Kocero
|
Yarın 2 Temmuz.
1993 yılında Sivas'ta yaşananları bir kez daha belleklerimizin süzgecinden geçirmeliyiz. 37 cana mal olan katliamı, bu insanlık utancını, yüreğimiz acıdan burkulsa da bir kez daha var gücümüzle dile getirmeliyiz. Ölümlere neden olan asıl failleri ortaya çıkarmalıyız.
Sivas'ta Madımak Otelinde kültür etkinliğine davet edilen şair, yazar, çizer, fotoğraf sanatçısını din kisvesi altında bir grup meczup diri diri yakmaya çalıştı. Kolluk güçleri önlem alamadı, polis seyretti. Otele en çok üç beş kilometre uzaklıktaki askeri birlikler de müdahale etmedi. Madımak Otelinde alevlerden ve dumandan yaşamını yitirdi insanlar. Tam 37 can. Kimileri canını güçlükle kurtardı.
Yetkililer, oteldeki yazar ve sanatçıların halkın inançlarını tahrik ettiğini öne sürüyordu. Burada ‘tahrik' ve ‘hassasiyet' sözcüklerine ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Ülkede hemen tüm faili meçhul cinayetlerde, gazeteci ve aydınları hedef alan katliamlarda, gençlere yönelik yargısız infazlarda devlet mekanizmalarının savunmalarının temelini oluşturdu bu iki sözcük. Sonuçta bir grup için dava açılırken asıl failler, azmettirenler gözden kaçırıldı. Katiller gözden kaçırıldı 2 Temmuz sonrası. Bir kısmı yurt dışına kaçtı. Kimi de mahkemece aranırken Sivas kentinin göbeğinde evinde yaşamını sürdürdü. 37 yurttaşımız öldü. Medyanın ve vatansever(!) gazetecilerin bir bölümü “Olan olmuştur, toplum barışı için artık üzerinde durmayalım” türünden yazılar yazmaktan utanmadılar. Madımak Oteli çağdaş bir demokraside gelecek kuşaklar için bir “Utanç Müzesi” olmalıydı. Olmadı elbette.
|