Moshe
|
Yazar: Kate Mosse Çeviren: Sevin Okyay Yayınevi: Altın Kitaplar Sayfa Sayısı: 671
Kitabın konusu geçtiğimiz yıllarda gerek yazınsal alanda gerekse de sinemada bir süre insanların ilgisini çeken “Kutsal Kase” üzerine kurgulanmış. Kitap iki farklı zamanda yaşanan olaylar zincirini hüzünlü bir sevgi ve inançla anlatıyor.
Olaylar 4 Temmuz 2005 yılında Fransa’nın güney kesimlerinde bulunan Pireneler bölgesinde meraklı bir insanın finansmanı sayesinde, bir dağ’da yapılan arkeolojik kazılar esnasında gizli bir mağaranın Alice isimli arkeoloji meraklısı birisi tarafından bulunması ile başlar. (Alice aslında herhangi bir üniversitenin arkeoloji bölümünde okuyan veya eğitim veren bir insan değildir. Sadece arkeolojiye meraklı bir insan. Kazıyı gerçekleştiren ekibin içinde çok sevdiği bir dostunun yardımıyla kazı ekibine katılmıştır. Amacı hem tatil hem de yeni yerler görmektir. Ama bu kazı hayatını baştan aşağıya değiştirmiştir)
Alice bulduğu mağaranın içinde iki ceset ile karşılaşır ve oracık da bir takım sanrılar görerek bayılır. Daha sonra arkadaşları tarafından bulunur ama iki ceset kazıyı artık adli soruşturma çerçevesine sokmuştur ve böylelikle konu polis güçlerine havale edilir. Çok hızlı bir şekilde kazıya müdahale eden polisler ve müfettişin tepkileri Alice’nin dikkatini çeker ve konunun gizemini kendi çabaları ile araştırmaya başlar.
Bu esnada kitap aynı zamanda 1209 yılının temmuz ayına döner ve o bölgede yaşayan Katharları anlatmaya başlar. En çok ilgimi çekende bu oldu zaten. Zira bu kitabı okuyana kadar Katharlar adını daha önce duymadığımı fark ettim. Sizlere bu kitabın da dışında yaptığım kısa araştırmalardan Katharlar hakkında edindiğim bilgileri kısaca aktarmak istiyorum. 12. ve 13. yüzyıllarında Fransa’nın güneyinde yaşamış bir toplum. Kathar ismini ise edindikleri farklı din anlayışından alırlar. Dualistlerdir. Ortak mülkiyeti savunurlar. İsa’ya inandıkları bir gerçek ama maneviyatın kimsenin tekelinde olmadığını ileri sürebilecek kadar cesaret sahibi insanlarmış. Ruhban sınıfını kabul etmeyen, reenkarnasyona inanan bir toplummuş. Başka kaynaklarda da Mecdelli Meryem’in İsa’nın eşi olduğuna inanan ve bu soydan geldiklerini iddia ettikleri yazıyor.
Haklarında sadece miş li muş lu konuşabiliriz zira 13. yüzyılda uzun süren asimilasyon veya teslim alınma politikalarına direnen Katharlar III.IInocent ve Fransa Kralının işbirliği ile takriben 1 milyon kathar tam anlamıyla soykırıma uğramışlar bu yüzden haklarında pek az bilgi var. Soykırım diyorum çünkü kıyım hareketinin niyeti tamamen farklı düşünen bir toplumun devlet destekli bir politika ile sistematik bir şekilde yok edilmesi söz konusu. Bu soykırımda şu söz tarihe geçmiştir: Tanrı kendisinden olanları tanır.
Şöyle ki; Aslında bu söz İncil’den bir cümle. Şövalyeler katharların öldürülmesini isteyen Piskoposa sorarlar; “Efendimiz çocuklar ve kadınlarda öldürülecek mi?” Cevap ağır olur: “Tanrı kendinden olanları korur. Hepsini öldürün. Kurtulanlar zaten korunmuş olacaktır.”
Ciddi bir kıyımlardan sonra Papa son kalanlara bir anlaşma önerir. Tövbe edenler kutsanacak ama ömürlerinin sonuna kadar ikinci sınıf vatandaş muamelesi görecekler ve Hitler Almanyasın da Yahudilere yapılan gibi üzerlerinde bir simge taşıyacaklar. Tövbe etmeyenler ise yakılacak. Bu teklif üzerine takriben 2 hafta beklendikten sonra (katharlılar kömünal bir hayat benimsedikleri için herkes kendi kararında özgür kalmıştır) son kalan 20 bin kathardan yok denecek kadar az bir kitle dışında herkes el ele tutuşarak, dualar okuyarak yanmaya hazır odun yığınlarının içine yürür ve yine dualar okuyarak yanarak can verirler. Çok az bir kısmı sert dayak ve aşağılanmalardan sonra serbest bırakılırlar. Rivayetlere göre bu serbest kalan kişiler çok önemli bazı kutsal emanetleri saklamak için tövbe etmiştir.
Bu emanetlerin önemi söz konusu Hıristiyanlık inancının temellerini yıkabilecek bilgiler barındırdıkları için hem böyle bir kıyıma hem de böyle dikkat çekmelerine sebep olmuş.
İşte Alice kazara bulduğu mağarada bu kutsal emanetlerin nerede olduğuna dair işaretleri de gün ışığına çıkardığı için artık kazı bir başkaları tarafından incelenmeye başlar ve Alice’in bu mağaradan bir takım eşyalar çaldığını düşünenler Alice’nin peşine düşer.
Her iki zaman diliminde de Alice isimli genç bir kız sürekli kaçmak zorunda kalır. Bu emanetin sürekli neden kendilerini takip ettiğini de Mecdelli’nin torunları olduklarını anladıklarında öğrenirler.
Kitap iki farklı zaman diliminde ki olayları birbirine benzetmek ve konu bütünlüğünü bozmadan gayet yalın bir biçimde anlatmış. Bu arada Katharlar Oksitan diye bir dil kullandıkları için bazı tanımlar oksitan dilinde verilmiştir.
13. yüzyılda emanetler Alias’dan önce Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman olan 3 erkek ve dinlerle bir ilişkisi olmayan bir kadından oluşan 4 kişi tarafından korunuyor. Benim nazarımda da en vurucu özellik bu. Kutsallık tüm insanlığa emanet edilmiş bir hazine. Onun ne şekillerle, ne mabetlerle ne de kişilerle bir ilgisi var. Kutsal kitapların dışında diğer erdem dolu kitaplar ve bilgelerin ortak bir değeri var.
Çok uzun yazdığımın farkındayım ama kitabı özetlemek de zor oldu. Eğer ilgi görürse sonra yine aynı konuya ekleme yapmak isterim. http://www.altinkitaplar.com.tr/kitap.asp?KitapID=978 Bir öneri üzerine bu bölüme haftada bir yazı eklemeye karar verdim. Alıntı yapmanın yanı sıra kitabı tanıtan kısa bir özet yazmayı daha faydalı buldum.
|