'Casablanca ve Bir Daha Çal Sam'
24 Haziran 2009 00:24 / 4301 kez okundu!
İZMİR DEVLET TİYATROSU’NDAN BİR WOODY ALLEN YORUMU: “BİR DAHA ÇAL SAM” OYUNUNA YÖNELİK DEĞERLENDİRME ÜZERİNDEN WOODY ALLEN’IN TİYATRAL KOMEDİ ANLAYIŞINA GENEL BİR BAKIŞ…
İzmir Devlet Tiyatrosu, 2008-2009 tiyatro sezonunda iddialı bir repertuarla seyirci karşısına çıktı ve yeni sezonda da kaliteli oyunlarla perdelerini açacak. İçinde bulunduğumuz sezonda repertuara alınan ve 2009-2010 Tiyatro Sezonu’nda da devam edecek olan “Bir Daha Çal Sam”, 2006 yılından bu yana Devlet Tiyatroları'nda yönetmenlik yapan Barış Eren'in çevirip yönettiği bir Woody Allen oyunu...
Bir Hollywood Klasiği "Casablanca"…
Woody Allen, orijinal adı "Play it Again Sam" olan oyunu 1970' lerin başında, 1942 yapımı unutulmaz bir Hollywood klasiği olan "Casablanca" filminden esinlenerek yazmıştır. Filmin ünlü sahnesindeki "As Time Goes By" adlı şarkıyı seslendiren Dooley Wilson'ın oynadığı Sam karakterine yönelik bir replik olan Play it Again Sam (Bir Daha Çal Sam) Woody Allen'ın oyununun isim kaynağıdır. Woody Allen oyunu, kadınların ve hatta içten içe erkeklerin, dünya sinemasının gelmiş geçmiş en önemli karakteri Humprey Bogart’a duydukları hayranlıktan yola çıkarak kurgulamıştır.
Yıllar önce yitirdiği sevgilisiyle, Casablanca’da bir barda yeniden karşılaşarak hüzünlenen Humprey Bogart, filmin finalindeki havaalanı sahnesinde, gerçek sevgi vazgeçmeyi bilmektir dercesine, sevdiğini yitirme pahasına ondan ayrılmaya katlanır, çünkü onun mutlu olmasını her şeyden çok istemektedir.
Hem Casablanca filmi, hem de güçlü, ama hüzünlü Bogart karakteri yıllar yılı bir fenomen olacak kadar etkileyicidir. Kadınlara karşı acımasız ve duygusuz görünse de, duygusaldır ve kalbinde sevgi vardır. Görünüşüyle zıt karakteri onun karizmatik ve sempatik olmasını, böylece pek çok insanın kendisini onunla özdeşleştirmesini sağlamıştır. Woody Allen’ın Allen karakteri de, Bogart’a benzemeye çalışan, yaşamında ve ilişkilerinde onu örnek alan biridir. Ne var ki o hem fizik, hem de kişilik bakımından Bogart’tan çok farklıdır ve ona öykündüğü için davranışları yapmacık, hatta antipatik olmaktadır.
Woody Allen…
Gerçek adı Allen Stewart Konigsberg olan, yazın dünyasında Woody Allen olarak isim yapan yazar ve yönetmen, 1935 yılında Brooklyn'in fakir bir bölgesinde, Ortodoks Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Henüz on altı yaşındayken yerel gazetelerde mizah içerikli yazıları yayımlanmaya başlar. 1961-64 yılları arasında yaptığı stand-up komedileriyle bir yapımcının dikkatini çeker ve aldığı senaryo yazma teklifini değerlendirerek 1965 yılında ilk sinema filmi olan "What's New Pussycat"in senaryosunu yazar ve filmde bir de rol alır. Yapımcıların, senaryosuna müdahale etmelerinden rahatsız olunca, o günden sonra sadece kendisinin yöneteceği filmlere senaryo yazmaya karar verir. Oyunculuk serüveni "Casino Royale" adlı filmle devam eder, ardından ilk filmi "What's Up, Tiger Lily" gelir. İlk yönetmenlik deneyimi olan "Take the Money and Run Woody" adlı film, kariyerinde dönüm noktasıdır. 1971 yılında yaptığı ikinci filmi "Bananas"ın ardından tüm filmlerinde senarist, yönetmen, aktör ve casting yönetmeni olarak yer alır. "Play it Again Sam" adlı oyunu yazıp Broadway'de oynar. Ardından "Woody Everything You Always Wanted To Know About Sex", "Sleeper" ve kariyerinin dönüm noktası olan "Annie Hall", "Allen", "Manhattan", "Hannah and Her Sisters", "Crimes and Misdemeanors", "Bullets over Broadway" ve "Deconstructing Harry" gibi filmler gelir...
Woody Allen’ın Komedi Anlayışı ve “Allen”…
Bir Daha Çal Sam adlı oyunda, komplekslerinin esiri olan Allen, bazı yönleriyle yazarın kişiliğini yansıtmaktadır. Woody Allen Yahudi asıllı olduğu için Amerikan sinema sektöründe sinemacı olarak uzun yıllar dışlanmıştır. Allen karakterinin kendisini terk eden eşi için "kim bilir hangi Nazi'yle beraber!" demesi, de onun gettolaşmaya ve soykırıma karşı öfkesinden kaynaklanmaktadır. Woody Allen'ın pek çok oyununda toplumsal kompleksleri ön plana çıkartan ve gettolaşmaya gönderme yapan replikler bulunmaktadır. Aynı şekilde hem filmlerinde, hem de oyunlarında Allen benzeri, kompleksleri olan, güvensiz karakterlere rastlanır ve onlarda Woody Allen’ın kişiliğinden izler bulmak mümkündür, zaten karakterlerin çoğunu kendisi canlandırır.
Woody Allen oyunları komedi türüne farklı bir bakış açısı getirmiştir, yazarın entelektüel ve içsel yolculuğa dayalı bir komedi anlayışı vardır. Entelektüel bunalımın gel-gitleri arasında sıkışmış yaşamları, eleştirel bir bakış açısıyla yansıtır. Yazarın oyunları genellikle, İzmir Devlet Tiyatrosu'nun Bir Daha Çal Sam yorumundaki gibi “vodvil” türüne yaklaşmaktan çok, bohem yaşama yönelik "eleştirel komedi" dir.
Bogard'ın Gölgesinde Bir Karakter...
Yazar, oyunun ana karakteri olan Allen'a kendi ismini vererek, eşinden boşandıktan sonraki bunalımını ve kadınlarla ilişkilerindeki başarısızlığı, biraz maço özellikler taşıyan ve belki de soğukkanlı karizması sayesinde her istediğini alabilen Bogart karakteri üzerinden anlatır. Bogart, her kadının hayalindeki erkek, dolayısıyla da her erkeğin olmak istediği kişiliktir Allen'a göre... Sert, ama duyarlı ve zariftir, ilişkilerinde acımasız görünse de, merhametli yönüyle tam bir romantiktir aslında... Zor, ama vazgeçilmez olan serseri bir karakterdir ve Allen'a göre bu özellikler bir kadını sonsuza dek etki altında tutmak için yeterlidir!
Yazar'ın kendi adını verdiği Allen Felix, bir sinema eleştirmenidir. Tıpkı yazar gibi o da, eşi tarafından terk edilince bunalıma girmiştir, öz güven eksikliği ve kompleksleri nedeniyle kadınlarla bir türlü sağlıklı ilişkiler kuramamaktadır. İşte bu noktada beyazperdede güçlü bir erkek figürü olan Humprey Bogart hayranlığı devreye girer. İstediği her kadını elde etmedeki başarısıyla Bogart, Allen'ın idolü olmuştur. Bogart, entelektüel bir karakter değildir, ama sağlam bir kişiliktir. Kadınlarla ilişkilerindeki ustalığı entelektüel zekasından değil, ilkel bir dürtüden kaynaklansa da, kadınları cinsel obje olarak görüp, onların duygularını hiçe sayan kaba saba bir erkek değildir. Zaman zaman maço özellikleri ön plana çıksa da, romantik bir kişiliktir. Bu şekilde değerlendirildiğinde, oyunda beyazperdedekiyle ilgisi olmayan içi boşaltılmış bir Bogart karakteri görüyoruz. Adeta kadınları elde edip bir kenara atmaktan başka amacı olmayan bir erkek figürü var karşımızda... Kabadayı rüyası sahnesi de, güldürü amacına hizmet etmesi yönünden başarılı, fakat düşünsel yönden kadını aşağılayan, Bogart karakterinin de psikolojik ve sosyolojik yönden içini boşaltan bir mizansen. Çünkü Bogart, bir yandan da 40'lı yılların erkek modelini temsil etmektedir. Bu karakter çapkındır, ama beraber olduğu kadını aşağılamaz, bitmesi gereken noktada ağırlığını koymayı bilir, ilişkide fazla duygusallaşmadan kadının onurunu koruyacak şekilde davranır.
Diğer Karakterler…
Allen'ın yakın arkadaşları Dick ve Linda, boşanma sonrasında O'nu yeniden hayata döndürmek için uğraşırlar. Mete Şahinoğlu'nun oynadığı Dick, paranın egemen olduğu dünyada yüzeysel bir karakterdir. Sürekli bir iş koşuşturması içinde kaybolmuştur, her an bir yere yetişme ve para kazanma telaşı içinde eşi Linda'yı ihmal etmektedir. Ceyhan Gölçek tarafından canlandırılan Linda ise, saf ve temiz aile kadını modelidir. Kocasının ilgi eksikliğini hissettiği halde bunu kabul etmek istemeyen, durumunu sorgularsa sahip olduklarını kaybedeceğinden korkan anaç bir kadındır. Linda, terk edilen erkek olmayı bir türlü kendine yediremeyen ve tıpkı Bogart gibi her kadını elde edebilen vazgeçilmez erkek olma sevdasıyla panikleyen Allen'ın imdadına yetişir.. Allen'ın içindeki naif erkeği keşfetmiştir ve onu ilişkilerde doğal davranmaya teşvik eder. Hayat dolu eski Allen'ı yeniden ortaya çıkartmak için onunla daha fazla zaman geçirmeye başlar. Allen, Linda'nın yanında kendisini daha iyi hissetmekte ve olduğu gibi davranmaktadır. Bu arada Linda da kocasının ona göstermediği ilgili ve şefkatli yaklaşımı Allen'da bulur. Kısa bir süre sonra da, aralarındaki fiziksel çekimin etkisiyle birbirlerine aşık olduklarını düşünmeye başlarlar.
“Hayali Bogart”…
Allen, yakın arkadaşının karısı olduğu için Linda'ya yaklaşmaktan korkmaktadır, bu sahnelerde yine Bogart, Antik Yunan oyunlarındaki Deus ex Machine gibi, bir çeşit kurtarıcı olarak beliriyor ve Allen'a taktikler veriyor... Bu taktikler aslında, Allen'ın Bogart filmlerinden zihninde kalan sahneler olmalıdır. Oysa daha önce de dediğim gibi içi boşaltılmış olan Bogart karakteri ona Yeşilçam'ın Tecavüzcü Coşkun'u tarzında taktikler vermekte... Allen'ın yakın arkadaşının karısından hoşlanmış olmasının yarattığı dramatik durumu basite indirgenerek, vakit kaybetme "yumul" yaklaşımında bir Bogart mizanseni izliyoruz... Hatta bir sahnede sırf komik olmak adına “hayali” Bogart, Linda’yı öpmeye yelteniyor! Oysa bu tutum, beyazperdedeki Bogart karakterinin ahlak anlayışına aykırıdır. Üstelik bir sahnede kullanılan, "İyi ki Türkiye'de değiliz, yoksa töre cinayetine kurban giderdik" repliğinde, hem aşağılama, hem de genelleme söz konusu. Hiçbir yönüyle ülkemize uyarlanmamış olan vodvil türündeki bir komedide böyle bir sosyolojik gönderme, işlevsiz ve eklektik bir ifade olmuş. Bu sahne seyircinin kafasını karıştırıyor ve repliğin sadece bir anlık güldürme amacıyla eklendiğini, tipik "arkadaşımın aşkısın" durumunun Broadway versiyonuyla karşı karşıya olduğumuzu düşündürüyor.
Bogart hayranlığı Allen’ın kadınlarla olan ilişkilerinde olumlu bir sonuç getirmese de, finalde sevdiği kadından, yani Linda’dan, Bogartvari bir yaklaşımla, ondan vazgeçerek ayrılır. Oyunun, Allen yapısındaki insanlar için önemli bir çıkarımı var; hayranlık duyularak benzemeye çalışılan kişilikten sıyrılıp, kendin gibi olabilmek ve insanın sevdiği kişiyi değiştirmeye çalışmadan, olduğu gibi kabullenmesi… Allen’ın kendisiyle barışması noktasında Linda’nın işlevi de önemli… Çünkü Linda kocasının ilgisiz, duyarsız iş adamı kimliğinden bıkmıştır ve doğallık aramaktadır.
Hayali Bogart’ın kadına yaklaşımındaki yorum hatası, seyircinin oyundan yanlış bir çıkarımla ayrılmasına neden oluyor: Allen, Bogart’ın beyazperdedeki yönelişinden çok farklı olarak verdiği “fırsatçı erkek” taktiklerini beceriksizliğinden ötürü uygulayamayan, ayrıca en yakın arkadaşının karısıyla aşk yaşamaktan vazgeçtiği için ayağına kadar gelen fırsatı değerlendiremeyen “saf” bir kişilik olarak yansıtılıyor! Tam “çağın insanı” nın bakış açısı, üstelik ne tuhaftır ki oyun günümüzde geçmiyor!
Oyunculuk ve Sahne Yorumu...
Ozan Yıldırım, Allen yorumuyla karakterin çekingen, kendine güvensiz, tutuk ve panik kişiliğini yansıtmayı başarsa da, agresif ve sert bir oyunculuk sergiliyor. Sertlik Allen karakterinde eğreti duruyor, çünkü o hiçbir yönüyle Bogart tarzında bir adam değil, sadece ona özeniyor. Ayrıca, sinirlendiği anlardaki “çarparım ha!” şeklindeki yaklaşımı tamamen güldürmek amacıyla oyuna eklenmiş ve açıkçası çok da sevimli değil.
Oyunda, ya beyazperdedeki Bogart karakteri yanlış bir dramaturgik çözümlemeye kurban gitmiş, ya da Bogart’ın sertliğini tamamen yanlış anlamış bir Allen yorumu söz konusu! Kişisel fikrim; böyle bir zorlamanın gerekli olmadığı yönünde, çünkü Bogart’tan tamamen farklı bir kişilik olan Allen, zaten ne yaparsa yapsın onun gibi olmayı başaramayacaktır, ki bu da zaten Woody Allen’ın metninde vurgulanıyor.
Ceyhan Gölçek ise, Linda yorumunda gerçekten başarılı… Dönemin Amerikan filmlerinden fırlamış kostümleri ve tavırlarıyla, sahnede son derece zarif ve rolünün hakkını veren bir oyuncu izliyoruz. Aynı şekilde Allen’ın sevgilileri rolündeki Aylin Önal ve Özben Deneç’in oyunculuk performansları da beğeniyle izleniyor.
Allen'ın olmak istediği, fakat bir türlü ulaşamadığı erkek modeli olan hayali Bogart karakteri, oyun boyunca sık sık Allen'ın yanı başında beliriveriyor, hatta Allen bir sahnede nasıl oluyorsa hayali kahramanına dokunuyor. Belki dokunduğu anda ışık oyunuyla hayali karakter yok olsaydı ve Allen bir anda gerçek dünyasına dönseydi, Bogart karakteri daha inandırıcı olabilirdi. Karakter yorumundaki boşluklar bir yana, Yusuf Köksal tarafından canlandırılan sinema karakteri, gerek konuşması ve vücut dili, gerekse fiziksel yönden sahnede iyi bir Bogart duruşu sergiliyor.
Mete Şahinoğlu’nun başarıyla yorumladığı Dick karakteri de, henüz cep telefonunun olmadığı bir dönemde, kapıdan her çıkışında bulunabileceği telefon numarasını bırakan yoğun işadamı izlenimiyle, kapitalizmin yutmaya başladığı insan figürünü simgeleyen önemli bir karakter…
Sahne Tasarımı ve Kostümler...
Bir Daha Çal Sam adlı oyunun en dikkat çekici kısmı dört dörtlük tasarlanmış olan dekor ve kostümler… Casablanca filminin çekildiği 40’lı yıllardan 70’lere gelindiğinde değişen değerlerin yansımalarını kostümlerde görmek mümkün… Linda ile yasak aşk yaşayan Allen, tıpkı Bogart gibi, değerleri uğruna sevdiğinden vazgeçmeye çalışır. Linda’nın terk edilme kaygısıyla Allan’a silah doğrultması gibi Bogartvari sahnelerde, o yılların özgürlük, coşku ve romantizm simgesi olan beyaz trençkot kullanılmakta. Bogart’ın kostümü de zaten şık bir takım elbise, siyah-beyaz rugan ayakkabılar ve beyaz trençkottur. Allen’ın çabuk tükettiği ilişkilerindeki kadın kostümlerinde ise, 70’lerde insan ruhuna hakim olan karmaşayı yansıtmak adına uyumsuz renkler tercih edilmiş. Romantik Linda’nın kostümleri de, renk uyumu ve zarafetiyle karakteri yansıtmakta başarılı.
Oyunda illüzyonu kıran tek ayrıntı; Allen’ın seyirciye yönelik konuşmasıyken, sevgilisiyle bir arada olduğu bir sahnede birden sisçinin ortaya çıkması ve onunla da konuşması biraz yapay bir güldürü unsuru olmuş. Allen bir yandan hayalinde canlandırdığı Bogart’a dokunabiliyor, diğer yandan da seyirciyle ya da sisçiyle konuşabiliyor. Bu göstermeci yaklaşımlar, vodvil türünde sahnelenen oyunun çok dışında kalıyor ki zaten Woody Allen oyunları vodvil de değildir!
Sahne yorumunun tebrik edilecek yönlerinden biri; oyun başlamadan önce Casablanca filminin sinema perdesine yansıtılması ve oyun boyunca da hayali Bogart’ın geldiği sahnelerde aynı illüzyon tekniğinin kullanılması… Ayrıca bu fikir, Allen’ın sevgilileriyle olan sahnelerinde de daha romantik bir atmosfer yaratılmasını sağlamış. Hem yazarın esinlendiği Casablanca filmini ve Bogart’ı, hem de oyuna isim olan “Bir Daha Çal Sam” repliğinin itici gücü “As Time Goes By” adlı şarkıyı seyirciye anımsatmak adına çarpıcı bir buluş.
Bogart ve Allen’daki yorum hataları dışında bütüne bakıldığında başarılı bir oyun olan Bir Daha Çal Sam’in tüm ekibinin ve özellikle de filmi izletme fikrinden ötürü oyunun yönetmeni Barış Eren’in çabalarını alkışlıyorum. Bir Daha Çal Sam oyunu, 2009 – 2010 Tiyatro Sezonu’nda da İzmir seyircisiyle buluşmaya devam edecek.
Başak SAKIZLIOĞLU
24.06.2009