hurkus
|
'Bu öfke iktidara, Kürtlere değil!' - Ece Temelkuran
ESKİ TKP’li, daha da eski İzmirli Güner?Eliçin, “Göçle gelenlerin işlerini ellerinden aldığını düşünüyorlar.?AKP’ye olan öfkelerini Kürtlere yöneltiyorlar” diyor...
İZMİR Gönüllü Kadınlar Hareketi içinde olan Ayla Karadeniz de, Kürt-Türk diye bir gerilimin olduğunu düşünmüyor. Kürtlere taş atanların AKP’ye kızgın olduklarını söylüyor...
Boyoz paketlerinin çay tıkırtısıyla açıldığı deniz kenarı kahveleri çoğalırken limanda, İzmir ‘Sol’un kalesi’ olmaktan sadece ‘CHP’nin kalesi’ olmaya doğru evriliyordu. İsimlerini İzmirlilerin bile bilmediği tepelerdeki gecekondular çoğaldıkça da solculuk ‘Atatürkçülüğe’ dönüşüyor, kendilerini ‘ilerici’ olarak tarif edenler onlardan niye öfkeyle ‘statükocu elit’ diye bahsedildiğini anlayamıyordu. ‘Temiz, modern, çağdaş İzmir’ giderek bir siyasi fırtına içinde ‘denize dökülmekten’ korkmaya başlıyordu.
Sağ muhafazakâr, ama her nasılsa sol söylem parçalarını da kullanan bir siyasi hareket Türkiye’yi değiştirirken kendini ülkenin ‘yol göstericileri’ olarak görenler birden ‘eski rejimin kalıntılarına’ dönüşür gibiydi. Tıpkı Sovyetler yıkıldıktan sonra pazarlarda 5 kuruşa satılan Lenin rozetlerini hâlâ inanarak taşıyan ihtiyar sosyalistler gibi... Daha olup biten anlaşılmadan bir de ‘faşist’, ‘darbeci’, ‘orducu’ damgası yiyorlardı. Yeni politika onlara yabancıydı ve tepkilerini nerede, nasıl dile getireceklerini de artık kestiremiyorlardı.
Senatörle buluşma
İşte bütün bunlar olup biterken CHP Senatörü Şeref Bakşık, Kurban Bayramı’nın ikinci günü lacivert takım elbisesini giyiyor, kravatını bağlıyor, beyaz saçlarını tarıyor ve ‘demokrat İzmir’in Kürtlere neden taş attığını nasıl anlatacağını düşünüyordu. Tarihin tuhaf bir oyunu olarak, onun da oturduğu İnönü Caddesi’nde olmuştu olaylar ve Senatör Bakşık siyasete İsmet İnönü ile başlamıştı...
“Doğrusu bu saldırıyı Ülkü Ocakları’nın yaptığını sanmıştım. Ama gördük ki öyle değil. Meşru bir partiye sopa, küfür ile saldırmak kaba, yavan, sakil bir hareket. Ama kışkırtma da olmuş. Yine de İzmir’e faşist damgası yakışmaz.”
Salondaki büyük kütüphanede bir senatörün kitaplığı... Kalburabastıyı Bakşık’ın kızı yapmış olsa da, burası herhangi bir kiralık (!), orta halli ev olsa da herhalde şu anda hâkim siyasi kültürün ‘elitist’ demeye can atacağı bir figür Bakşık. Bunu soruyorum ona; tarih derslerimizde öğretilen ‘azınlıkları denize dökme’ söyleminin, Cumhuriyet kuşağının halkı bilinçlendirme kibrinin hiç mi payı yok olup bitenlerde?
Atatürk ırkçı mıydı?
“Onlar Kurtuluş Savaşı heyecanı içinde söylenmiş sözlerdir. Fakat elitizme gelince... Biz halkımızı içtenlikle sevdik ama halk dalkavukluğu yapmadık.”
Ya CHP? Onur Öymen’in söyledikleri? Taş atanların ‘Atatürkçüyüz’ demesi?
“Ne demek istediğini söylemiş, ne demek istemediğini söylememiştir. Fakat CHP’yi hep eleştiriyoruz. Partinin içi 12 Eylül Konseyi gibi! 4-5 genel başkan yardımcısı bütün partiyi belirliyor. CHP’nin ön seçimleri iptal edilebilmeli. Öte yandan, Ahmet Türk’le aynı dönemde parlamentodaydık. Zarif, alçakgönüllü bir insandır. Fakat bir lider sürüklenmez, sürükler. Her iki taraf da hatalıdır bu olayda. Atatürkçülük bu değildir. Çanakkale’de ölen düşman askerlerinin annelerine ‘Sizin çocuklarınız bizim topraklarımızda öldüğüne göre bizim çocuklarımızdır’ demiş bir lider ırkçı olamaz.”
‘Biz halktan hep korktuk’
“Hayır, hayır! Öyle değil. Biz hepimiz öyle ya da böyle Kemalisttik ve Kemalizm gizli faşizmdir!”
Güner Eliçin, eski TKP’li ve daha eski İzmirli. Şimdi, eski solcu arkadaşlarındansa ‘dindarlarla’ daha iyi anlaştığını söylüyor, onların kafalarının daha açık olduğunu. İzmir’in politik olarak nasıl gericileştiğini anlatırken şu tahlili yapıyor:
“Ekonomik umutları bitince İzmir umutsuz bir kent haline geldi. Ne turizm, ne sanayi, ne tarım, ne kültür şehri olamadı. Geleceğe umutla bakamayınca terk ve tecrit edildi. Bu küskünlüğün üzerine göç geldi. AKP’den de umutları yok. İzmirlilerin psikolojileri bozuk şu anda. Göçle gelenlerin işlerini ellerinden aldığını düşünüyorlar. AKP’ye olan öfkelerini Kürtlere yöneltiyorlar.”
Peki İzmir’in meşhur Sol’u ne yapıyor bu konuda?
“Biz en başından beri halktan korktuk.”
Güner Bey ve eşi İlknur Hanım’la namlı İzmir balkonlarından birine çıkıyoruz. Devasa bir bayrak dalgalanıyor geride, Güner bey o kadar kızmış ki olanlara ve CHP’ye, ‘Artık Kürtlere oy vereceğim!’ diyor.
Dikili’nin Chavez’i
Halktan hiç de korkmayan ama bedava su, ekmek, ulaşım sağladığı için bazılarını epey ‘korkutan’ Dikili’nin ünlü CHP’li Belediye Başkanı Osman Özgüven’le Pasaport kahvesinde oturuyoruz. Ona Dikili’nin Chavez’i diyorlar ama bakla falı bakan kadın, Özgüven’in eski moda bıyığından olacak, “İmparator gibisin maşallah!” diyor. Falımıza bakabilmek için beni de ‘Türkan Şoray’ olmakla taltif ediyor. Biz kendi falımıza kendimiz bakıyoruz:
“Açılımı, Ege’den mi başlatmak lazımdı acaba? Buraların daha çok ihtiyacı var belki.”
Ege milliyetçiliğinden nasibini alan Özgüven, Yunan-Türk dostluğu için verilen Abdi İpekçi Ödülü’nü 1990’da Midilli adasında aldıktan sonra ‘vatan haini’ damgası yedi, 1988’de de CHP’nin Kürt raporlarından birini hazırlamış, eleştirilmişti. Her ne kadar şimdi “Faşist damgası İzmir’e yakışmaz” dese de dünkü Kürt çocuklarının “İzmir’de öğrendik Kürt olduğumuzu” sözü için şöyle diyor:
“Kürt çocuklarını bu kadar sertleştiren bizleriz. Adi kavgalar bile Türk-Kürt kavgasına dönüşüyor. İzmir’de olanlar Türkiye’nin başka yerlerinde bu dönemde olabileceklerden çok daha yumuşaktır yine de. Ama bizim bir şeyler yapmamız lazım. Bu iş böyle gitmez.”
Taşıma bilinçle değirmen dönmez
Ayla Karadeniz, ‘bir şeyler yapan’ biri. Bakıp bakıp kederlenmektense çalışan. TSİP geleneğinden geliyor ve şimdi CHP’li. İzmir Gönüllü Kadınlar Hareketi içinde. Son seçimler öncesinde eski solcu kadınların şehrin varoşlarına gitmesi ile başlattığı bir hareket var. ‘Sadaka değil, dayanışma; üstten davranmak değil tam eşitlik’, buna inanıyor. Eşit bir ilişki içinde paylaşmak, göçle gelenleri şehre ‘entegre’ etmek değil, ortak bir kültür yaratmak, derdi bu. 150 kadınla başlayan, giderek çoğalan bir hareket bu. Ayla Hanım, emekli Türkçe öğretmeni.
Peki bunca yıl şehrin varoşlarından uzak kalan solcu kadınlar ne yaşadılar oralarda?
“Kafamıza dank etti! Orada insanların bakışlarında hissettim. Öfke ve kırgınlık, yalnız bırakılmışlık. O zaman bunca zamandır yanlış yaptığımızı hissettim. 12 Eylül’ün de payı var, sırf bizim günahımız değil. Örgütsüz kaldık. Tek başına nasıl gideceksin? Kendi insanımıza gidemedik. Ama artık oraya ‘bilinç götürmüyoruz’, onlarla birlikte arayış içindeyiz.”
‘Günahımızı ödeyelim’
Ya İzmir’in ‘ilerici’ kadınları? Onlar neler gördüler Kürtlere, varoşlara, ‘geriye’ bakınca?
“Başlangıçta ‘Biz oraya gitsek bir şey değiştirebilir miyiz?’ diyorlardı. Ben de dedim ki ’30 yıldır gitmemişsiniz. 1 yıl gideceksiniz, her şeyin değişmesini mi istiyorsunuz? Biz hiç değilse günahlarımızı ödemeye başlayalım.”
Ayla Hanım, Kürt-Türk diye bir gerilimin olduğunu düşünmüyor İzmir’de. Kürtlere taş atanların AKP’ye kızgın olduklarını söylüyor. “DTP ile bayramlaşmaya gitmeyen bir partinin barış projesine inanmıyor İzmirliler. Bu şehir, din ve dil arasında çekiştirilip duruyor. Bu öfke, çekiştirilmekten. Başbakan kardeşlikten söz ediyor ama İzmir’le kardeş olamıyor. Nasıl inanalım!”
‘Taş atanlar’ niye attıklarını anlatıyorlar gazetelerde. Öfkeliler. O taşın niye atıldığını atmayanlar daha iyi anlatıyor. İzmir, görüldüğü gibi, yolunu arıyor. Çekiştirilirken, suçlanırken, tecrit edilirken... Peki benim gibiler... Eski arkadaşlar?
‘Hatırladın mı burayı?’
Şimdi konservatuvarda hoca olan Cenk, ofisinin olduğu yeni binayı gösterip benim şaşkın etrafa bakınmamı izlerken gülmeye başlıyor:
“Kızım bizim sigara içtiğimiz yıkıntı! Restore ettiler!”
Anadolu Lisesi’nin arkasında, bizim okuldan kaçtığımız yolun sonundaki bina, şimdi sevgili dostum Cenk’in ‘hocalık’ ettiği yer:
“Kadere bak!”
Sadece okulu kırıp peşimizden koşan muavinlerden kaçmak için kullandığımız yolda yürüyoruz. Cenk, kendine Polat Alemdar’ı örnek alan öğrencilerini anlatıyor, yeni İzmir’i.
“Seni beni şaşırtacak insanlar tuhaf tepkiler veriyor. Biz lisedeyken Bornova’nın nüfusu 50 bindi, şimdi 500 bin. Biz mülkiyet duygusu bilmezdik. Bana ne, tabii gelecek insanlar İzmir’e. Ama öyle değil. Benim arkadaşlarım bile gecekonduları gösterip ‘Bak bu adamlar iki yıla ev sahibi olur, biz yine evsiz kalırız’ diye bakıyor olaya. Kızgın yani.”
Ya faşizm suçlaması?
“Hakikaten öyle bir bölüm var İzmir’de. Ama şimdi benim bile adını bilmediğim 25 mahalle var şehirde. Otobüslerin üzerine bakıyorum, ‘Neresi ya Limontepe?’ diyorum mesela. Bu karmaşa da basit kimlikler üretiyor. ‘İzmirliyim’ ben diyor mesela, ‘Milliyetçiyim’ diyor. Ama mezun olunca ne olacağını bilmiyor. Geçmiş olsun!”
Öğrencileri nasıl?
“Onların bizim gibi abileri, ablaları yok. Cafeleri ve dizileri var. Biz nelerden konuşurduk, onlar Aşk-ı Memnu dizisinden konuşuyor. Delirirsin duysan. Ama herkes gitti buradan. Terk edildi İzmir. Mesele biraz da bundan çıkıyor.”
Biz Bakunin’den söz ederdik ama Fuzuli’yi de bilirdik. Şarap içerdik, ama 1 Mayıs’a topluca giderdik. Okuldan kaçardık ama hepimiz ne olacağımızı bilirdik. Okula otostopla gider ve her şeyi komün olarak tüketirdik. Bakıyorum yola. Belli ki artık çocuklar okuldan hiç kaçmıyor!
Belli ki artık çocuklar okuldan kaçmıyor
Cenk, şimdi bir konservatuvarda hoca... Bizim sigara içtiğimiz yıkıntıyı restore etmişler. Orayı gösteriyor... Yeni öğrencileri şöyle anlatıyor Cenk:?“Onların bizim gibi abileri, ablaları yok.?Cafeleri ve dizileri var.?Biz nelerden konuşurduk, onlar Aşk-ı Memnu dizisinden konuşuyor.
MİLLİYET
01.12.2009
|