ForumMavi Avlu  Yeni Konu 

Bir kelebek ömrü

24 Ocak 2008

hurkus



Pakize Barışta'nın gazetem.net'te yer alan bu yazısını lütfen okuyun.
-------------------------------



Türkiye’de her gün kimbilir kaç yeni doğmuş gayri meşru bebek öldürülüyor? Babanın kolaylıkla yok olabildiği, annenin doğurmak zorunda olduğu trajik bebekler bunlar.

Kaderleri kapalı, neredeyse bir kelebek ömrü kadar bile zamanları olmayan bebekler.. ruhları belki de daha canlanmamış ama duyguları ana karnında canlanmış, kaderi ölüm olan bebekler.

Cumartesi günkü gazetelerde Konya’dan bir haber vardı; Seydişehir ilçesinde bir derede poşet içinde ölü bir kız bebek bulunmuştu. 20 yaşındaki kızı Saliha Mutlu’nun dünyaya getirdiği bebeği dereye attığı ileri sürülen Mustafa Dal ile bebeğin annesi olan kızı Saliha tutuklanmıştı. Saliha Mutlu’nun kocası uzun bir süredir İstanbul’da çalışıyordu, bebek onun muydu, değil miydi? Neden öldürülmek istenmişti, henüz bilinmiyor.

Kesin olan tek şey yeni doğmuş bir kız bebeğin, poşete konularak dereye atıldığı.

Kaderi ölüm olan öyle çok bebek var ki.

İnsan, bu bebekler için; çaresizliği içinde bir çare bulmuş aslında Akdeniz’de.

Çare epey eski bir çare aslında, ama yakınlarda yeniden uygulanmaya başladı İtalya’da.

Bergamo’daki Matris Domini Manastırı’nın ana giriş kapısına yerleştirilen bir kutunun kapağı açıldığında; içinden teknik donanımlı ve yalıtımlı bir bebek beşiği çıkıyor artık. Bu beşiğin içine bir bebek bırakıldığında ise kadınlar manastırında alarm çalmaya başlıyor. Görevli rahibeler zil sesini duyunca, manastırın yakınındaki Riuniti Hastanesi’ni arıyorlar hemen. Hastane görevlileri de son hızla yetişip, annesi tarafından kutuya terk edilmiş bebeği alıp, hastanede devlet gözetiminde koruma altına alıyorlar.

Bu insani koruma kültürü aslında İtalya’da yeni değil. Zamanında Akdeniz uygarlıkları içinde köklü bir rol edinmiş olan İtalya’nın on ikinci yüz yılına kadar uzanıyor. O sıralarda Roma’dan geçen Tiber Nehri’nde bulunan ölü bebek sayısındaki artış, dönemin Papa’sı III. İnnocent’i 1198 yılında, kaderleri ölümle sonuçlanacak bebekler için bir önlem almak zorunda bırakmış; kadın manastırlarında terk edilmiş bebekler için özel döner kapılı bölmeler yaptırtılmasını emretmiş; anne, kimseye kendini göstermeden bu bölmeye girip bebeğini bırakabilsin diye.

Bu koruyucu kültür, İtalya’da yirminci yüzyılın başlarında kaldırılmış. Ne var ki, son yıllarda, özellikle yasa dışı göçmen annelerin, bebeklerinden trajik yöntemlerle kurtulma zorunluluğu karşısında, çağdaş İtalyan uygarlığı, bu konudaki mirasından yararlanarak yeni bir çözüm üretti.

Yıllarca önce Halikarnas Balıkçısı, Akdeniz havzasını ve buradaki ülkelerin toplamının dünyanın altıncı kıtası olarak ilan edilmesini önermişti. Balıkçının bu önermesindeki dayanağı, Akdeniz’in uygarlıklar kaynağı ve beşiği oluşuyla ilgiliydi.

İnsanın insan oluşu; felsefenin doğuşu, sanatların ortaya çıkışı, bilimin ve ilimin oluşumu, edebiyatın kaynağı, demokrasinin ve sosyal örgütlenmelerin biçimlenmesi hep bu uygarlıklar havzasında yaşanmış.

Akdenizli olmanın ortak duygusunu ve ortak kültürünü paylaşan insanlar olarak bu trajik konuda bizim de benzer çözümler üretebileceğimizi düşünmek, dozu kaçmış bir hayalperestlik mi olur?

Pakize Barışta
gazetem.net
16 Ocak 2008
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0