Basında sansürün 'sözde' kaldırılışının 104. yıldönümü
24 Temmuz 2012 12:03
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu (TGDP), 24 Temmuz "Basında Sansürün Kaldırılışının Yıldönümü" ile ilgili olarak bir açıklama yaptı. TGDP sözcüsü Necati Abay tarafından yapılan açıklamada bugünün "sözde" bir yıldönümü olduğu, gerçek basın özgürlüğüne kalıcı çözümün ancak demokrasinin kurulması ile olanaklı hale geleceği ifade edildi.
Necati Abay, binlerce gazeteci, sanatçı, aydın, insan hakları savunucusu düşünceleri nedeniyle yargı kıskacında bulunduğunu ve en önemlisi AKP hükümetinin Anayasa değişikliği kapsamında basında sansürü Anayasa maddesi haline getirmek istediğini belirtti ve şöyle devam etti:
Demokrasi ile sansür arasında doğrudan bir bağın bulunduğunu da belirtmek gerekir. Eğer demokrasi yoksa basın özgürlüğü de yoktur. Basında sansürün kaldırılmasının, basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü alanında iyileşmenin olması için öncelikli olarak Terörle Mücadele Yasası (TMY) iptal edilmelidir. Basında sansür koşullarını daha da ağırlaştıran, son 3. Yargı paketiyle Terörle Mücadele Yasasına bağlanan ve özel yetkilerle donatılmış olan Ağır Ceza Mahkemeleri kaldırılmalıdır. Kalıcı çözüm ise ancak demokrasinin kurulmasıyla olanaklı hale gelecektir..."
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu'nun "sözde basın bayramı" ile ilgili 22 Temmuz'da yaptığı açıklama şöyle:
"Paradoksal bir durum...
Basında sansürün sözde kaldırılışının 104. yıldönümündeyiz.
Ülkemizde 24 Temmuz 1908 tarihinden bu yana her 24 Temmuz günü “Basında sansürün kaldırılışının yıldönümü” olarak kutlanır. Şüphesiz 24 Temmuz 1908’de 2. Meşrutiyetin ilan edilmesi ve 25 Temmuz 1908’de çıkan gazetelerin sansür memurlarına verilmeden yayımlanmasının tarihsel bir anlamı ve değeri vardır. Ancak bu gerçeklikten hareketle 24 Temmuz’un “basın bayramı” veya “basında sansürün kaldırılışının yıldönümü” olarak kutlanması gerçekçi değildir. Çünkü ülkemizde bazen kaba saba, bazen de inceltilmiş bir biçimde olsa da, zaman zaman azalıp zaman zaman çoğalsa da basında sansür, gelenekselleşmiş bir devlet politikası olarak hep uygulandı.
Sansürcüler, tam bir ikiyüzlülükle sansürün kaldırıldışı yalanını hep pompaladı. Sansürcü uygulamalar hem yasal zeminde hem de yasadışı olarak fiilen süregeldi.
Birkaç örnek vermek gerekirse...
2. Meşrutiyetin ilanından sonra 1909 yılında Serbesti gazetesinin baş yazarı Hasan Fehmi, devlet güçlerinin parmağıyla Galata köprüsünde kurşunlanarak öldürüldü. Platformumuzun sözcüsü Necati Abay’ın yaptığı araştırmaya göre Ermeni gazeteciler Krikor Zohrab ve Hrant Dink, Türk gazeteciler Sabahattin Ali ve Uğur Mumcu, Kürt gazeteciler Musa Anter ve Nazım Babaoğlu’nun da aralarında bulunduğu 115 gazeteci ve yazar ya gözaltında kaybetme saldırısıyla ya da aslında failleri belli “faili meçhul” cinayetlerle öldürüldü.
104 yılda kapatılan, toplatılan, imha edilen gazetelerin, dergilerin, kitapların sayısının haddi hesabı yok...
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun saptamasına göre halen cezaevlerinde 16’sı imtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürü olmak üzere çoğu Kürt basınından ve sosyalist basından 90 gazeteci tutuklu bulunmaktadır. Dünyada tutuklu gazeteci sayısı 170’dir. Bunun büyük çoğunluğu Türkiye’de tutuklu bulunmaktadır. 104 yıldır ilk kez AKP hükümeti döneminde tutuklu-hükümlü gazeteci sayısı bakımından Türkiye Dünya birincisi haline geldi.
Bu veriler, basında sansürün kaldırıldışı iddialarının bir palavradan ibaret olduğunu gösteriyor.
Yasal uygulamalara gelince; Anayasa, Terörle Mücadele Yasası, Türk Ceza Kanunu’ndaki çeşitli maddeler yürürlükte olduğu sürece basında sansürün kaldırılmış olduğundan zaten söz edemeyiz. Binlerce gazeteci, sanatçı, aydın, insan hakları savunucusu düşünceleri nedeniyle yargı kıskacında bulunuyor.
Ve en önemlisi AKP hükümeti Anayasa değişikliği kapsamında basında sansürü Anayasa maddesi haline getirmek istiyor.
Demokrasi ile sansür arasında doğrudan bir bağın bulunduğunu da belirtmek gerekir. Eğer demokrasi yoksa basın özgürlüğü de yoktur. Basında sansürün kaldırılmasının, basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü alanında iyileşmenin olması için öncelikli olarak Terörle Mücadele Yasası (TMY) iptal edilmelidir. Basında sansür koşullarını daha da ağırlaştıran, son 3. Yargı paketiyle Terörle Mücadele Yasasına bağlanan ve özel yetkilerle donatılmış olan Ağır Ceza Mahkemeleri kaldırılmalıdır. Kalıcı çözüm ise ancak demokrasinin kurulmasıyla olanaklı hale gelecektir..."