Bir 'evet'çinin başına gelenler - Hüseyin Kocabıyık
22 Ağustos 2010 22:49
O gün çalıştığı resmi kurumda toplantısı vardı. Kuaförüne uğrayıp saçına bir fön çektirmek istedi. Haydar, yıllardır düzenli olarak gittiği kuaförüydü. Her zamanki neşeli haliyle takıldı kadına: "Abla, 'hayır' vereceksin değil mi?" dedi. Kadın, "Nemünasebet, elbette 'evet' vereceğim" diye cevap verdi. Kuaför, "Eşin Tayyip Erdoğan'ı destekleyen bir yazar olduğu için herhalde" diye devam etti. "Hiç alakası yok" dedi kadın. "Ben demokrasiye inanan birisiyim, üniversitede felsefe eğitimi gördüm. Ülkem için neyin iyi, neyin kötü olacağını müsaade et de bileyim Haydar. Sen de 'evet' oyu kullanmalısın bence" diye sürdürdü konuşmasını.
Kuaför Haydar, "Yok canım, ben Aleviyim ve CHP'liyim, nasıl 'evet' oyu vereyim" dedi. Kadın, "Haydar bu işin Alevilikle CHP'lilikle ilgisi yok; bizim demokrat bir ülkede yaşayıp yaşamayacağımızla ilgisi var" şeklinde bir cevap verdi, verdi ama aynı anda yan taraftan gök gürlemesi gibi nefret dolu bir kadın sesi bütün sinir bozucu frekansıyla kadının beyninde patladı.
Kuaförde yine bir müşteri olarak bulunan 50-55 yaşlarındaki çakma sarışın bir hatun bağırıyordu. İşte bu kavganın rejisini aşağıda okuyabilirsiniz.
***
Birinci öfkeli kadın: "Sizin gibiler yüzünden bu Ak Parti bu hale geldi. Bir de 'evet' oyu vereceğim diyorsunuz. Nasıl bir şey bu anlamıyorum ya!"
Evet'çi kadın: (Önce şaşkın şaşkın kadının yüzüne baktı.) "Hanımefendi, Ak Parti demokrasi ile sandıktan çıktı, çok da başarılı işler yapıyorlar, zaten 'evet' verecek olmamın bir nedeni de budur."
Birinci öfkeli kadın: (Bağırarak ve öfkeyle), "Tipinize bakan sizi modern bir şey zanneder, sizin gibiler yüzünden memleket elden gidiyor."
(Bu arada aşağı katta yine müşteri olan bir kadın ipini koparmış bir manda gibi koşarak hışımla kuaför koltuğunda oturan 'evet'çi kadının üzerine eğildi. 'Evet'çi kadın, "Bunlar beni dövecekler galiba" diye korkmuştu.)
İkinci öfkeli kadın: "Hanımefendi sizin oğlunuz var mı, sizin oğlunuz var mı?"
'Evet'çi kadın: Evet var.
İkinci öfkeli kadın: "Oğlunuzu bir askere gönderin de görün. Bu ülke asker sayesinde ayakta duruyor. Bu Ak Parti askeri de mahvetti."
'Evet'çi kadın: "Hanımefendi siz bu memlekette yapılan darbeleri ne çabuk unuttunuz. 12 Eylül'ü unuttunuz mu? Bu ülkenin çocuklarının çektiği acıların bir anlamı yok mu hiç?"
İkinci öfkeli kadın: "Ben darbeleri çok iyi hatırlıyorum. 1980 darbesinde ben de hapis yattım."
'Evet'çi kadın: Daha kötü ya... Hem darbe olmuş siz hapse girmişsiniz hem de hala gidip referandumda 'hayır' oyu vereceksiniz. Kusura bakmayın ama siz balık hafızalısınız o zaman."
Birinci öfkeli Kadın: "İşte sizin gibiler yüzünden bu Ak Parti biraz zor gider artık. Memleket elden gitti."
'Evet'çi kadın: "Benim için bu tartışma burada bitmiştir, ben size neden 'hayır' oyu kullanacaksınız diyor muyum? Siz ne hakla benim oyumu sorguluyorsunuz? Demokrasi demek çok seslilik demektir. Sizin bu tahammülsüzlüğünüz 'evet'çilerde yok. 'Hayır'cılar daha tahammülsüzler. Ayrıca memleket elden gitti deyip duruyorsunuz, memleketin bir yere gittiği falan yok, hanımefendi ayrıca şunu kabul edin, Ak Partililer darbe yapıp gelmediler, sandıktan çıktılar. Buna demokrasi denir işte. İşinize gelince demokrasi çığırtkanlığı yapıyorsunuz, işinize gelmeyince sandıktan çıkmış bir hükümete karşı yapılan darbe planlarına alkış tutup darbecileri savunuyorsunuz. Ben hakikaten sizin ideolojinizi, ne istediğinizi anlamış değilim."
(O iki kadın sırtını dönüp giden 'evet'çi kadının arkasından konuşmaya devam ettiler.)
***
Bu yaşanmış hikayenin benimle de bir ilgisi var. O 'evet'çi kadın benim eşim Funda'ydı. "Az daha dayak yiyecektim bugün" diyerek geldi eve. Ben de, demokrat, inançlı ve cesur karımı tebrik ettim. "O iki zavallı kadına kızma, demokrasi korkusunu bu ülkenin insanlarının yüreğine onlarca yıldır yerleştirmek için yapmadıkları şey kalmadı" dedim.
Hüseyin Kocabıyık/Yeni Asır