hurkus
|
Geri Kabul Anlaşması Türkiyelilere vizesiz Avrupa hayali, sığınmacılara ise ölüm... - Memet Uludağ
Sığınmak, mülteci olmak, ister siyasi nedenlerle olsun, ister ekonomik ve başka nedenlerle, temel insan haklarından biridir
“Türkiye ile Avrupa Birliği, Türk vatandaşlarına vizesiz seyahat yolunu açacak ‘Geri Kabul Anlaşması'nda uzlaşmaya vardı. Bu ay içinde imzaların atılması bekleniyor.”
Ege ve Akdeniz'de batan mülteci tekneleri haberlerini sık sık izliyoruz. Kısa bir süre önce İtalya Lampedusa'da 300'den fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan faciadan sonra buna benzer en az beş trajedi daha yaşandı. Ne yazık ki, ne ilgili ülkelerde (Türkiye, Yunanistan, İtalya vs.), ne de Avrupa Birliği'nin diğer ülkelerinde bu facialar birkaç haber dışında herhangi bir ilgi uyandırıyor. Konuyu ele alan ve derinlemesine işleyen birkaç medya kuruluşu ve sivil toplum örgütü dışında bu faciaların, insanların neden bu kaçak yöntemlere başvurduklarının ve neden kaçtıklarının detayları işlenmiyor.
Ege ve Akdeniz giderek savaş ve açlık çeken ülkelerden kaçan göçmenlerin toplu mezarı hâline dönüşüyor.
Avrupa Birliği, bir yandan mültecilere sığınma olanaklarını giderek kısıtlarken, diğer yandan da Frontex adlı kuruluşu aracılığı ile dış sınırlarını daha da geçilmez hâle getiriyor. Özellikle İtalya, Yunanistan, Bulgaristan, İspanya ve Türkiye sınırları Frontex aracılığı ile her geçen gün biraz daha ‘militarize' ediliyor. Frontex AB'nin büyük bütçeler ayırarak sınırları geçilmesi imkânsız hâle getirme projesidir. Örneğin, Frontex Türkiye- Yunanistan sınırının bazı bölümlerine dikenli telden bir çit örmekte. Frontex bünyesinde oluşturulan askerî ekipler AB sınırlarının değişik kısımlarına konuşlandırılmış durumda.
AB'nin bu uygulamaları ile sığınmacılar her geçen gün biraz daha uluslararası anlaşmaların verdiği statü ve haklardan mahrum edilip, ‘suçlu' muamelesi görmektedir.
Bu uygulamalardan biri de Türkiye'nin imzaladığı Geri Kabul Anlaşması'dır. Bu anlaşmaya göre AB devletleri yakaladıkları sığınmacıları Türkiye'ye geri gönderebilecekler.
Pek çok AB ülkesine insani, siyasi, ekonomik vb. nedenlerle doğrudan ve yasal yöntemlerle sığınma başvurusu yapmak mümkün değil. Sığınma ve oturum arayışında olan mülteciler için öncelikle herhangi bir AB ülkesine kaçak yollardan ulaşmaktan başka bir çare neredeyse yok gibi.
AB'nin on yılı aşkın süredir giderek yoğunlaştırdığı sınır kontrol ve denetim yöntemleri büyük bir başarısızlık oldu. Bu uygulamalar ne gelen mültecileri caydırdı ne de bu sivil insanların can güvenliğini garanti edebildi.
Geri Kabul Anlaşması, AB'nin bu insan haklarına aykırı uygulamalarının başarısızlığına verdiği yeni bir reflekstir. AB, siyasi ve ekonomik etkisini kullanarak, mülteciler sorununu AB dışı komşu ülkelere havale etmek amacındadır. Bu amaca ulaşmak için değişik ülkelere değişik ‘ödüller' vaat etmektedir. Türkiye'nin ödülü, gerçek anlamla tam bir uygulaması olmayacağı gün gibi ortada olan ‘vizesiz Avrupa' vaadidir.
Geçtiğimiz on yılı aşkın sürede AB'ye gelen siyasi, ekonomik sığınmacı ve göçmen sayısında bir artış oldu. Bu bir gerçek. Ama bu gerçek hem devletler düzeyinde, hem de ırkçı çevrelerce sürekli olarak büyük bir sorun olarak yansıtıldı ve AB toplumlarında bir ‘sığınmacı paniği' yaratılmaya çalışıldı. Oysaki tüm AB ülkelerine tek tek baktığımızda, hiçbir ülkenin sığınmacıların yükü altında ezildiğini, sığınmacılar nedeni ile ekonomik kaynakların kuruduğunu vs. görmek mümkün değil. Özellikle AB sağ çevrelerinin sık sık dile getirdikleri gibi, ülkelerde sığınmacılardan dolayı büyük sosyal sorunlar da yaşanmadı. Bu çevrelerin unutturmak istedikleri bir gerçek ise, AB coğrafyasının tarihi hem iç hem de dış göçmenliğin tarihidir. Dolayısı ile hiçbir dönemde olmadığı gibi, son on yılda da AB için dışarıdan gelen göç yeni ve bilinmez bir fenomen değildir.
AB dost, komşu ve yandaş ülkelere vaatler aracılığı ile mülteciler sorununu havale ededursun, unutmamız gereken bazı temel gerçekler vardır:
Sığınmak, mülteci olmak, ister siyasi nedenlerle olsun, ister ekonomik ve başka nedenlerle, temel insan haklarından biridir. Bir ailenin çocuklarına en azından normal ve güvenli bir yaşam kurmak için çabalaması, insanların siyasi baskı, fakirlik ve diktatörlüklerden kaçmasından daha normal bir durum olamaz. Kaçak göçmenleri, sığınmacıları ‘insan' olmaktan çıkarıp bir sorun ve istatistik hâline getirmek insani bir politika değildir. Bu insanların tıka basa doldurduğu tekneler bir yaşam tercihi değil, bir zorunluluktur.
AB ülkeleri tüm enerjilerini sınır kontrolü ve mültecileri engellemeye harcarken, kimi zaman zorunluluktan, kimi zaman ekonomik nedenlerle çağrıldıkları için AB'ye gelen göçmen, mülteci ve sığınmacılar ile ilgili hiçbir insani, kucaklayıcı politika uygulamamıştır. Her dönemde bir grup, bir coğrafyanın insanları ‘sorun' olarak adlandırılmış ve sürekli bir göçmenfobisi yaşatılmıştır. Özellikle ekonomik kriz dönemlerinde sığınmacılar ve göçmenler hazır hedef hâline getirilmiştir.
Üçüncü bir nokta ise, bugün AB'nin sınır ve göçmen politikalarını belirleyen ve Suriye, Irak, Afganistan ve Kuzey Afrika'dan kucağında iki aylık çocuğuyla, tıka basa teknelerde AB ülkelerine ulaşmaya çalışan kadınları sorun olarak gören bürokratlar, son 15 yıldır Irak, Afganistan işgallerini onaylayan, Afrika'da diktatörlere destek veren insanlardır. Dünyanın pek çok yerinde sattıkları silahlardan, destekledikleri diktatörlerden, açtıkları savaşlardan ve fakirlikten kaçan insanlarla ilgili konuşurken bu Avrupa liderleri, bunları da hatırlamakta fayda var.
AB ve Türkiye'nin imza attığı ‘Geri Kabul Anlaşması', Avrupa'ya ‘özel girişimci' insan tacirlerinin kaçak olarak getirdikleri göçmenlerin ve sığınmacıların bu sefer de insan taciri devletler eliyle ‘yasal' olarak geri kaçırılmasıdır.
Ve bu yazının fotoğrafına bakıyor insan ister istemez. Kundakta çocuğu ölmüş, boğulmamak için çabalayan Suriyeli bir anne. Salak mıydı, saf mıydı, bilmiyor muydu başına gelecekleri?
Çaresi vardı da, başvurmadı mı sanıyorsunuz? Tek seçeneği insan tacirleri idi. Ya açlıktan ve savaştan ya da yollarda kurtuluşu denerken ölecekti...
Siz olsanız hangisini seçerdiniz?
“Al sana bir göçmen iade, bir de vize” diyen AB insani bir AB değildir. Türkiye'nin böyle bir anlaşmaya yanaşması insani bir tavır değildir.
Ve bu anlaşma ne sığınmacıları ortadan kaldıracak, ne de gelecekte yaşanacak tekne facialarını engelleyecektir. Zira bu göçmenlerin yolculuğu zorunluluğun başlattığı bir umuda yolculuktur. Asıl mesele, bu zorunluluklar neden var, onu arayıp bulmakta. Örneğin, neden beş milyon Afganistanlı, iki milyon Iraklı yerinden yurdundan olmuştur.
Bugünü not ediniz. AB'ye vizesiz giriş öyle kolay kolay gelmeyecek!
uludag.memet@gmail.com
Taraf
13.12.2013
|