Savaşı çarpıcı biçimde ironikleştiren bu fotoğrafta, Osmanlı Ordusundaki Alman subay'lar, savaşın bitimine yakın günlerde görülüyor - Haziran 1915 "Müttefiklerimiz yenilince biz de yenilmiş sayıldık" Çanakkale Savaşı sırasında da, o günlerde de Osmanlı Ordusu'nun Genel Kurmay Başkanının bir Alman generali (Limon Von Sanders) olduğunu anımsayalım. Bir çok cephede üst düzey komutanlıklar onların elindeydi... Yoksa resmi öğretiye dayanan tarih kitaplarımızın meşhur sözü olan "müttefiklerimiz yenilince, biz de yenilmiş sayıldık" lafları gerçek miydi ne? ;-) Alman subaylar 1918'de çekip gidince, bu fotoğrafı çeken kişi (Robert Kolej'den tercümanlık için koparılıp götürülen zat), önce taltif edilerek İstiklal Madalyası verilmiş, polis yapılmış, sonraları da (1927'lerde) madalyası elinden alınıp divan-ı harb'de yargılanmış ve canını zor kurtarmış, ömrünün son dönemlerini Söke'de küskün olarak geçirmiştir... Tercümanlığını yaptığı makina mühendisi kökenli Alman subayı, Çanakkale'de çekilen yüzlerce cam negatifi alıp ülkesine götürdü. Alman subayından elinde kalan fotoğrafları ömür boyu saklayan kırgın Robert Kolejli'nin subay şapkası, ölümünden sonra çocukların elinde oyuncak olmuştu. Cam negatifler ve kimi basılmış fotoğraflar; taa ki bir gün torunu ondan kalan kutuları açıncaya dek, gün yüzü görmedi. Hepimiz gibi bu topraklarda yaşayanlar da bir gün çocukluğunu resmi tarih kitaplarında bırakıp büyüyecek, olgunlaşacak elbette. İşte o zaman Çanakkale Savaşı'nın gerçeklerini keşfetmeye başlayacak. Savaşta asıl kumandanın kimde olduğunu, ana hesapların ne olduğunu, İngiliz ordusundaki Kıbrıslı Türk ya da Hintli Müslüman ile Osmanlı askerinin acı karşılaşmalarını, Anzakların dramıyla, Osmanlının trajedisini, Almanların planıyla Enver Paşa'nın "cinlik"lerini, Türk'üyle Kürd'ün birlikte savaşıp birlikte öldüğünü, belki ancak o zaman öğrenebileceğiz. Öğreneceğiz ki, Çanakkale'deki şehit sayısını abartarak, Mustafa Kemal'e orada yapmadığı roller ve payeler bahşederek, boğazlardaki Alman askeri varlığını(toplarını ve üst düzey subaylarını) gözlerden saklamaya devam ederek Çanakkale'yi yüceltemeyiz. Tersine orada zaten tüm insanlık için savaş karşıtlığı için yüce dersler var. Oradaki dramları, trajedileri Avustralyalılar, Anzaklar kadar anlayamıyorsak, bu coğrafyaya çok yakın oluşumuzdandır. Üstelik içimizdeki şovenler, abartmacılar ve "Vatan Millet Sakarya" gazcıları yüzünden de Çanakkale gerçek yerine bir türlü oturmuyor. Çanakkale üzerine kurulan sahte söylemler de bu yüzden hala etkili oluyor. Bu ülkenin gerçek tarihçileri, memur olmayan akademisyenleri bu alana el attıkça, belki o zaman gerçeklerin perdesi biraz daha aralanacak. o zaman işte Çanakkale'yi, Sarıkamış'ı yeniden anlayacağız. Bu savaşları, 1915'deki Ermeni Tehciri'ni örtmek isteyenlerin, 100. yılın yaklaşması sebebiyle, onları bugün dahi kalkan olarak kullanmak istemelerinin ardındaki itici gücü anlamlandıracağız. Gerçeğin bozulmasına artık izin verilmemelidir. Bu, sadece bu savaşlarda ölmüş binlerce kişinin anısı için değil, bugün Anadolu'da ve diaspora'da yaşayan milyonlarca Türk, Kürt, Ermeni, Rum vatandaşımızın da ruh sağlığı için gereklidir. O dönemlerde yapılanlar hiçbir etiğe sığmazken, biz hala şoven tarih anlayışlarının etkisinde yelken açmaya, Çanakkale'yi kötü politikalarımıza, devletçi, şoven duruşlarımıza alet etmeye devam mı edeceğiz? Dünya estetik aşamasına geçerken biz ahlak savaşlarıyla daha ne kadar zaman yitireceğiz? Etik'ten Estetik'e geçme zamanı bizde hala gelmedi mi? Yüzleşmek için 100 yıl daha beklemeyelim... Bu coğrafyanın iyileşmeye ihtiyacı var. "Müttefiklerimiz yenildiği için biz de yenildik" döneminden artık çıkalım, herkesin kazanabileceği çözümler arayalım. Barışı korumak kiminde kurmaktan daha zor olsa bile... Çanakkale Savaşı'nın, ölenlerini ve ölemediği için sonradan İstiklal mahkemelerinde sürünmüş isimsiz kahramanlarını bu duygularla anıyorum. İlhami Mısırlıoğlu