Feyzi İşbaşaran ya da aday seçimlerindeki özensizlik
13 Aralık 2014 15:13 / 1428 kez okundu!
Geçen günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti'yle ilgili Twitter hesabından oldukça ağır ve seviyesiz hakaretler yağdıran Feyzi İşbaşaran eski bir milletvekiliydi. Milletvekilliği yapmış bir zatın sergilediği tavır ve kullandığı dil, ülkemizde siyasetin seviyesini göstermesi açısından herkese çarpıcı bir örnek oldu. Yanlış anlaşılmasın eski veya yeni bir milletvekilinin ayrıldığı partinin liderini ya da Cumhurbaşkanını eleştirmesiyle ilgili değil bahsedilen seviye sorunu. Milletvekilliği yapmış kişinin meselesini anlatırken kullandığı üslup ile.
Evet, düzeyi epey düşük bu olay, bir kez daha gösterdi ki partiler, Milletvekili, Belediye Başkanı, Belediye Meclis Üyesi, İl ve İlçe Başkanı gibi görevlere aday belirleme çalışmalarına gereken özeni çok fazla göstermiyorlar.
Türkiye’de siyasete atılmak isteyen ya da siyasetin içinde olan abartmasız herkes, gelmek istediği ya da geldiği mevkiyi‘hizmet etmek’ için istediğini söyler. Lakin herkes bilir ki bu türden albenili klasik söylemlerin aksine siyaset, ağırlıklı olarak kişisel hesapların hayata geçirileceği önemli bir araç olarak görülür.
Hiç kuşkusuz siyasetin çıkar üzerine kurgulandığı bir durumda da, İşbaşaran gibi kişilikler sanıldığından daha fazla sayıda, seçmen oylarıyla siyasete girer ve dilediklerince hizmeti adetasadece kendilerine etmelerinin bütün olanakları sağlanır.
‘Konuşursam Türkiye karışır’, ‘Anlatırsam siyaset dünyası talan olur’, ‘Yazarsam birilerinin siyasi hayatı biter’ türü tehditlerde hayat bulan bir ucubelik, zaten tek başına söylediklerimizi teyit eder cinsten durumlardır aslında.
Bürokrasi içinde de örneği bol olan bu kişiliklere ‘E madem öyle, zamanında neden konuşmadın, yazmadın?’ ya da ‘Onlar olurken sen ne yapıyordun?’ soruları sormanın doğal olarak pek anlamı olmaz. Çünkü bilinir ki bu arızalı sorumluluk hali, her nedense ilişkilerin bozulduğu, aradaki asr-i saadet devirlerinin bittiği noktada su yüzüne vurur genellikle.
Peki, neden siyaset böylesi tutarsızlıkları yaşar veya yaşamak zorunda kalır?
Şahsi düşüncem bu durumun en önemli nedenlerinden birinin Türkiye’de siyasetin hala kurumsallaşamamış olmasıdır.
Bugün hala siyasi görevler için seçilenlerin çoğunun 1) Partiye kazandıracağına inanılan oy potansiyeline, 2) Partili olup olmadıklarına ve partide geçirdikleri süreye, 3) Hâlihazırdaki siyasilere ya da nüfuzlu kişilere yakınlıklarına ve 4) Ekonomik güçlerine göre seçildiğini düşündüğümüzde kurumsallaşmamanın ardındaki nedenler gözönüne çıkmaktadır.
‘Hizmet’ odaklı siyaset anlayışına, fırsat eşitliği ilkesine, temsilde adalet kuralına ve egemenlik hakkının millette olduğu söylemine pek uymayan-ve de yakışmayan- türden ölçütlere göre seçilenler, doğal olarak ilk aksaklıkta oyunbozan çocuklar misali tavırlar sergileyebilme, işi hemen kişisel çekişmelere taşıyabilmektedirler.
Bu da seçilenlerin epey önemli bir kısmının, millete vekil olmaktan çok, kendi çıkar ve yararı için siyasi mevkilerde bulunmak istediklerini bizlere yeniden yeniden her seferinde gösterir.
Bu önemli problemin çözümü için yapılması gereken ilk adım, ülkede farklı alanlarda yaşanan olumlu gelişmelerin, siyasi kadroların oluşumu için yapılan seçimlere de yansımasının sağlanması olacaktır.
Adayların niteliğine, birikimine, yeteneğine, eğitimine, karakterine, kalitesine göre yapılacak özenli seçimler, ‘milletin vekili’ statüsüne bir kalite getireceği gibi kuşkusuz siyasi hayatın daha düzeyli olmasının yolunu da açacaktır.
Bu türden bir adımın atılması partilerin, velinimetleri olan seçmenlere karşı duydukları saygı konusunda ne kadar samimi olduklarını da gösterir.
Kuşku yok ki bu noktada partiler kadar o vekilleri seçen seçmenlere de önemli görevler düşmektedir. Seçmenler de artık sadece oy vermekle kalmamalı, oy verdikleri partilerin üzerinde kuracakları baskıyla, seçilecek adayların özellikleri ve nitelikleriyle kendilerine vekil olacak, yaşadıkları kentleri ve ülkeyi yönetecek vasıflara sahip olup olmadıklarıyla da ilgilenmelidirler.
Unutmamak gerekir ki siyasi kadrolara, vekil olmanın sorumluluğunu taşıyamayan ve toplumun çıkarlarını değil, kendi menfaatlerini düşünen kişilerin seçilmesi, her zaman seçmenlerin alehine olmakta ve sonuçta daima onların kaybetmesine sebebiyet vermektedir.
Baki MURAT
12.12.2014
Son Güncelleme Tarihi: 23 Aralık 2014 22:03