eylem
|
Fonda çok acıklı bir müzik, ekranda benim yüzüm, spikerde kederli, kahırlı bir ses:
“Ece Temelkuran, domuz gribine yakalandığını açıkladı.”
Bir fotoğrafım siliniyor, başka bir fotoğrafım geliyor, o siliniyor başkası. ‘Gençmiş de, yazık!’ diyeceğim neredeyse. İçlendim, yemin ederim.
Bir de bizim arkadaşlar sağ olsun, ‘virüsün pençesinde’ gibi bir başlık atmışlar resmimim altına, boş bulunsam havaya girip bırakacağım kendimi. İyileşiyorum ben arkadaşım! İyileşeceğim yani. Üstüme gelmeyin!
‘Ölmiycek misin?’
Amme yararına yaptığım kararlı domuz gribi yayını devam ediyor. Yattığım yerden, parasetemol marifetiyle yazıyorum, domuz gribi olanları ve olacakları uyarıyorum:
Tahriklere kapılmayın!
İnanılmaz bir dramatizasyon var konuyla ilgili. Her arayan birazdan ölecekmişsiniz gibi davranıyor. Kendinizi bu psikolojiye kaptırmayın. Fakat arada deliler de çıkıyor tabii. Sevgili asistanım Burçak sinirden çıldırmış olarak telefon edip şu okur (?) mail’ini okudu bana:
“Ne yani? Ölmiycek misin yani!”
Karantina yöntemi
Doktorları dinlemiyorsanız beni dinleyin (niyeyse?):
Bu ağır ve fakat normal bir grip. Eğer risk gruplarında değilseniz normal gripte ne yapıyorsanız onu yapacaksınız. Fakat şahsi uygulamalarımdan biri olan ‘karantina yöntemini’ öneririm.
Beşinci günümdeyim, daha eve kimseyi sokmadım. İtiraf edeyim, Star ve ATV’nin cevval muhabirleri dışında bu konuda çok istekli olan da yok zaten. Annem koşup geldi misal İzmir’den, kapıdan giremedi.
İkinci konu ‘iyileşme yanılsaması’. “Dur bakiim sen, iyileştim ben galiba yahu” dediğiniz an durun. O his birazdan geçecek. Yatmaya devam.
Al sana fildişi kule!
‘Bakımda doz aşımı’ tehlikesiyle karşı karşıya olduğum şu birkaç gündür meraktayım. Acaba köşe yazarlarından bir tek ben mi domuz gribi oldum? Geçmiş olsun için telefon eden Ömer Laçiner Abi’mizle konuyu tahlil ettik. ‘Domuz gribinin sınıfsallığı’ üzerine konuştuk. Bu grip vesilesiyle bir konuyu garantilemiş olduğumu düşünüyorum. Zaten denmiyordu ama artık bu konuda bir şüphe kalmadı:
Kimse benim için ‘fildişi kulesinden yazıyor’ diyemez! Halkımla yakın temas halinde olduğum, virüs alışverişinden belli! Zaten düşündüm, galiba ben bunu TÜYAP’taki imza gününde kaptım. ‘Size bi’ sarılabilir miyim Ece Hanım?’ ekseninde yaşanan temaslar bizi bugün buralara, bu yatağa taşıdı.
Önerim önümüzdeki günlerde herkes biraz mütedeyyin takılsın. Öpüşülmesin, koklaşılmasın.
Magazine düşmüş manken tarzı
Fakat, kendi derdimi bıraktım, giderek Türkiye’deki ev kadınları için endişelenmeye başladım. Bir dakika boyunca yaptığım sabah yayınlarının şizofrenik zapping dökümünü veriyorum aşağıda:
Zap: Kayserili Kemal Bey ile İstanbullu Serpil Hanım’ın evlilik programında baş başa (!) kurlaşması ve araya giren ‘Niye salyangoz kremi kullanmalıyız?’ reklamı. Zap: “Yeşil biberler mi kırmızı domatesler mi şampiyon?” Yemek yarışması gibi bir şey, herkes zıplıyor stüdyoda. Zap: “Zonguldak’tan, elektriksel siniri olan başak burcu bilmem kim hanım arıyor ve astroloğumuza şunu soruyor...” Elektriksel sinir? Zap: Kolunda Atatürk imzası olan, bol estetikli bir hanım kameraya, yakın çekim “Yemeklerimin arkasındayım” diyor. Zap: Zekeriya Beyaz Hocamız “Estetik caiz midir?” sorusunu cevaplıyor. Zap: Allahım yine ben! Yine ölmek üzereymişim gibi bir haber.
Oysa ben gribimle değil, yaptığım işlerle anılmak istiyorum! Ha ha ha! (Parasetamol kahkahası)
Ece Temelkuran - Kıyıdan
10 Kasım Salı 2009 - Milliyet
|