Bekir Coşkun'un yaptığı da iş mi? - Serdar Turgut
24 Ağustos 2007 06:17
Amerikan siyasi hayatını izlerken öğrendiğimiz ve yıllar içinde tiksinmeye başladığımız bir meslek türü var; bunlara "Spin-master" diyorlar.
Bazı adamlar çalıştıkları siyasetçi için her kötü durumdan bir avantaj çıkarmanın uzmanı. En becerikli spin-master'lar Clinton için çalışmıştı. Başkan, adamları sayesinde hangi duruma düşerse düşsün oradan avantajlı çıkmayı bildi.
ABD siyasi yaşamında gelişen bu meslek türü, daha sonra toplumsal yaşamın diğer dallarına da atladı.
Bugün hemen her meslek dalında buna benzer iş yapan adamlar var, hayli yoğun çalışıyorlar.
Bu post-modern yeni meslek de globalleşti, çeşitli ülkelerde de ortaya çıkmaya başladı.
Bu mesleğin inceliklerini, her durumdan avantaj çıkarmayı bilen kurnazlıklarını Türkiye'de en iyi anlayanların başında Hürriyet gazetesi geliyor.
Zaten bir süredir prestij kaybetmekte olan gazete son olarak ciddi bir darbeyi Emin Çölaşan'ın işten çıkarılmasıyla yedi. Okuyucunun zaten sarsılmış olan gazeteye güveni can çekişmeye başladı.
İşte tam o noktada Başbakan'ın Bekir Coşkun'a yönelik olarak yorumlanabilecek lafları gazete için can simidi oldu. Baş spin-master devreye girdi ve yayın yönetmeni, Bekir Coşkun figüründen mağdur kahraman yaratmaya soyundu. Böylelikle Emin Çölaşan nedeniyle gazeteye küsmüş insanların da kazanılması amaçlanıyordu.
Bir ölçüde başarılı olundu da. Ama yaratılan kuru gürültüde olayın temelindeki davranışlar incelenmedi, her şey havada bırakıldı. Bekir Coşkun'dan mağdur kahraman figürü yaratacağız diye kahramanlarının davranışları üzerinde hiç kafa yormadılar, işin bu yönü de çok önemli bizde.
"Cumhurbaşkanı senin başkanın olmayacaksa, beğenmiyorsan çek git" lafının savunulacak yanı yok gayet tabii ki... Ama kolay hedef Başbakan, bu konuda her yönden eleştiri aldı.
Medya hem kendinden gördüğü Coşkun'a rahat sahip çıktı hem de bu tür mağdur durumuna düşmüş insanlara toplumda sahiplenme güdüsü olduğunu bildiği için Başbakan'a yüklendi de yüklendi.
Fakat bu arada madalyonun öteki yüzünü ihmal ediyoruz. Başbakan'ın dediği yanlış ve eleştirilmesi gerekiyor da Bekir Coşkun'un dedikleri, yaptıkları çok mu doğru ki?
Bunu tartışacağız şimdi. Abdullah Gül kastedilerek söylenen "O benim cumhurbaşkanım olmayacak" lafı son derece yanlış ve demokrasiye karşı olan bir laftır.
Demokrasiler hep bir dizi konsensüsün devreye girmesiyle işler ve yaşarlar. Bu süreç içinde bilinçli insanlar kendisi gibi olmayanlara tahammül etmeyi, farklı siyasi fikirleri dinlemeyi ve başkalarını tanımayı filan öğrenirler. Beğenmediğiniz, tasvip etmediğiniz siyasi fikirler tarafından yönetilmeyi de kabul edeceksiniz, başka çare yok...
Bir gün gelip de siz "Bu iktidar benim iktidarım değil. Bu cumhurbaşkanı benim cumhurbaşkanım değil. Kabul etmiyorum" demeye başlarsanız, bu tavrın nerede duracağı belli olmaz. Demokrasinin temelinde bulunan konsensüse öyle bir darbe vurulur ki; bu tavırla ondan sonra demokrasi çatır çatır çökmeye başlar. Temeli yıkıldığı için yapıyı tutmanız mümkün olamayabilir.
Bekir Coşkun çok tehlikeli olan bir Pandora kutusunu açmıştır. Bilmem bunun farkında mı?.. Ya bundan önceki cumhurbaşkanlarına yönelik olarak aynı tavrı başka görüşlerden insanlar tetikleselerdi ne olurdu hiç düşünüldü mü? Örneğin; Sezer'in cumhurbaşkanlığına "Biz onu tanımıyoruz" tavrı geliştirilseydi ve bu tavır halkta yaygınlaşsaydı işin sonu felaket bile olabilirdi.
Yazarlar bu kadar hassas konularda söyledikleri lafın sonunun neye varacağını bilerek, tartarak konuşmalıdırlar.
Özellikle hassas dönemlerde bu daha da önemlidir. Çölaşan nedeniyle hayli duygusal bir döneminde olduğuna inandığım Bekir Coşkun bu kez temkini ve düşünceyi bir yana bıraktı, kahramanı oynamaya soyundu.
Gazetesi de durumdan avantaj çıkarmak için ilkeleri bir kenara koydu ve yüklendikçe yüklendi. Bunun sonunda toplumsal anlaşma zedeleniyor.
Sevmesek de tam anlaşamasak da Abdullah Gül hepimizin cumhurbaşkanı olacak. O odaya girince ayağa kalkacağız ama gerekirse politikaları için sert eleştiri getireceğiz gayet tabii ki...
Sonuçta Sezer'in de çok sevildiği söylenemez. O çok sevilmek için fazla uğraşmadı bile ama saygıda kimse kusur etmedi.
İşte toplumsal uzlaşma budur, huzurun temelinde de bu vardır.
Coşkun'un yazı karakteri "Göbeğini kaşıyan adam" figürü gerçekten etkindir Türkiye'de. Bu adam fikirlerini genellikle kahvelerde okey filan oynarken söyler, fikirlerinin çoğu da avama kaçar.
Ne yazık ki Bekir Coşkun "Benim cumhurbaşkanım değil" ve "Başbakan bana deve göndersin gideyim" lafıyla kendisinin hiç sevmediği, gerçekten de pek sevilecek yanı olmayan "Göbeğini kaşıyan adam" figürüne dönüşmüştür. Çünkü onun gibi konuşmaya başladı. Bilmem farkında mı bunun?..
Serdar Turgut
Akşam Gazetesi
24.08.2007