BERFO ANA'NIN HAKKI...

17 Temmuz 2011 15:08 / 1999 kez okundu!

 


Berfo Ana, 103 yaşında.

Ardahan'ın Göle ilçesinde, gözaltına alınıp Kars'a götürüldükten sonra kaybolan Cemil Kırbayır'ın anası o.

Cemil Kırbayır gözaltına alındığında tarih 13 Eylül 1980'di.

Berfo Ana henüz 72’sindeydi o günlerde.

103 yaşından 72’yi çıkarırsanız onun yaşadığı kederin yaşı çıkar ortaya.

Tam otuz bir yıldır dünyanın en ağır acısının hamalı Berfo Ana.

Kaç zamandır bulutlar inmiş tıfıl gözlerini oğul hasreti eritmiş.

Nicedir ziyadesiyle mecalsiz kalmış ufacık tefecik bedeni evlât yorgunu.

Kolay mı, kapısı hep açık tutulan bir evin penceresinde yaşlandırmak bir ömrü?

Hani olur da günün bir vakti Cemil’i çıkıp da gelir diye.



Yüreğinde yaralı bir ümit, tam otuz bir yıldır bekliyor Berfo Ana…

Cemil’in yatağı üzerine iliştirilmiş oyalı bir havlu, pirüpak bir don, bir atlet ve aralarına özenle yerleştirilmiş papatya kokulu bir kalıp sabun da öyle.

Hani geldiğinde yol yorgunu olur diye, gelir de uzun bir yolun tükenmişi olur diye.

Ya da ferahlayıp, kendine gelmek için bir tas su dökmek ister niyetine.



Üzerinden tam otuz bir bahar, otuz bir yaz geçmiş ama Berfo Ana’nın oturduğu camın önünden usulca geçip, açık bıraktığı kapıdan içeri süzülmemiş Cemil’i.

Tam on bir bin üç yüz on beş gün su olup akıp gitmiş ya ‘Ana ben geldim’ diye seslenen biri olmamış.

Ne var ki bir zaman önce Cemil değil ama ona ne olduğuna dair bir cevap geldi devletten.

İçlerinde bir nebze olsun vicdan kalmışlar araştırıp, buldular Cemil’in evine onca zamandır neden dönmediğinin sebebini.

Berfo Ana’ya ‘Cemil, işkencede öldürülmüş Berfo Hanım’ dediler.

‘Yüz binlerin işkenceden geçirildiği, nicesinin katledildiği 12 Eylül zemherinde o da kırılmış’ dediler.

Hani liderinin onca zaman sonra bile Berfo Ana’nın ayağındaki kir kadar dahi utanmadan ‘Bugün olsa yine yaparım’ diye savunduğu zifirî zamanlarda.



Tam otuz bir yıl sonra Berfo Ana’ya beş kelime lütfeden devlet onun çilesine son vermiş değil hala.

'Devletsin, çocuğumun mezarını çıkartacaksın. Çocuğumun cenazesini istiyorum. Cenazemi verin bana’ diye feryat etmesi ondan.

Haksız mı Berfo Ana?

Onun içine düşen acının kırıntısını hissedebilecek hangi yürek, onun otuz bir yıldır yaşadığı azabı dayanılır cinsten bilip, burun bükebilir çığlığına?

Var mı şu ihtiyar kâinatın üzerinde yüreği o kadar keçeleşmiş, vicdanı çamurlaşmış, bedeni paçavralaşmış olan?



Bu topraklarda alçakça işlenmiş o kadar çok suç var ki saymaya kalksanız ömrünüz yetmez.

Kötü olanı ne failleri yakalanmıştır çoğunun, ne yakalananlar hak ettikleri cezaları çekmiştir, adalete susamış gönüllerin ateşini soğutacak.

İlle velâkin bütün o suçlardan bana en fazla koyanı, en rezil olanı ‘kayıp’ edilenler olmuştur hep.

Çünkü kayıp, geride kalan yürekler için sönmeyecek bir ateş topunun içinde gülümseyen bir umut gibidir, felaket mi felaket.

Ne içinizi tazeleyen gülümsemesiyle izin verir yok olup gitmenize ne de etinizi dağlayan ateşiyle insan gibi yaşamanıza.

Geride bıraktığı bedenleri bir ömür boyu müebbet bir ikilemin med cezrinde bir saatin sarkacı gibi sallar durur iki yana.

Çünkü sabah ‘var’ın ümidiyle uyandırıp gece ‘yok’un karanlığında uykunun zehir zıkkım olmasıdır ‘kayıp.’



Ben, eğer bir yerde bir suç varsa ve o suç cezasız kalmışsa, o suçun günahının o yerde nefes alan herkese bulaştığına inanırım.

O coğrafyadaki hiç kimsenin işlenen suçun vebalinden o suçun hesabı sorulup, dosyası kapanmadan kurtulması mümkün değildir.

Ne edilse, nereye kaçılsa da, hiç düşünülmemiş hiç ilgilenilmemiş de olunsa, işlenen suçun günahı suya düşen bir mürekkep damlası gibi bedenlere sızar ağır ağır.

O yüzden bizim ülkemizde de faili meçhul ya da belli binlerce işlenmiş cinayetin hesabı açık kaldıkça, ortada duran günahtan herkesin payına bir şeyler düşer.

Küçük veya büyük…

O ki Cemil’in ömrüne konulan noktanın vebali hepimizin omuzlarındadır, herkes bu toplumun günahla kirlenmiş bireyidir artık.

Ya bu cinayetlerin faillerinin bulunup, cezalandırmaları için çırpınıp, kurtuluruz o günahlardan...

Ya da ortada duran günahlardan payımıza düşeni kuzu kuzu kabul ederiz, başka yolu yok.

Hem günahı kabullenmek ve sessiz kalmanın cezası misali altında sonsuza kadar inim inim inlemeye razı olmak da bir erdem sayılmaz mı?



Cemil gibi nicesinin alçakça katledilmelerinin hesabı sorulmamışsa eğer, Berfo Anaların, haklarının tek zerresini bile bizlere helal etmemesi gerektiğine de inanırım ben.

Yaşatılan onca azaptan sonra ‘haklarını helal etmeme hakkı’ onlara analarının ak sütü kadar helaldir çünkü.

Öyle iki kelamla geçiştirilecek ve soğuk ‘helalleşme’ teranelerinin gümbürtüsüne getirilecek acılardan değildir onların yaşadığı.

O nedenle de kolay değildir ‘helalleşme’ törenlerinin ihtişamında kirli toleransların yılışıklığına bocalamak o acıları, o kederleri.

Hele de o acıları zamanın öğüteceği bilgiçliğiyle ahkâmlar kesmek ve onca acının hesabını hasıraltı etmenin kurnazlığına yatarak.

Yani eğer bir gün Berfo Analar ‘Ey millet hakkımız size haramdır’ derse, bilinsin ki hepimiz sonuna kadar hak ettik o bedduaları.

Çünkü onca suçun faili henüz hesap vermemişken ne o acıları yaşayanların kimseye ne de o acıları yaşatanlara kimsenin helallik vermesi doğrudur.

O yüzden de ben, Berfo Anaların önünde insanlığımızın boynunu bükük bırakan bütün soysuzlara, bir toz kırıntısı kadar da olsa hakkım varsa helal etmiyorum.

Bütün katiller, bütün azmettiriciler, bütün aracılar, bütün suskunlar, bütün günahkârlar duysun bunu.



Ben, dindar biri değilim. Bundan sonrası için de muhtemel ki öyle olacak.

Lakin itiraf edeyim ki öte dünyanın da, ötede hesap sormanın da, cehennemin de var olmasını bütün kalbimle ister oluyorum bazen.

Hani ne yapıp, ne edildiyse şu dünyada hesabı sorulamayan nice alçaklığın faillerini belki orada bulur da yakalarına yapışırım niyetine.

Başka türlü nasıl dindirir ki öfkeli zaman Berfo Anaların yüreklerindeki ateşi ya da benim kederli yüreğimi saran günahların utancını, bilemiyorum.

Hele de o günahın börtü böceğe yem de olsam, ağacın gövdesinde su zerresi de olsam sonsuza kadar yakamı silkeleyip duracağına inanırken.

Berfo Anaların hakkı ödenmezse huzur yok hiç kimseye, ne bu dünya da ne ötekin de.


Baki MURAT


17.07.2011

Son Güncelleme Tarihi: 29 Temmuz 2011 15:45

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.