KADINI AÞK ÖLDÜRÜR...

08 Mart 2011 08:37 / 2325 kez okundu!

 


Boþandýklarý ya da boþanmak isteyen eþlerini sokak ortasýnda infaz edebilen cinnet hali bile kendini aþk üzerinden aklamaya çalýþýyor.

‘Aþýktým’, ‘Tapýyordum’, ‘Deli gibi seviyordum’, ‘Onu bir baþkasýyla görmeye dayanamadým’ ironilerini en pespaye halleriyle utanmadan dillendiren bu menfur sefillik bu topraklarýn en umutsuz ahvali olsa gerek.

Onlarýn bu cývýtmýþ hallerini anlayabilmenin yolu belki de aþk denilen þeyin ne olduðunu ya da aþkýn bu coðrafyada neye dönüþtü(rüldü)ðünü anlamaktan geçiyor.

‘Aþýrý sevgi ve baðlýlýk duygusu…’ olarak tanýmlýyor aþký Türk Dil Kurumu sözlüðü.

Tanýmdaki ‘Dayanýlabilinecek dereceden çok daha fazla, taþkýn bir hal’ olarak açýklanabilinecek aþýrýlýk vurgusu önemli.

Demek ki, aþk diye tanýmlanan baðlýlýk duygusu, doðasýnda bir aþýrýlýk ve belki de zarar verici bir taþkýnlýk taþýyor.

Eðer öyleyse onca zamandýr bizler bu aþýrýlýðý neden ciddiye almýyoruz?

Toksikolojide ‘Her þey zehirdir, mühim olan dozdur…’ denir.

Buna uygun olarak bizler de fazla tuz, fazla þeker, fazla un, fazla içki, fazla sigara, fazla yemek, fazla uykusuzluk, fazla düþünme gibi birçok þeyi saðlýðýmýzý altüst edebilecek aþýrýlýklar olarak görüyor ve bunlardan kaçýnmak için çabalýyoruz.

Ama bu kuralýn neden sevgide (dolayýsýyla aþkta) iþle(til)mediði manidar...

Bir þeye gereðinden çok fazla baðlanmayý, savunmayý, istemeyi mesela aþýrý milliyetçilik durumundaki gibi tehlikeli görürken, söz konusu sevgi olduðunda hiç dikkate almýyoruz.

Düþünceden ideolojiye, sanat eserinden davranýþlara, hatta yemek içmek gibi rutin eylemlere kadar aþýrýlýktan özenle kaçýnýlmasý gerektiðini hayatýmýza bir kural gibi yerleþtirirken, aþk gibi dozunu kaçýrdýðýmýz sevgiyi müspet bir þeymiþ gibi algýlýyoruz.

Oysa dozu zararlý boyutlara ulaþmýþ bir sevgi, insanýn ruh ve beden saðlýðý için gerçekten büyük bir tehlike yaratabiliyor, bunu daha ne kadar es geçeceðiz?

AÞK, DÜZMECE BÝR AZÝZLEÞTÝRME TÖRENÝDÝR...

Aþký tehlikeli bir hal olarak görmemelerden vazgeçtik, üstüne onu hiç de hak etmediði ölçülerde kutsallaþtýrýp, fetiþleþtirmeyi tercih etmiþiz. Onca edalý bahþetmeler yetmezmiþ gibi, herhangi bir kimseye, nesneye, ideolojiye duyulan sevginin marazi bir tutku haline, yani aþka dönüþmesini kutlu ve aziz kýlmýþ, hatta ‘duygularýn doruk noktasý’ gibi tuhaf bir payeyle taçlandýrmýþýz.

Garip deðil mi bu?

Aþýrý yaðan yaðmurun yarattýðý selin, önlem alýnmasý gereken bir felaket olduðuna inanýrken, bir tür duygu taþmasý olan aþk, tadýlmasý, yaþanýlmasý gereken bir durum oluyor. Oysa aþk da týpký sel gibi içine aktýðý bedene ve o bedenin çevresine korkunç zararlar verebilen, önüne kattýðýný alýp götürebilen bir felaket, bir yýkým haline dönüþebiliyor.

Bunu, aþktan deli divane olmuþ mecnunlarýn günü geldiðinde kendilerine, sevdiklerine ve hatta çevresindekilere nasýl ölümcül zararlar verdiklerini, dokunduklarý hayatlarý nasýl kezzap serpilmiþçesine erittiklerini hayat bize çok gösterdi.

Peki, aþký mistifikasyon haliyle donatma, mukaddesleþtirme, azizleþtirme fikri acaba kimden ve nerden çýkmýþ?

Hayat içinde ikonlaþtýrýlmýþ, kutsallaþtýrýlmýþ bütün kavramlarýn tarihsel geliþimine baktýðýmýzda aþkýn, ilk insanlarýn yaþadýðý bir hal olmadýðýna inanýyorum ben. Servet ve mal edinme mikrobunun henüz yeryüzüne düþmediði o zamanlarda insanlar arzularýný, coþkularýný, haz veren iliþkilerini alabildiðine engellerden muaf ve özgür yaþýyorlardý çünkü. Ta ki insan aklý ve yüreði özel mülkiyet olgusunun tutuþturduðu yangýnla tanýþana kadar…

Ýnsanýn doðal olandan kopuþunun baþladýðý o anýn ardýndan çýlgýna dönen mülkleþtirme hýrsý, erkeði mallaþtýrmaya kadýný da dâhil etme gibi bir gudubetliðe taþýdý.

Kadýný mülkleþtiren tapunun adýna namus denildi ve sonrasýnda en kanlý yaðmalar, en soysuz öfkeler, en görülmemiþ intikamlar, en çýlgýn yok etmeler ‘namus’ adýna düþtü tarihin tozlu sayfalarýna.

Zamanla insaný iflah olmaz bir baský ve denetim altýna alma silahýna dönüþen namus, sonrasýnda aþk diye adlandýrýlan hastalýklý aþýrýlýðýn gölgesinde büyüttü hak etmediði deðerini. Namus, varlýk ve mallar dünyasýnýn yegâne deðerine evrilirken, aþk denilen yoðunlaþtýrýlmýþ marazi sevgi,onun havariliðinin dinamosuydu artýk.

Kadýnýn mülkleþtirilmesi ve namus kavramýnýn doðuþu insanýn o güne kadar özgürce yaþadýðý arzularýnýn, coþkularýnýn üzerine karabasan gibi çökerken, hayatý zevklerden ve hazlardan uzak yavanlaþtýrýcý bir cendere altýna sürdü yavaþ yavaþ.

Böylece servet ve mal edinmenin çýlgýnlýðýnda Tanrý’nýn insana bahþettiði en naif coþkularý yaþama özgürlüðü esir alýnýp, zincire vuruldu ve insanýn kendi içinde yarattýðý bir zindanda iþkencelerle deliliðe evirilmeye baþladý.

Zamanla kendini yaratan sistemin elinde kanlý bir kontrol cihazýna dönüþen namus kavramýnýn bilince düþtüðü tarih, ayný zamanda aþkýn doðduðu tarihti.

AÞK, SEVGÝNÝN KALEMÝNÝN KIRILDIÐI ANDIR...

En temel haliyle bir erkeðin kadýna, bir kadýnýn erkeðe duyduðu ilginin yoðunlaþmýþ ve doruk noktasýna ulaþmýþ hali gibi masumane tanýmlamalarla reklamý yapýlan aþk, insanýn kendini içine diri diri attýðý cehennem ateþi, bir gönül kapýsýnda mütemayil uþaklýðýn aðdalý haliydi artýk.

Ýnsanýn binlerce yýl boyunca ekmek, su kadar normal ve sýradan yaþaya geldiði haz ihtiyacý, mülkleþme hýrsýyla harlanan kýskançlýk, ego, sahip olma ve hükmetme gibi dürtülerle kamçýlandý ve adýna aþk denilen kontrol edilemez bir arzu ve isteri canavarýna dönüþtü.

Ýnsanýn deli divane olmayý, yanýp tüketmeyi, öldürüp ölmeyi, yakýp yýkmayý nerdeyse hoþgörü sýnýrlarý içinde gösteren bir duygusuydu artýk aþk.

Binlerce yýl sürecek olan insanýn bu en kepaze hali çoðunlukla bir hastalýk olarak deðil de, iki insanýn birlikte sonsuza kadar yaþamayý yakalayabilmesinin reçetesi olarak lanse edildi durdu üstelik. Özgür aþklardan bahsedilirken, aslýnda aþkýn özgürlükleri yok eden istilacý bir veba mikrobu olduðu zerre kadar akýllara getirilmedi.

Böylece insanýn duygu coðrafyasýnda kendine sunulan sonsuz hoþgörü ve önem tarlasýnda alabildiðine hükmedici bir sarmaþýk gibi hýzla yayýlan aþkýn, insanýn haz dünyasýný parça parça zehirlemesine kimse takýlmadý.

Ýnsanýn gamsýzlýðýyla yaydan çýkan ok misali hedefine doðru yol alýyordu artýk aþk. Birilerinin elinde hýzla kutsallaþmaya, putlaþmaya ve uðruna yakýp yýkýlan mukaddese, kesip biçilen ibadete, hayatýn üstüne kâbus gibi çöken törelere dönüþecekti sonunda.

Sevenlerin birbirlerine duyduklarý sevginin engellenerek umutsuz sevgilere, karasevdalara, öfkelere, ölümcül cinnet hallerine dönüþmesinin rezilliðini bile kendine yonttu aþk ve insanýn basit, sýradan o güzel arzu hali fetiþleþen acýlý bir karabasana evirildi zamanla. Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Þirin, Tahir ile Zühre hikâyeleri dahi aþkýn daha çok kutsanmasý için uydurulup sürüldü piyasalara.

AÞK, ZIVANADAN ÇIKAN ÝNSANIN CÝNNETÝDÝR...

Kavuþma ihtimalinin ya da þehvet ve hazlarýný özgürce yaþayabilme hakkýnýn insanýn elinden alýnmýþ olmasýnýn zorbalýðý, iki bacak arasýna sýkýþtýrýlmýþ namus kavramýnýn içinde hadým edilirken, insanýn içine düþebileceði en büyük ateþe döndü aþk.


Ýster karþý cinse, isterse çocuða, anne babaya, kardeþe, arkadaþa, Tanrýya, dine, ideolojiye, lidere karþý duyuluyor olsun, sevginin bu aþýrý hali, kör edici ve derinlikten yoksun bir adanmýþlýk ve müdahaleci, hükmedici, benmerkezci bir hissiyat haliyle tanýþtýrdý insaný.

Her daim gözden kaçan sevginin aþýrýlýk hali, erkek egemen toplumda daha da zývanadan çýkacak ve kaba, gerici, ihlalci, saldýrgan bir zihniyetin açýk buyurganlýðýyla þekillenen faþist bir kimliðe dönüþecekti aþk adý altýnda.

Sevginin bu deli hali öfkesini en çok da kadýnýn üzerine kusacaktý artýk. Kara bir bela gibi namus, töre, gelenek adýna vahþice, alçakça öldürülen kadýnlarýn üzerine çökecekti. Aþkýn, kendini Tanrý yerine koyan art niyetli ölümlülerce çaresi olmayan bir virüs gibi yeryüzüne serpiþtirildiðini anlayamadan.


Baki MURAT

07.03.2011

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.