçan, neþeli, tadýna doyulmaz bir insandý, cývýl cývýl… Ýlk gördüðüm aný hiç unutmuyorum. Kulak hizasýnda kýsa kesim koyu sarý saçlý, erkek yakalý mavi tonlarda gömleði, diz boyunda etekliði, ayak ayak üstüne atýþý, saçýný geriye savuruþu… Ne zaman sýrdaþ olduk, ne zaman içinden çýkamadýðým halleri onunla konuþtum, demek ben Bilgi’den hiç çýkmýyormuþum, Tunalý Kýz Yurdu'nun bir alt sokaðýndaydý yayýnevi, ve Attila Ýlhan oradaydý, kapýsý herkese açýktý, bir tek gün geri çevirdiðini,’ iþim çok’ dediðini bilmem, gönlü gibi açýktý kapýsý, aklý da dili de hep verimkar. Ýkisi sýký dosttu, onlar konuþur ben aðzým açýk hayranlýkla dinlerdim, elbet her lafa maydanoz olmadan duramazdým.
Ne aþk kalýrdý konuþulmadýk, ne siyaset, ne çoluk çocuk, ne edebiyat, en çok o, sofralar, yemekler…Karides niye konuþurmuþuz, þaþýyorum þimdi, ikisi de farklý þey söylerdi, kaptan hafiften dalgasýný geçerdi karidesle, Sevgi, bir abla titizliðiyle ve ben fark etmesem de onun bende seziverdiði oburluk (bunun adýna sonradan þikemperverlik dedik, incelttik, ikisi ayrý þeyler elbette) nedeniyle özene bezene anlatýrdý. Sanýrým benim Ýstanbul kaçamaklarýmda karides yapma hevesim yüzünden. Kahve içerdik, ben yurtta kalan öðrencilerin iki þaþmaz tutkusu, saç uzatmak ve kahve falý bakmak konularýnýn duayeniydim, o beni kýzdýrýrdý, ‘ergen kýzlarýn ezeli ebedi tutkusu uzun saç’ diyerek, ben ona fal bakarak takýlýrdým, merakla dinler, hiç inanmazdý, ben de inansýn diye söylemiyordum zaten, kendime hikaye anlatýyordum. Çetin Altan’a dediðini Sevgi’ye de demiþti kaptan, ‘dinleyin, Ayþe þimdi bir fincandan bir kitap çýkaracak…’ Ben de haddimi aþar, ‘yok, þapkadan tavþan çýkaracaðým, o daha kolay, hikaye zor iþ…’demeden edemezdim. ‘O halde sen iyi hikaye yazacaksýn’ derdi Sevgi, kaptan da (ki, kökten sürme insanýmdý o benim), ‘o zaten iyi hikayeler yazýyor, yazacak, göreceksin’ derdi.
Gene böyle bir bahar günüydü, yazýn memlekete döndüðümüzden yaz hatýram yok, ilkbahardý sanýrým, çocuklarýyla hayvanat bahçesinden döndükleri… Ýçimi sýzlatan bir söz ettiydi, onlarý oraya götürmesi, ilerde annelerini hatýrlasýnlar diyeymiþ, fonda hayvanlar, neþeli bir gün, bu arada o ortamý hazýrlayan annenin yüzü de konuk oyuncu olurmuþ belki, Korkut’tan sonraki üçüncü evladý Funda bir yaþýndaydý…Bilmem hatýrlýyorlar mý, bir bahar günü anneleriyle gezdikleri hayvanat bahçesini?
Tedavi için Londra’ya gittiler, ben sýnýfta mektup yazdým, o yanýtladý, giderek yazýsý zor okunur oldu…Ýlk mektuplar bir iki zaten, bir gece vakti koðulduðumuz kýz yurdundaki belgelerle kayboldu, o ara kitabým çýktý, sanýyorum yayýnevi gönderdi, kitabý okuyacak durumda olsa gerek, bilinçle yazar, mavi pelür kaðýda tükenmezle, zarfý da hep mavi, “Kýzým sende iþ var. Kitabýný çok beðendim, boþver erkekleri, aþký, hayatýný güzel yaþa, güzel hikayeler yaz, gençliðinin, saðlýðýn kýymetini bil… Ben yarýn iyi olursam, köprüden yumruðunu sýktýðým kolumu havaya kaldýrýp, Enternasyonal’i söyleyerek geçeceðim…’
Ömrümce her gittiðim þehre geldi o mektup, son durakta bir baktým, mektup uçmuþ, zarfý kalmýþ, neredesin diye dört döndüm, kýkýr kýkýr güldüðünü duydum…
Açýlýr parantez (30 Eylül 1936, kapanýr parantez 22 Kasým 1976)
Mekan ikisinde de Ýstanbul’dur. 'Hayatý sevmiþtir, insanlarý sevmiþtir, ama, yenilmiþtir…' Hayata deðil elbet, kýsacýk hayatýnda kahramanca çarpýþmýþ olsa da, son sözü kader katipleri söylemiþtir.
Son romaný Hoþ geldin Ölüm’ü tamamlayamaz…
Cansever’in sevdiði Aþklar Ýçinde kitabýndaki dizeleriyle söylemek en iyisi:
“Güç iþtir çünkü, bir tarihi insan gibi yaþamak
Bir hayatý insan gibi tamamlamak güç iþtir…”
Ayþe KÝLÝMCÝ
23.11.2020